Futbolu seviyorum, çünkü hayata çok benziyor. Tıpkı hayat gibi filmin sonunu kimse bilmiyor. Tam kazandım derken kaybedebiliyorsunuz. Tam kaybettim derken, kazanabiliyorsunuz. Çok çalışarak bir yerlere gelebiliyorsunuz. Çok çalışıp karşılığını alamadığınız da oluyor. Ancak ne olursa olsun, çoğu zaman çok çalışmak asla tek başına yetmiyor. Gerçek hayattaki gibi... Akıllı olmak, doğru kararlar vermek gerekiyor. Hatasız olmak zor, ancak hatalardan da ders almak gerekiyor. Şans faktörünü de unutmayalım. Bazen sadece şans faktörü etkili oluyor sahada, tıpkı hayatta olduğu gibi. Hayatta dostlarınız, aileniz ya da iş arkadaşlarınız ile takım olabilirseniz kazanıyorsunuz, sahadaki durum da aynı böyle..
Dün iki İspanyol takımının Avrupa' nın en iyisi olmak için mücadelesini izledik. Son dakikaya kadar önde götüren ve neredeyse son dakikada beraberlik golünü yiyen Atletico Madrid, uzatmalarda yediği gollerle kaybetti. Güzel maç değildi ama uzatmalar heyecanlı oldu. 4-1' lik sonuç sürpriz oldu.
Atletico Madrid, Simeone' nin dokunuşları ile bloklar halinde oynayan, rakibe alan bırakmayan, kademeleri kuvvetli, oyunu kontrol altında tutan, hızlı hücuma çıkan ve bütün olmayı başarmış bir futbol takımı. Eminim ki bu sene Atletico Madrid' i izleyen Aykut Kocaman hüzünlenmiştir. Çünkü hayalinde Fenerbahçe' ye tam da böyle bir futbol oynatmak vardı. Böyle iyi bir takım, akıllı oynayan yıldızlar topluluğu Real Madrid' e kaybetti. Çünkü dünyanın en iyi futbolcularından oluşan ve en az onlar kadar istekli, dikkatli bir rakibe karşı oynadılar. Real Madrid öyle zengin bir kadroya sahip ki, Şampiyonlar Liginde yarı final oynayabilme potansiyeli olan 2 ayrı takım bile çıkartabilirler. Dolayısı ile sonuç asla şaşırtıcı değil. Real Madrid de en az Atletico Madrid kadar hak etmişti.
Bu finalden ve daha geniş bakarsak Atletico Madrid' in gösterdiği sezon performansından Türk takımları olarak alınacak bazı dersler var.
1- Bloklar halinde oynamayan, alan daraltmayan, agresif ve hızlı olmayan hiç bir takım günümüz futbolunda başarılı olamaz. Koşu mesafesi, sprint sayısı falan gibi istatistikler büyük resmin sadece bir kısmı. Önemli olan takım olarak adeta gözler ile anlaşarak ve birbirini ezberleyecek şekilde bütünleşmek ve adeta bir koro ya da bir karınca sürüsü gibi toplu hareket edebilmek. Yıldızların ve bireysel beceriler ile sonuca gitme dönemi bitti.
2- Lider yani teknik direktör çok önemli. 1 numaralı maddede belirttiğimiz her şeyi teknik direktör sağlıyor. Teknik direktör teknik bilgi ve deneyimi dışında, ekibi tarafından saygı duyulan, özü sözü bir, iyi iletişim uzmanı, güvenilir ve adil bir kişi olmalı. Takım içinde takım düzenini bozan, ekip çalışmasını tehlikeye atan kim olursa gereğini yapmalı. Takımı için bir vizyon ve ortak hedefler ortaya koymalı. Kısa değil, uzun vadeli düşünmeli ve ekibine yön çizmeli. Ekibine sürekli moral ve motivasyon sağlamalı. Çok para kazanan bu gençler topluluğuna iyi liderlik etmeli, otoritesini sağlamalı.
3- Hareketsiz, yavaş ama çok teknik futbolcu.. Bencil ama güzel goller atıyor.. Sürekli kart görüyor ama takımı için görüyor, haksızlığa dayanamıyor... Formsuz ama ülkemizi çok seviyor.... tarzı söylemler artık modern futbolda olmamalı. Türk taraftarı, duygusallığı bir tarafa bırakmalı. Şova değil, işe bakmalı. Lafa değil, sonuca bakmalı. Bugün forması için savaşmayan, ter dökmeyen, profesyonelce davranmayan ve takımına katkı sağlamayan futbolcu hiç bir takımda barınmamalı. Mütevazi kadrolu Atletico Madrid' in ve yıldızlar topluluğu Real Madrid' in eşit yaptıkları şey de bu. Savaşmak, mücadele etmek. Ülkemizdeki gibi orta saha ve kanat oyuncularının 9-10 km, forvetlerin 7-8 km mesafe kat etmeyi başarı saydığı, yetenekleri ile idare ettiği, taraftar sevgisinin arkasına saklanıp kendini zorlamadığı ve bunların normal kabul edildiği bir futbol ikliminden başarı çıkmaz. İspanyol seyircisi ile Türk seyircisi arasındaki fark yüksek futbol bilgisi ve futbola duygusal bakmamak. Böyle bir iklimde, eli belinde, yürüyen, birşeyler yapıyormuş gibi gözüken, iki teknik hareketi ile gönülleri kazanabilen futbolcu barınamıyor.
4- Düşük bütçeli ama akıllı kadrolar ile de başarı sağlanabilir. Altyapı, transfer ve teknik yönetim süreçleri iyileştirilir ve dünya futbolunu yakından takip eden bir yönetim yapısı sağlanır ise, başarı gelecektir. Türkiye' de Galatasaray hariç, altyapıdan iyi futbolcu çıkartabilen bir başka büyük takım yok. Bunun nedenleri iyi irdelenmeli. Konu sadece ülkemizdeki yetenek eksikliği ile geçiştirilemez. Çünkü futbol yeteneği açısından kötü noktada olduğumuzu düşünmüyorum. Öte yandan transfer konusu ayrı bir yara. Atletico Madrid' in son 3 yılda gerçekleştirdiği transfer stratejisi de hoca seçimi ve performansı kadar dikkat çekici. Transferde akıllı olmak gerek. Ahmakça transferler yüzünde, kulüpler borç batağı içinde yüzüyor. Üstelik elde avuçta bir şey de yok. Kulüpler düzeyinde, hala 2000 UEFA şampiyonluğu dışında ülkece bir başarımız yok.
5- Spor medyası, taraftar yağcılığını bir tarafa bırakmalı. Öyle yorumlar oluyor ki, dünya ölçeğinde vasat futbolcular bile spor medyamız tarafından yıldız olarak lanse edilip, sunuluyor. İyi futbola iyi derken, kötü futbola kötü demekten imtina eden yazarlarımız var. Camiaların tepkisi almaktan çekindiklerinden, politik yorumlar yapıyorlar. İspanyol medyasını takip edenler bilirler, yeri gelir R.Madrid, yeri gelir Barcelona yerden yere vurulur, eleştirilir. Hocalar, futbolcular eleştirilir. Bizde eleştiri kültürü olmadığından, bir futbolcu ya da hocaya bile eleştiri getirmekten çekiniliyor. Örneğin kaç spor yazarı bu sene şampiyon olan Fenerbahçe' yi eleştirebildi? Kaç spor yazarı Terim' in gönderilmesine tepki koyabildi? Kaç spor yazarı kulübünün hatalı transfer politikalarını eleştirebildi? Kaç köşe yazarı, kulüp başkanlarının hatalarını köşesinden irdeleyebildi? Avrupa çapında başarılı olmak istiyorsak, spor medyamızı da elden geçirmeliyiz. Spor medyasının içinde bulunduğu etliye sütlüye karışmayalım, suya sabuna dokunmayalım anlayışı, takımlarımız ve futbolumuz açısından bir tehlike.