Beşiktaş-Başakşehir arasında Süper Lig tarihimizin kolay unutulmayacak şampiyonluk mücadelesine tanık oluyoruz. Peşlerindeki takımlardan kopmuş, kayıplarıyla-kazançlarıyla, tökezleyerek-sendeleyerek, zor engelleri aşarak...
Koşarak, taşarak, coşarak...
Muhteşem bir macera yaşatıyorlar bizlere.
Hayata renkli gözlüklerle bakmıyor, bütün renkleri bir arada görüyorsanız... O renklerin değil, oyunun peşinden koşuyorsanız, çok keyifli bir rekabetin tanığı oluyorsunuz demektir.
Bu keyfi her zaman bulamazsınız... Tadını çıkarmaya bakın.
Rekabet kültürü gelişmemiş, her olayın arkasında komplo senaryoları arayan, algı operasyonlarıyla uğraşan güzel ülkemizde ne yazık ki yarışın tadını kaçıranlar da var.
Fısıltıyla yaydıkları söylentiler acaip bir kamuoyu oluşturuyor. Tanık olduğunuz gerçeklikten kopup paranoyalarla hazırlanmış senaryolara dalıyorsunuz.
Beşiktaş Başkanı Fikret Orman, Bursa’daki maçtan sonra şampiyonluk yolunda herkesin kendilerine karşı olduğunu hissettiğini söylüyor.
Neyse ki bu üzücü durumu yarışın heyecanına bağlayan sözleri de var: “Şu anda o kadar stresliyiz ki özellikle ben sağlıklı maç izleyip yorum yapabilecek durumda değilim.”
Göksel Gümüşdağ’a bakacak olursanız, polemiklerden, spekülasyonlardan uzak durmaya çalışıyor. Zaten Çaykur Rizespor maçından sonra yaşanan olaylar, futbolculara verilen, Tahkim Kurulu tarafından indirilen cezalar da yeteri kadar besliyor güçler çatışmasının fısıltılarını...
Öte yandan Talisca’ya verilen 1 maçlık ceza da PFDK’nın ne kadar anlayışlı (!) olduğunu ortaya koyuyor.
Anlayacağınız, her iki taraf da gücünün karşılığını buluyor.
Ortada taraflardan birine karşı kayırma (!), ya da gaddarca (!) davranma yok!
Hocalara bakarsak... Şenol Güneş de Abdullah Avcı da temiz götürüyorlar yarışı. Şenol Hoca biraz alıngan, sitemkar... Algı operasyonları üzerine konuşuyor. Hakem hatalarının kendilerini de etkilediğini söylüyor. Abdullah Avcı sakin, “Yarış nasıl biterse bitsin müthiş keyif alıyoruz. Saygıyı hak ediyoruz” diyor. Başakşehir sezon biterken 2 hedefe de koşan tek takım olmanın gururunu yaşıyor.
Özetlersek, ortada çok temiz bir yarış var. Birbirlerine saygılı rakiplerin, kavgasız-fitnesiz yarışı bu... İtip kakarak değil, Süper Lig’in en iyi futbolunu oynayarak heyecan ve keyfi bir arada sunuyorlar.
Komplo senaristlerine, paranoya fısıltıcılarına bunu hatırlatmakta yarar var:
Kirletmeyin efendiler!
Galatasaray’da “yalvarma” süreci
Baştan söyleyeyim... Üç Büyükler içinde en demokratik divan kurulu Galatasaray’ınkidir.
Her türlü tartışma yapılır. Ağır başlı, aklı başında insanların en sert eleştirilerini orada dinleyebilirsiniz.
Dostum Fatih Altaylı, Dursun Özbek yönetiminin Florya ve Riva projeleriyle kulüp varlıklarını elden çıkardığını, gelirlerin ancak kendi zararlarını karşılayacağını söylüyor. Yönetimin futboldan anlamadığını, basketbolda gereksiz para harcandığını söyledikten sonra “Başkanım, Allah aşkına yalvarıyorum. Ne olur seçime gidin!” diyor.
Başkan Özbek de aynı tondan karşılık veriyor: “Yalvarıyorum, ne projeniz varsa bize gelin. Kapım herkese açık!”
Vay Galatasaray vay... UEFA Kupası, Süper Kupa, Şampiyonlar Ligi, dört kez üst üste şampiyonluk turları derken... Şimdi “yalvarma” sürecinde yaşıyor.
Uslu ve Türkoğlu
Yakın Doğu Üniversitesi-Fenerbahçe kadın basketbol takımları final maçlarında inanılmaz bir enerjiyle mücadele ettiler. Ne yazık ki biz o maçların akışını, taktik analizlerini, bireysel başarılarını tartışamadık. Hemen her maçta olaylar oyunun önüne geçti. Çirkin bir gündem oluştu.
Malum, Aziz Yıldırım’ın 6 aylık cezasından sonra salonda Fenerbahçe’yi Genel Sekreter Mahmut Uslu temsil etti. Yerinde duramıyor, bağırıyor, çağırıyor, salona girmeye çalışıyor ve iddialara göre küfür ediyordu.
Hem de TBF Başkanı Hidayet Türkoğlu’nun yanında.
Bu ayıplara Türkoğlu nasıl tahammül etti, hayret! Oradan kalkıp gitseydi, çok daha sağlam bir duruş sergilemiş olurdu. Olmadı.