Beşiktaş 3 kulvarda da başarı ile ilerliyor. Daha iki sene öncesinde finansal fair play nedeni ile büyük sorunlar ile boğuşacağından endişe edilen Beşiktaş, hem mali, hem de sportif açından başarılı bir döneme girdi.
Bu yükseliş ve başarı hikayesinin arkasında ne yatıyor? Herkesin merak ettiği bu.
Bu başarının arkasında model ve sistem değişikliği yatıyor.
Fikret Orman ve ekibi, Beşiktaş’ ı özüne döndürmeye çalıştılar ve öze dönüşü başardılar. Beşiktaş’ ın kendisine yakışan, kendisine uyan modele dönüşü başarıyı getirdi.
Sayın Yıldırım Demirören, Beşiktaş’ ı, özellikle sportif başarı anlamında bir dünya devi yapmak istiyordu. Bu anlamda, sportif başarıya aç, sportif yarışta Fenerbahçe ve Galatasaray’ dan geri kalmış, psikolojik olarak zedelenmiş bir camiayı, yıldız transferleri ile ayağa kaldırmaya çalıştı. Zamanı yoktu ve sonuç alması gerekiyordu. Sportif başarı, daha fazla gelir demekti. Bu esasen dünyada Manchester City, Real Madrid, Chelsea gibi kulüplerin başarı ile uyguladıkları bir model. Sportif başarı odaklı takımlar kur. Ligde ve Avrupa arenasında başarı sağla. Bu başarı daha fazla yayın geliri, ürün satışı, sponsorluk, reklam ve bilet satışı olarak geri dönsün. Harcadığının birkaç mislini geri al.
O dönem belki de yapılması zaruri olan bir ayağa kalkma, kaldırma denemesi oldu.
Ancak model Beşiktaş’ ı, ait olmadığı bir dünyaya ve ortama çekti. Sportif başarı gelmediği gibi, gelirler harcamaların çok altında kaldı. Olmadı.
Elbette bu model iyi niyetli ve taraftarı mutlu etmek için çabuk sonuç alma odaklıydı ancak Beşiktaş’ ın ruhuna ve dokusuna uymadı.
Fikret Orman, akıllı bir yönetici. Bu tür modellerin başarılı olmayacağını gördü ve Beşiktaş’ ı yine kendi mütevazi çizgisine çekti. Bu çizgi Porto, Atletico Bilbao, ve Atletico Madrid, bir dönem Sevilla, Valencia ile Olympic Lyon’ un modeli idi. Kısa vadeli sportif başarı taahhüt etme, içeride mali tasarruf sağla, genç ve yetenekli isimleri uygun transfer ücretleri ve maç başı ödemeler ile kadrona kat, zengin ve birbirlerine yetenek ve gelişim olarak yakın bir rotasyon kur. Tribün ile takımı birbirlerine bağla (feda felsefesi), tüm bu felsefenin tam ortasına da Beşiktaş kültürüne, dokusuna uygun, genç ve hırslı bir teknik direktör koy. Takım, taraftar, teknik direktör ve yönetim bağlantılarını da sportif yönetim becerisi olan ve köprü görevi görecek vizyoner, futbolu iyi bilen bir sportif direktör ile (Önder Özen) destekle. Sonradan ayrılmasına rağmen Özen’ in büyük katkıları oldu.
Model başarılı oldu. Bu model Orman’ ın yeni keşfettiği bir model değildi. Beşiktaş’ ın 1903’ ten beri uyguladığı sistemdi. Fikret Orman bunu hatırladı ve çağdaş futbol yönetiminin prensipleri ile harmanladı.
Şimdi sahada genç, savaşan ve göze son derece hoş gelen bir futbol oynayan bir futbolcu topluluğu, tribünde takımına olan sevgi ve güvenini geri kazanmış bir taraftar kitlesi, kenarda takımı ile bütünleşmiş, herkesin “bizden” dediği bir teknik direktör, üstte de akıllı işler yapan, kurumsal yönetime inanan, ciddi bir yönetim var.
Kartal özüne döndü. Kartal tekrardan yükseklerde uçmaya, savaşmaya, olması gerektiği şekilde yaşamaya başladı.
Bu model ile başarı gelir. Gelecektir. Yeter ki özden uzaklaşma olmasın.
Darısı diğer kulüplerin başına. Keşke herkes özüne dönebilmeyi başarsa.