UEFA Kontrol ve Disiplin Kurulu, kararını nihayet verdi. Fenerbahçe, 2013-2014 sezonunda, UEFA Şampiyonlar Ligi dahil, gelecek 3 yıl içinde UEFA tarafından düzenlenen organizasyonlara katılamayacak. Üçüncü sezonki men cezası ise, gelecek 5 yıl içindeki "kontrol" süreci çerçevesinde ertelenebilecek. Yani en iyi ihtimalle, önümüzdeki 2 sezon Fenerbahçe Avrupa' da yok. Elbette bu karara ilişkin bir tahkim süreci de var. Fenerbahçe kararı UEFA Tahkim Kurulu' na götürebiliyor. Buradan da sonuç çıkmaz ise, CAS yani Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesine başvurabiliyor.
Esasen uluslararası futbol sistemi ve işleyişini bilenlerin şaşırmadığı bir karar oldu. UEFA ve FIFA şike konusunda inanılmaz hassas kuruluşlar. Buna bir de Platini ve yandaşlarının Türk futbolu ve Türkiye hakkındaki olumsuz fikirleri ve önyargıları da eklenince, ceza kaçınılmaz oldu.
UEFA' nın Steaua Bükreş hakkında verdiği karar, Platini' nin sürecin başından bu yana tutumu, Türkiye' de yargı sürecinin sonucunun beklenmemesi, sürecin ortasında müfettiş değişikliği yapılması, vb. gibi rahatsız edici tutum ve davranışlar elbette kafalarda UEFA' nın adaletine ilişkin soru işaretleri oluşturuyor. UEFA' nın bu kararların ve eylemlerin gerekçesini Türk Spor Kamuoyu ile açık ve şeffaf bir şekilde paylaşmasını bekliyoruz. Burada, ülkemizin uluslararası arenada uğramış olduğu itibar kaybı da bizleri düşündüren diğer bir sorun. Ülkemize yönelik uluslararası siyasi ve ekonomik stratejilerin adeta bazı merkezlerden eş zamanlı güdümlendiği bir dönemde bu tür bir kararın, olayın sadece Fenerbahçe değil, ülkemize yönelik bir mesaj olarak algılanmasına da yol açıyor. UEFA, FIFA, vb. uluslararası kuruluşları tanıyan birisi olarak şunu söyleyebilirim ki, bu organizasyonların uluslararası poltiikadan ve çeşitli güç merkezlerinden etkilenmemesi düşük bir ihtimal.
Öte yandan, elbette olayların bu noktaya gelmesinde, UEFA' ya bu fırsatın verilmesinde, kimlerin rolü olduğu da ortada. Burada şike yapılmıştır ya da yapılmamıştır şeklinde bir tartışmaya girmek istemiyorum. Bunun nihai kararını Türk yargısı verecektir. Ancak karar hangi yönde çıkarsa çıksın, taraflardan bir tanesinde vicdanların zedeleneceği açıktır. 3 Temmuz sürecinden bu yana uğramış olduğumuz dezenformasyon, bizlerin sağlıklı karar vermesini, fanatizmin pençesine düşmeden makul bir zihin yapısı ile düşünmeyi ve olaylara ilişkin sağlıklı yorumlar yapabilmeyi imkansız kılmaktadır.
Burada, UEFA ve ülkemizdeki yargı sürecinin sonucu ne olursa olsun ortada bir gerçek vardır. O da Fenerbahçe' nin sayın Başkan' ının artık camianın tamamının Başkanı olarak kabul görmeyeceği gerçeğidir. Hep iddia ettiğim gibi, 3 Temmuz süreci yaşanmamış olsa idi, Başkan zaten görevi bırakmak zorunda kalacaktı. Zira, 2007' den beri vites küçülten ve vizyon ortaya koyamayan bir yönetsel yapının, devam etmeye yönelik bir hareket alanı kalmamıştı. 3 Temmuz süreci, camianın Başkan' ın etrafında yeniden kilitlenmesine neden oldu. Ancak geçen sezon Alex ile başlayan çatırdama, UEFA' nın bu kararı ile ciddi bir yarığa dönüşmüş ve geri dönüşü olmayan bir süreci başlatmıştır.
Bu gün itibariyle, ne yeni projeler, ne tesisler, ne de flaş transferler, Fenerbahçe' linin içine düştüğü psikolojik darboğazdan çıkmasına yetmeyecektir. 106 yıllık asırlık çınarın, tarihinde ilk defa bu kadar ciddi bir suçlama ve ceza ile karşı karşıya kalması, tüm Fenerbahçe' lileri derinden yaralamıştır. UEFA' ya atıp tutan, Türk yargısının kararlarına güvenmeyen, her ne koşulda olursa olsun, Başkan' ı yüreklerinde sembolleştirmiş olan kitle dahi, içte içe sayın Başkan' ı savunabilecekleri alan kalmadığını görmektedir. Sayın Başkan' ın etrafındaki çember daralmıştır. Sayın Başkan, belki 3 Temmuz günü yapması gerekeni artık bugün yapmalı ve çok sevdiğine yürekten inandığım, değerli hizmetler vermiş olduğu Fenerbahçe' deki başkanlık görevinden en kısa zamanda istifa etmelidir.
Fenerbahçe için 2 yıl Avrupa Kupalarına gitmiyor olmak elbette maddi manevi büyük bir kayıptır. Elbette bu durum, kulübün ekonomisini de olumsuz etkileyecektir. Ancak unutulmaması gereken bir kural vardır ki, ciddi sıçrayışlar hep dipten yapılır. Fenerbahçe, bu durumu bir son olarak algılamamalı ve bunu bir başlangıç olarak görmelidir. Bugün Fenerbahçe camiası kendi içinden vizyoner bir Başkan ve güçlü bir yönetim çıkartmalı, bu yeni yönetim ile, tarihinin belki de en iyi kadrolarından bir tanesini oluşturmalıdır. Psikolojik çöküşün durdurulmasının yegane yolu sahada kazanılacak zaferler ve sportif başarılardır. Yabancı oyuncular ayrılsa bile (elde tutulmaya çalışılmalıdır) yerli kalitesi artırılmalı, yerli bir hoca ile yola devam edilmeli ve camia yeni yönetim etrafında koşulsuz kenetlenmelidir. Aziz Yıldırım' ı destekleyen taraftar grupları da seçilecek yeni yönetime sahip çıkmalıdır. Mevcut yabancıların ayrılmak istemesi halinde, gelecek vaat eden ve Fenerbahçe' de oynamak isteyecek genç yabancılar (Arjantin, Brezilya, Almanya, Gürcistan, İran, Portekiz ligleri taranabilir) ve gurbetçi Türk asıllı futbolcuların peşine düşülmelidir. Fazla zaman kalmadığından, bu alanda saygın ve tecrübeli menejerlik şirketlerinden de faydalanılabilir. Alternatif olarak ülkemizde başarılı olmuş yabancılar (Batalla, Beluschi, Eneramo gibi) tercih edilebilir. Transferin de en geç Temmuz ayı sonunda tamamlanması gerekmektedir.
Her şerde bir hayır vardır şeklinde düşünerek, bu durumu yeni bir başlangıç için fırsat olarak görmek lazımdır. Bu noktada Fenerbahçe kongre üyeleri ve camianın önde gelen ağabeyleri artık üzerlerine düşen tarihi görevi yapmalı, sorumluluklarını yerine getirmelidirler. Fenerbahçe camiası, birlik ve beraberliğini bozmadan, umudunu kaybetmeden, yeni bir başlangıcı düşünmeye ivedilikle başlamalıdır.