Galatasaray Odeabank' ın ULEB Euro Cup zaferi ile gurur duyduk. Fenerbahçe de inşallah Berlin' de oynanacak olan Final Four' da büyük bir başarı gösterecek ve Turkish Airlines Euroleague' in şampiyonu olacak. Avrupa basketboluna şimdiden damgamızı vurduk.
Basketbolda işler iyi gidiyor. Doğru planlama, doğru hedefler, doğru coach seçimleri, doğru kadrolar, doğru liderlik derken başarı gelmeye başladı, büyük ölçüde gelmeye de devam edecek. Avrupa' nın en iyi coach' ları, en klas basketbolcuları bizde. Avrupa' nın en kaliteli liglerinden biri de bizde. Bunlar başarıyı getiriyor.
Öte yandan futbolda ülke olarak durumumuz pek iç açıcı değil.
Milli Takımımız Euro 2016 biletini çok zorlanarak alabildi. Hop oturup hop kalktık.
Üç büyüklerimiz, senelerdir Avrupa' da başarı sağlayamıyorlar. Gruplardan çıkmayı başarı sayar hale geldik. 2000 UEFA Şampiyonluğu ve 2002 Dünya Kupası 3.lüğümüzden bu yana Fenerbahçe' nin ve Galatasaray' ın Şampiyonlar Ligi çeyrek finalleri hariç, hiç bir somut başarımız yok.
Nedenlere gelirsek, çok neden bulabiliriz. Futbolumuzun yapısal sorunlarından girer, sportif yönetim hatalarından çıkar, Avrupa futbolunda endüstriyel futbol hamleleri sonucu devleşen rakiplerden girer, uluslararası lobi eksikliğinden çıkarız.
Çıkarız da, Türkiye' de çok ilginç bir futbol seyircisi, tuhaf bir taraftarlık anlayışı, inanılması güç bir spor medyası var.
Üç büyüklerin her sezon başı, özellikle yeni transferler sonrası, Avrupa' da en az yarı final göreceğini iddia etmeyi adeta bir görev olarak gören ve taraftarı gaza getirmeyi hedefleyen spor medyası, buna inanan yüzbinlerce taraftar, bu inananları garipsemeyen milyonlarca futbolsever.
Gelecek sezon da izleyeceğiz aynı senaryoyu. Yine ünlü spor yazarları gaza getirecekler taraftarı en az yarı final görürüz, şöyle yürürüz, böyle yıkarız diye.. Burada sezon başı Fenerbahçe ile ilgili spor yazarlarının Avrupa hedefleri ile ilgili yorumlarını yazsam, inanın bunları nasıl yazmışlar dersiniz. Şampiyonlar Ligi'nde yarı finalden, UEFA Avrupa Ligi şampiyonluğuna kadar neler yazılmış neler. Bunlara inanıp, her sene özenle şişirilen bu sahte balonlar ile facebook, twitter üzerinden coşan yüzbinler, onların tweetleri, işi dramatik hale getiriyor.
Biraz gerçekçi olabilsek. Futbola duygusal değil, mantıksal bakabilsek. Futbolda biraz veriye, bilgiye ve gerçeklere dayalı yorumlar yapabilsek.
Bunun yolu izlemekten, okumaktan, araştırmaktan geçiyor. Futbolu bilmek, futboldan anlamak için kendinizi yetiştirmeniz gerekiyor. Bilgisi olmayan ama fikri olan güruhtan ayrılmanın tek yolu bu.
1980' li ve 1990' lı yıllarda biz futbola aşık futbolseverler olarak, ne bulsak okur, izler, adeta hatmederdik. Dünyadaki ve Avrupa' daki takımları, kadrolarını, oyun sistemlerini, hocalarını, taraftarlarının özelliklerini, vb. şeyleri çok araştırırdık. Kaynak azdı. TRT 1, 2, 3 spor namına ne bulsak izlerdik. Sonra Magic Box TV geldi, şampiyonlar ligi maçları falan, aklımızı kaçıracaktık, ikinci TV kanalı geldiğinde. Düşünsenize internet ile tanışma yılımız 1995' ti. Aktif kullanmaya 1998' de başlamıştık. Bugünkü kadar veri yoktu internette.
Oysa bugün futbol ile ilgili periyodik dergiler, yerli yabancı onlarca kitap, yüzlerce nitelikli taraftar blogları, kurumsal web siteleri, UEFA raporları, futbol istatistik siteleri, nitelikli onlarca TV programı, radyo programı, podcastler, uluslararası firmaların araştırma raporları ve futbol belgeselleri var. Bugün bırakın Avrupa' nın önemli liglerini, Güney Amerika ligleri bile ekranlarda. Neredeyse hemen her gün birkaç saat nitelikli futbola maruz kalacak kadar çok medya içeriği mevcut.
Ama izlemiyoruz. Okumuyoruz. Dinlemiyoruz. Bilmiyoruz. Bilmediğimizi de bilmiyoruz.
Dünyada Avrupa' nın en önemli liglerinde nasıl bir futbol oynanıyor, kim hangi sistem ile oynuyor, hangi hocalar ne oynatıyor, neden böyle oynatıyor, kadrolar nasıl oluşturuluyor, bu kadrolara ne kadar para harcanıyor, kim ne gelir elde ediyor, altyapıya ne kadar yatırım yapıyor, ne kadar üye topluyor, uluslararası hangi lobi kuruluşları ile çalışıyor, ne tür yatırımlar yapıyor, gelecek 5, 10, 15 senede neler planlıyor, nasıl bir yapılanmaya gidiyor bilmiyoruz.
Pek çoğumuz, kendi ligimizde, kendi takımının maçlarını izlemekle yetiniyor. En iyisi, belki yabancı liglerdeki derbileri izliyor.
Hal böyle olunca her sezonun başında, desteklediğimiz takımları; medyadaki "bilgisi olmadan fikri olan" medya üstatları ve ikonlarının verdikleri gaz ile şampiyon, finalist, yarı finalist ilan ediyoruz.
Avrupa' nın 5 önemli ligindeki, ilk 5 sıradaki takımların ki, bu 25 takım eder ne kadar büyük bütçeleri olduğunu, hocalarının kim olduğunu, kadrolarındaki futbolcuları, bunların ne kadar üst kalitede futbolcular olduklarını, bunların kapasitelerini bilmiyoruz.
Türkiye' ye denk Portekiz, Rusya, Hollanda gibi liglerdeki ilk 3 sıradaki takımların dengi olduğumuzu düşünüyoruz. Ancak, bu ikinci gruptaki takımları bile ya zor yeniyoruz, ya yenemiyoruz. Genelde bunlara eleniyoruz.
Kendimize neden diye sormuyoruz. Neden diye düşünmüyoruz.
- İngiltere Futbol Federasyonu' nun ülkedeki kulüp altyapılarını 5 yıllık bir dönemde geliştirmek için yaklaşık 250 milyon Pound' luk bir yatırım programı oluşturduğunu,
- Son dönemde Avrupa' nın en büyük 5 futbol ligi takımlarının sadece bir sezonda toplamda 1 Milyar Euro' dan fazla forma sponsorluğu aldığını, bu liglerin orta sıralarındaki takımların dahi ortalama 25-30 milyon Euro' luk forma sponsorluk geliri elde ettiğini,
- Benzer şekilde, İngiltere' de futbol yayın haklarından kulüplerin elde edecekleri gelirin 2016-2019 yılları arası için ve sadece ülke içi yayınlardan olmak üzere, 5.1 Milyar Pound olduğunu, yayın anlaşmasından kulüplere ortalama 100' er milyon Pound düşeceğini, ligden düşen kulüplere bile 62' şer Milyon Pound ödeme yapılacağını,
- İtalya ve İspanya' da naklen yayın gelirlerinin kulüp başı ortalama 40-45 milyon Pound, Alman Bundesliga' da ise 30-35 milyon Pound seviyelerinde olduğunu,
- Naklen yayın gelirleri, Türkiye' de ortalama kulüp gelirlerinin %45' ini oluştururken, İspanya' da %37, Almanya' da yaklaşık %25' ini oluşturduğunu, İspanyol ve Alman kulüplerinin naklen yayın gelirleri dışı gelirlerinin çok büyük olduğunu,
- Avrupa' da İngiltere Premier Lig kulüplerinin son 5 yıl toplamında gelirlerini ortalama 75 Milyon Euro artırdığını, Alman kulüplerinin aynı dönemde gelirlerini 40 Milyon Euro, İspanyol Kulüplerinin 25 milyon Euro, Türk kulüplerinin ise aynı dönemde ortalama sadece 8 Milyon Euro' luk bir gelir artışı sağlayabildiğini,
- Avrupa' da 2014 itibariyle, yıllık geliri 120 milyon Euro' yu geçen 30 kulüp olduğunu ve bunlar arasında hiç bir Türk takımı olmadığını,
- UEFA gelirleri elde etmede, en çok gelir elde eden 20 takım arasında sadece 2014' te Galatasaray' ın (20. sırada) bulunduğunu,
- Türk kulüplerinin stadyum gelirlerinde, Avrupa' daki 9 ülkenin takımlarından ortalamada daha az gelir elde ettiğini, bu alanda 10. sırada olduğunu,
- Ortalama kulüp başı transfer gelirlerinde Türkiye 'nin son yıllarda, Avrupa' da 11, 12, 13. sıralarda gezdiğini, İtalya Serie A' da takımlar ortalama 33 Milyon Euro, İngiltere Premier Lig' de takımlar ortalama 23 Milyon Euro, İspanya La Liga' da takımlar ortalama 22 Milyon Euro gelir elde ederken, Türkiye' de ortalama transfer gelirlerinin 2 Milyon Euro seviyesinde olduğunu,
- Ortalama kulüp başı transfer harcamalarında, Avrupa' daki ilk 20 takım arasında, Fenerbahçe' nin, ilk 20 takımın ortalamasının (43 Milyon Euro) yarısından biraz fazla harcama ile (26 Milyon Euro) 2013-2014 döneminde 19. sırada olduğunu, 2014- 2015' te transfer harcaması yapılmadığı için listede yer almadığını, 2015-2016 sezonu için 43 milyon Euro harcama ile, muhtemelen, yine ilk 20' de olacağını ancak başka hiç bir Türk takımının listede yer alamayacağını ve bunun Fenerbahçe için bile istisnai ve şartları zorlayarak yapılmış bir transfer harcaması olduğunu,
- 2010- 2014 yılları arasında, Avrupa' da kadro maliyeti en yüksek 100 kulübün, toplam 1.3 milyar Euro kadro maliyeti var iken, bunun 700 Milyon Euro' sunun ilk 5 sıradaki takım, yaklaşık 1.1 Milyar Euro' sunun ise ilk 15 takımdan kaynaklandığını, kadro maliyetinde ilk 20' de hiç bir Türk takımının yer almadığını,
- Avrupa 'nın en değerli futbol takımları sıralamasında (kadro piyasa değeri olarak), ilk 30 ' da hiç bir Türk takımının yer almadığını, 35' te sadece Fenerbahçe' nin, o da 34. sırada yer aldığını, aynı listede Beşiktaş' ın 47, Galatasaray' ın ise 53. sırada yer aldığını,
BİLMİYORUZ!
Bilsek bile bu verileri, gerçekleri görmezden gelerek, takımlarımızı her sene Avrupa' da şampiyon, finalist, yarı finalist, çeyrek finalist yapıyoruz.
Yukarıda verdiğim bilgiler, bildiklerimizin sadece %10' u. Daha detaya indiğimizde, tablo daha kötüleşiyor. Özellikle kulüplerin maliyetleri, maliyet yapıları, trendler, altyapıdan futbolcu yetiştirme, kadro derinliği, oyuncuları transfer etme kolaylığı, motivasyon sağlama gibi parametreler de devreye girdiğinde, tablo gerçekten sıkıntılı oluyor.
Bu sıkıntıyı görmemiz lazım.
Futbolda başarı artık mali güç ile doğru orantılı. Endüstriyel futbol, ezip geçiyor. Eskisi gibi gaza gelelim maç alalım, tur geçelim anlayışı geçerli değil. Fatih Terim Modeli futbol ve başarı 2000' de bitti. O tarihten sonra, bu bahsettiğimiz başarı modeli geldi.
Futbolda başarı artık daha çok gelir demek, giderleri azaltmak demek, maliyetleri optimize etmek demek, iyi kadrolar kurmak demek, çok transfer geliri elde edip, çok, genelde de potansiyel vaat eden gençleri transfer etmek demek, istikrarlı büyüme ve istikrarlı başarı kazanmak, her geçen sene üzerine koymak demek.
Bu faktörleri göz önüne almadan Avrupa' da takımlarımızdan başarı beklemek bir hayaldir.
Kimse bana, yürekten oynar kazanırız, ortalama kadrolar ile müthiş işler yapılıyor demesin. O vasat, ortalama görülen kadrolar ve camiaların bütçeleri bile dudak uçurtuyor.
Futbol ekonomi demek. Bunu anlayanlar, ayakta kalacak. Anlayamayanlar asla ciddi bir Avrupa başarısı kazanamayacak.
Bu sene Fenerbahçe, Ivan Bebek tarafından Braga maçında katledilmese idi, çeyrek finalde Shakhtar ve Sparta Prag ile eşleşmesi halinde yarı finale bile kalabilirdi. Ancak ya bunlar hariç, kalan 5 takımdan biri ile eşleşseydi? Bunların bütçeleri, kadroları ve sistemleri ile dünya futbolundaki yerleri belli. Bu takımları elemesi gerçekten de çok zordu.
Gerçekçi olmak için bilmemiz, öğrenmemiz lazım. Hepimizin teknik direktör olduğu bu ülkede (kendimi de eleştiriyorum) bari bu teknik direktörlüğü biraz bilgili yapmaya çalışalım. Fanatizm veya taraftarlık gözlüğünden değil, veriler, istatistikler, gerçekler gözlüğünden bakalım. Kendimizi olduğumuzdan büyük görüp, her seferinde hayal kırıklığı yaşamayalım.
Peki, bu pek de pembe olmayan tablodan kurtulmak, başarı için gerekli adımları atmak mümkün mü? Takımlarımız, bu konuda ne yapabilir, nasıl stratejiler izleyebilirler? Ülke olarak futbolumuzun gelişmesi için neler yapmalıyız? Bu konuda siyasetçilere, bürokratlara ve TFF' ye düşen görevler nelerdir?
ilk adımın kulüpler tarafından işin ciddiyetinin anlaşılması olduğunu düşünüyorum. Bakınız Galatasaray bile Finansal Fair Play' den dolayı ceza aldı ve 1 yıl Avrupa Kupalarından men edildi.
Hayaller güzeldir ve hayallerin arkasına saklanmak da güzeldir.
Gerçekler acıtır ama daha faydalıdır. Gerçekler her zaman tercih edilmelidir.
Bugün, endüstriyel futbol başarısı için, hamle yapan, yatırım yapan çok az kulüp var. Fenerbahçe ve Beşiktaş nadir örnekler.
Fenerbahçe' nin 1 Milyon Üye projesini biraz da bu gözle görmek gerek. Yukarıdaki istatistikleri yenmek için, bu proje müthiş bir başlangıç noktası teşkil ediyor. Tıpkı Beşiktaş' ın stadyum ve maç gelirlerini artırmak için yaptığı stadyum gibi. Bunlar önemli işler.
Taraftarların, kulüp yönetimlerinden bağımsız olarak değerlendirmesi ve katkı sağlaması gereken projeler. Yöneticileri sevip sevmemelerine bakmadan, katılmaları, desteklemeleri gereken işler.
Şimdi taraftar olarak kendinize sorma vakti geldi. Avrupa' da başarıyı gerçekten istiyor musunuz?
Cevap evet ise, forma giyip TV karşısında totem yapmaktan, ya da spor medyasının gazına gelip, aşırı umutlu bir tutum takınmaktan vaz geçip, gerçekleri kucaklayın. Mesela gidip, 1 Milyon Üye Projesine bütçeniz elveriyor ise destek verin.
Bütçe demişken, bir arkadaşım, ki mali durumu fena değildir, Fenerbahçe temsilci üyelik ücreti olan 2000 TL' nin çok fazla olduğunu söyledi. Bence de haklı. Asgari ücretin üzerinde bir rakam. Ciddi bir rakam. Kabul.
Öte yandan, olaya biraz da farklı açıdan bakmaya çalışalım.
Aynı arkadaşım günde en az 1 paket sigara içiyor. Ona dedim ki, "Fenerbahçe' nin bir banka ile 36 ay vade ile ayda 70 TL' lik bir kredi anlaşması var. Senin 30 günlük sigara maliyetin, 240- 250 TL' yi buluyor. Şu an içtiğinin üçte birini içmeyip, onun yerine bu projeye destek verebilirsin. Üstelik gönül verdiğin renklere de katkın olur. Hem de bu sağlıksız mereti daha az içip, sağlığına da olumlu katkı yaparsın. Belki de sigara denen illeti bırakman için bir adım olur".
Evet herkes sigara içmiyor (ne mutlu ki) ve herkesin böyle bir bütçesi de yok (asgari ücretin net 1300 TL olduğu ülkemizde). Ancak biliyoruz ki, 25 milyon Fenerbahçe taraftarı içinde, en azından bu aylık 70 TL' yi ödeyebilecek birkaç yüz bin kişi olduğunu düşünüyorum (ülkenin ekonomik ve demografik verilerine bakarak).
Benzer şekilde her sene 100-150 TL ayırarak, Beşiktaş veya Galatasaray' ın o sezon formasını alabilirsiniz. Hem bir forma koleksiyonunuz olur, hem de kulübe ciddi katkınız.
Maddi durumu biraz daha iyi olanlar, dergi abonelikleri, kombineler, diğer ticari ürünleri alabilir.
Büyük iş adamları, bu külüplere çeşitli şekillerde, şirketleri aracılığı ile sponsor olabilir.
Şimdi lütfen asgari ücretliden, yıllık geliri milyonları bulan geniş yelpazedeki tüm futbolseverler dostlarım düşünsün. Paranızı nerelere harcıyor, gerekli gereksiz neler satın alıyorsunuz? Bunun ne kadarı gerçekten gerekli harcama, ne kadarı sağlığınız için iyi? Peki hayatınızın en önemli unsurlarından birisi olan, başarısı ile sevindiğiniz, başarısızlığı ile üzüldüğünüz kulübünüze katkı, bir öncelik olamaz mı?
Kulüpler desteğinizi bekliyor. Destekleyin ki, ayakta kalabilsinler. Destekleyin ki, Avrupa' da rekabet edebilelim. Gerçekten de kulüpleri yönetmek, ayakta tutmak, hele de Avrupa' da başarıya taşımak çok zor. Üç büyükler dışındaki kulüpler için işler daha da zor. Hele de şehir takımları için.
Bu desteği gerektiği ölçüde veremez isek, her sezon başı transferler ile gaza gelip, sezonun ortasında (şanslıysak) hüsrana uğramaya devam ederiz.
Ha biz, Türkiye' de kendi yağımız ile kavrulalım, Avrupa bizi ilgilendirmez, Avrupa' da başarı kovalamayalım diyorsak, böyle devam.
twitter: @bertankaya