Hep söyleriz ya Türkiye bir futbol ülkesi diye, gerçekten de öyle miyiz?
Bir futbol ülkesinde, futbol bir yaşam tarzıdır. Futbol, sadece keyif için izlenen ve oynanan bir spor dalı değildir. Bir yaşam biçimi, bir tutku, bir ekonomik paradigma, bir sosyal payda, bir kültür, bir dışavurumdur.
Bu tür ülkelerde futbol rekabet olduğu kadar keyif, yarışma olduğu kadar dostluk, yetenek olduğu kadar çalışma, oyun olduğu kadar iştir.
Futbol ülkelerinde futbol, sokak aralarında, caddelerde oynanmaz. Parklar, yeşil alanlar, sahalar, en kötü kumsallarda oynanır. Futbol oynamaya teşvik edecek alanlar vardır. Çocuklar ailelerinin teşviki ile küçük yaşlarda futbola buralarda başlar.
Futbol ülkelerinde altyapılar vardır. Gerçek altyapılar. Torpilin, paranın, kişisel gücün geçmediği, sadece yetenekli olmanın yetmediği, çok çalışma ve azmin şart olduğu, futbolcu adaylarının çok küçük yaşlardan itibaren sistem kavramı ile tanıştığı, oynayacağı mevkinin bile genç yaşlarda belirlendiği, küçük yaşlardan itibaren spor kültürü, etik ve ahlakın aşılandığı altyapılar.
Futbol ülkelerinde, futbol bir spor, bir eğlence olduğu kadar iştir, show business' tır, ekonomidir, devlet buna o ciddiyetle bakar, kulüplerin gelirlerine göz dikmez, pastayı bölüşmeye değil, büyütmeye çalışır, kulüplere yardımcı olur, yatırımlara destek verir, sporcu gelişimini bilimsel ele alır, ilköğretimde futbolu önemli bir unsur olarak alır.
Futbol ülkelerinde yeni yetenekleri keşfetmek, önünü açmak bir kültürdür. Amatör liglerden, ana liglere kadar tüm yerli teknik direktörler ve o ülkedeki yabancı teknik direktörler bu kültürü yaşatır, gençlere sıklıkla forma verir, gelişimlerini destekler, altyapıdan futbolcu çıkması adeta genel kabul gören bir normdur.
Futbol ülkelerinde, tribünler bırakın ana ligi, birinci lig, ikinci lig, üçüncü lig ve hatta amatör maçlarda bile doludur. İnsanlar alt liglerde de takım tutar, destekler, katkı sağlar. Renklere tutku vardır ama rakiplere de saygı duyulur. Düşmanlık, kin, nefret yoktur. Maç biter dostluk ve olgunluk içinde herkes evinde döner.
Futbol ülkelerinde şampiyon olan takım alkışlanır. Rakipler tarafından kıskançlıkla çekiştirilmez, eleştirilmez, hakarete uğramaz.
Futbol kulüplerine sponsor olan, mali destek veren şirketler çeşitli teşvikler ile desteklenir. İş dünyasının spora katkı sağlaması hedeflenir. Üniversiteler spor araştırma merkezleri kurar ve kulüplere destek verirler. Futbol konusunda bilimsel araştırmalar yapan akademisyenler vardır. Futbol aynı zamanda bir bilimsel iş olarak görülür.
Futbol aynı zamanda bir eğlencedir. Sosyal aktivitedir. Çoluk, çocuk, kadın, erkek, yaşlı, genç bu işten keyif almaya bakar. Kazanmak en önemli hedef değildir ancak keyif almak en önemli hedeftir.
Futbol ülkelerinde yöneticiler koltuğa değil, futbola aşıktır. Yönetim kurullarında iş adamlarından çok eski futbolcular yer alır. Futbolu, futbolun içinden gelenler yönetir. Kurumsallaşma ve profesyonellik üst seviyededir. Sportif açıdan başarısız olan başkanlar, eleştirilmeyi beklemez, istifa eder, yenilerin önünü açar. Koltuklara yapışma yoktur.
Sevgi, tutku ve bağlılık futboladır. Sporadır. Dostluğadır. İnsanlara körü körüne biat edilmez. Renklere körü körüne bağlı kalınıp, mantık dışı işler yapılmaz. Eleştirel düşünce hakimdir.
Şimdi size soruyorum; Türkiye bir futbol ülkesi midir?
Yoksa sadece futbolu seven bir ülke midir?
Milli Takım sadece 1 maç kaybetti ve ülkemizde bir kısım taraftar, Milli Takımımızı ve Milli Takımımızdaki bazı isimleri yerden yere vurdu. Yenildiğimiz Hırvatistan takımı, bizden üstün yönleri olan, futbol ülkesi olmaya aday, iyi bir jenerasyon yakalamış, kaliteli bir ekip olmasına rağmen, yerden yere vurdular.
Futbolcuların kıyafetinden, Terim' in Oruç açıklamasına, Ozan' ın saçından, Arda' nın yıldızlığına kadar her şeyi eleştirdiler.
Aynı insanlar, kendi kulüp takımları yıllarca başarısız olsa, dönüp de Başkanlarına, Teknik Adamlarına, futbolcularına toz kondurmaz.
Konu Milli Takım olunca 1-0 yenildiğimiz bir karşılaşma sonrası kıyamet kopar. Ne Terim' in hocalığı kalır, ne de Ozan' ın futbolculuğu.
Çünkü biz Milli Takım üzerinde dahi uzlaşmış değiliz. Biz Milli Takıma bile renklerle bakıyoruz. Galatasaray' lı Ozan' a yükleniyor, Fenerbahçe' li Terim' e. Böyle olunca da başarı zorlaşıyor, mucizelere kalıyor.
Bizde futbol bir yaşam tarzı mıdır? Biz bir futbol ülkesi miyiz?
Yukarıdakilerden sonra bu soruya yanıtım belli.
Bizde futbol bir kendini ifade yoludur. Kendisini işiyle, sanatıyla, mesleğiyle, üretimiyle, kişiliğiyle ifade edemeyenlerin kendini ifade kanalıdır. Bu sebeple, birinin futbol takımını, başkanını, futbolcusunu eleştirmek, onu eleştirmekten daha ağır kabul edilir. Daha ağır tepki görür.
Aynı hassasiyet nedense Milli Takıma gösterilmez.
Milli Takım ayrışma veya kendini bireysel olarak ifade değil; birleşme, bütünleşme, milletleşme, millileşme aracıdır da ondan.
Kavgayı, karmaşayı, tartışmayı, bölünmeyi bitiren bir üst kavramdır. Üst inançtır. O sebeple, Milli Takım farklıdır.
Kavgayı, tartışmayı seven, kendisini bu yolla ifade etmeyi isteyen milyonlar için Milli Takım kavganın son bulduğu yer olduğu için kavram olarak çekici değildir. Bu özelliklerine rağmen, Milli Takım' a bile sallar bu güruh. Milli Takım gibi bütünleştirici bir kavram üzerinden bile yıkıcı eleştiri yapar, tartışma kanalları açmaya çalışırlar. Bu şekilde var olmaya çalışırlar.
Sadece bu tipler yüzünden bile bir futbol ülkesi olmamız mümkün değildir.
Ben Milli Takıma güveniyorum. O renkler hepimizin. Yarın Türkiye gruptan çıksa bu eleştirenlerin yüzleri kızarmayacak mı? Bir maçta Millilerimizin başarısızlığı üzerinden yaygara çıkaran bu güruh, pişman olmayacak mı?
Oldu da gruptan çıkamadık. Bu takım bizim Milli Takımımız değil mi? Başarı kadar başarısızlıkta da bağrımıza basmayacak mıyız? Eleştirilerimiz elbette olacak, ancak oradan döndükten sonra. İçimizde. Sakince, akıllıca. Geleceğe yönelik.
Sadece bir maçla takımımızı yerin dibine sokmak, oradaki gençleri strese sokmak kime hizmettir? Bu nasıl bir duruştur?
Bırakın Terim' in maaşını. Bize tarihi başarılar yaşatan aynı Terim değil miydi? Burada kimin sayesinde bulunduğumuzu hatırlayın. Biraz vefakar olun. Kaç tane Terim' imiz var futbolda?
Bırakın Ozan' ın saçını başını. Dünyada, o pozisyonu önleyecek kaç futbolcu var. Pozisyonu defalarca izleyin, o pozisyon 100 defada belki 1 defa olabilecek bir pozisyon, inanılmaz bir uzaklık, mucize bir ayağa oturuş. Ozan' ın saçı ne alaka? Türk futbolunun geleceği olacak çocukları da çekmeyin dibe, bozmayın moralini, düşürmeyin kendine güvenini. Bu çocuk kalan maçlarda, sahanın en iyilerinden bir tanesi olabilir, asistler yapabilir veya daha iyisi golller atabilir. Neden bozuyorsunuz moralini? Elinize ne geçiyor?
Arda ile gurur duyup arka çıkacağımıza, eleştirmek için yer arıyoruz. Bırakın Arda' nın yeteneklerini, oyununu tartışmayı, futbolu sizden fersah fersah iyi bilen Barcelona yetkilileri bile tereddüt etmemiş. Size ne oluyor? Aynı Arda kalan maçlarda müthiş işler yapabilir. Bizi ipten alabilir. Gruptan çıkartabilir. Neden yerden yere vuruyorsunuz?
Kusura bakmayın ama bir futbol ülkesi falan değiliz.
En azından futbolu seven, sevebilen bir ülke olalım. Bırakın futbolu sevelim. En azından bize Milli maçlarda rahat verin, en azından bu seviyede huzur verin. Ligde kupada ne yaparsanız yapın, ancak Milli Takım heyecanımızı, Milli hissiyatımızı, başarı olasılığımızı katletmeyin. Milli Takıma rahat verin.
Ben Milli Takım' a güveniyorum. Başarılı olsa da olmasa da gurur duyuyorum. Milli Takım' ın bütünleştirici, birleştirici, gurur verici boyutu bana yetiyor. Bu takıma sahip çıkacağım. Sonuç ne olursa olsun.