Fenerbahçe' de sezon başından beri sayın Kocaman' ın çözemediği 3 kronik sorun var. Bu üç sorun nedeniyle Fenerbahçe 18 maçta, 28 puan alabildi. Bu üç sorun nedeniyle, ligde 12 maçta ilk golü yiyen taraf olmuş. Bu üç sorun nedeniyle, futbolu taraftara zevk vermiyor. Bu üç sorun nedeniyle, takım ilk yarılarda kronik olarak kötü oynuyor!
Birinci sorun Fenerbahçe' nin topsuz oyun anlayışı. Fenerbahçe takım olarak topsuz oyunda çok başarısız. Pas alan futbolcu yanında pas verecek alternatif bulamıyor. Yan veya geri pas vermek zorunda kalıyor. Dikine oynamayı seven Salih bile bu şekilde oynamak zorunda kalıyor. Dikkatli takip edilirse, futbolcuların hareketsiz oldukları ve boş alanlara çok yavaş hareketlendikleri görülecektir. Özellikle Cristian, Mehmet Topal ve Salih' in topsuz oyundaki yavaşlıkları ve Kuyt ile Krasic' in boş alanlara kaçmak yerine bu üçlünün arasında gezinmeleri, oyunu kilitliyor. Bu sorun, ya fizik kondisyon eksikliğinden ya da futbolcuların maç seçtikleri için kendilerini mental olarak sıkmamalarından kaynaklanıyor.
İkincisi, Fenerbahçe stoperlerinin tandem bilgisi ve becerisi yok. Yobo haricinde, ki Yobo bunu Everton' da öğrendi, tandem bilen, tandemi oynayabilen bir ikinci stoper yok. Bekir, Serdar ve Egemen tandem konusunda son derece yetersiz isimler. Bu maçı dikkatle izleyen tüm futbolseverler, Serdar' ın iki golde de pozisyon hatalarını ve arkasına adam kaçırdığını görmüşlerdir. Serdar' ın Kayserispor' da çıkışa geçmesini sağlayan tek özelliği olan rakibe hızlı basarak yüzünü döndürmemek işini dahi yapamaz hale geldiğini görüyoruz. Her üç stoper de aslında, alan savunması değil, adam savunmasında (demode olmuş bir anlayış) iyi olabilecek özelliklere sahipler. Fenerbahçe' nin Belhanda' ya ek olarak, tandem bilen 2 tecrübeli stoper alması gerekiyor. En büyük sıkıntı burada. Her maç gol yemenin temel sebeplerinden bir tanesi bu. Eğer transfer olmayacaksa, bu mevkide Serdar yerine Mehmet Topal tercih edilmeli.
Üçüncüsü, Fenerbahçe özellikle maçların ilk yarılarını bloklar arası son derece kopuk şekilde oynuyor. Fenerbahçe stoperleri ile forvet hattı arası neredeyse 70 metre oluyor. Bu açıklık en çok orta sahanın göbeğini zorluyor. İkinci yarılarda geriye düşmüş olmanın verdiği baskı ile oyunu ileriye yıksa bile, bu açıklık en fazla 10 metre kapanıyor. Ayrıca oyun ileri yıkıldığında, rakipten dönen toplarda stoperlerin pas tercihleri de son derece kötü oluyor. Maçın sadece bir kısmında değil, tamamında hatlarınız arası en fazla 50 metre olmalı. Total futbol anlayışı çerçevesinde, hem savunmada, hem de hücumda bloklar arası 50 metreyi aşmamalı. Toplu defans ve toplu hücum yapamayan bir takımın, alacağı sonuçlar şansa ve biraz da duran top becerisine kalır. Fenerbahçe defansif bir 4-2-3-1 oynadığı için bu zafiyet çıplak gözle fark edilmeyebiliyor, ancak bu tür maçlarda sırıtıyor. Maç izleyen kişilerin topu takip etmeleri nedeniyle, bu zafiyeti yakalamaları kolay değil. Ancak top yerine, dizilişe ve topsuz alanlara konsantre olunduğunda bu zafiyet kolaylıkla görülebilecektir. Bu maçın ikinci yarısında rakibe kurulmuş olan baskı, asla kimseyi aldatmasın. Fenerbahçe' nin hatları arası hiç bir verimli alışveriş yoktu.
Aykut Kocaman ikinci yarıya Semih' i alarak ve 4-4-2' ye dönerek rakibe baskı kurmayı hedefledi ve kısmen başardı. O zaman soru şu? Hoca neden bu tür iç saha maçlarına 4-4-2 ile başlamıyor ve rakiplere daha ilk yarıda baskı kurmayı düşünmüyor? Bunun cevabını bulmak zor. Hocanın SB Elazığspor' a dahi ileride presle baskı kurmaması ve iç sahada bile kendisinden çok daha zayıf olan bir takıma karşı defansif 4-2-3-1 ile başlamasını izah etmek artık mantık sınırlarını aşıyor.
Bireysel olarak baktığımızda, ilk yarında biraz Salih, ikinci yarıda ise Sow katkı sağladı. Gökhan ve Mehmet Topuz' un kırmızı kartları bence haklıydı. Kötü futbol, sahada fiziksel olarak düşüş ve mental zafiyetler futbolcuların sinirlerini geriyor.
Fenerbahçe 90-91 sezonundan bu yana en kötü sezonunu yaşıyor. Üstelik Türkiye' nin kadro değeri olarak en pahalı kadrosuna sahipken. Üstelik Fenerbahçe tarihinde hiç bir hocaya ve başkana nasip olmayan bir tribün desteği varken. Üstelik rakipleri de dökülürken...
Bu durumu ve mevcut başarısızlığı Einstein' ın bir sözü çok güzel açıklıyor. "Aynı şeyleri yapıp, farklı sonuç beklemek akıllıca değildir". Demek ki aynı şeyleri yapmamak gerekiyor. Demek ki değişiklik gerekiyor.
Fenerbahçe taraftarının bir kısmı madem ki Hocası konusunda inanılmaz derecede hassas, madem ki Hocasının hatalarını görmeme konusunda bu kadar azimli, o zaman değişimin sistemde ve futbolcularda yapılması gerekiyor. Bu kadar etkisiz ve kendisini oyuna veremeyen Krasic, Cristian, Serdar, Egemen ve Kuyt yerine maçlara gençlerle çıkıp en azından gençleri kazanmak lazım. Bu sezon kaybedilse de gençleri kazanmak lazım! Ayrıca 4-2-3-1 yerine maçlara hücuma dönük bir 4-4-2 ile başlansa, bundan daha kötü sonuçlar alınmaz diye düşünüyorum.
Bir tarafta kadro değeri 134 milyon Euro olan Fenerbahçe, diğer tarafta kadro değeri 12 milyon Euro olan SB Elazığspor! İki kadro arasında "değer" olarak bu kadar büyük fark varken, sahada skor olarak eşitlik var ise, demek ki hocalar arasında da büyük bir fark var! Yılmaz Vural hocayı kutluyorum.
Aslında bu günlerde, Fenerbahçe' nin tartışılan hocası, ruhsuz futbolu ve puan kayıplarından çok daha önemli bir gündemi var. "Fenerbahçe kurumsallaşıyor". Bu konu ayrı bir yazıyı hak ediyor. Bir sonraki yazımda, Fenerbahçe' nin kurumsallaşma çalışmalarını ve bu çalışmanın Fenerbahçe' ye neler katabileceğini yazacağım. Gerçekten de sayın Başkan Aziz Yıldırım sportif kararlarında ve tercihlerinde hata üstüne hata yapsa da son kurumsallaşma hamlesiyle Fenerbahçe' ye Başkanlığı tarihi boyunca yapmış olacağı en büyük katkıyı yapacak. O yazıda görüşmek üzere, herkese iyi haftalar dilerim.