Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Hoca, karaciğer kanseri tanısı konan babasını Gaziantep Üniversitesi Hastanesi’ne götürüyordu. Babası seri kontrollara girecek, gerekli görüldüğünde derhal ameliyata alınacaktı. Prof.Dr. Mehmet Mutaf, Plastik, Rekontrüktif ve Estetik Cerrahi alanında haklı bir ün kazanmış, bazı ameliyat teknikleriyle Japonya’da ödüller almış bir bilim insanıydı. Sabahın erken saatlerinde kaygı ile yol alırlarken, asistanlarından biri arayıp bilgi verdi: “Hocam 10 yaşında patos makinasında iki kolu kopmuş bir çocuğumuz var. Siz bugün babanızla meşgul olacağınız için, şu anda görevli hocalarımız onu Adana’ya sevk ettiler.” Kolların kopmasının üzerinden 6 saat geçmişti, “replantasyon” (yerine yerleştirme) için kritik süre dolmak üzereydi. Acilen kolların dikilip kan dolaşımının sağlanması gerekiyordu. Adana’ya sevk edilmesinin hiçbir yararı olmayacak, “ufaklık” artık ömrünün sonuna kadar kolsuz yaşayacaktı.Mutaf Hoca, daha fazlasını düşünmeden asistanını aradı ve “O çocuğu derhal hastaneye geri döndürün!” talimatını verdi. Ameliyat neredeyse 24 saat sürdü. Ufaklığın iki kolu da dikilmişti yerine... Sonra babasının odasına uğradı. Sabah namazını bitiren baba sitem etti: “Neredesin oğlum. Beni bırakıp gittin. Kimse de çıkıp ne olacağını söylemiyor.” Oğlu, yorgunlukla bir sandalyeye çöküp olan biteni anlattı. Baba Mutaf, “Eline sağlık oğlum. Şimdi nasıl çocuğumuz?” dedi. Sonra sıra kendisine geldi, “Benim neyim varmış?” diye sordu. Çocuğu ameliyat ederken bir ara arkadaşı Prof.Dr.Mehmet Koruk aramış, babasının hastalığının ameliyat olamayacak kadar ilerlediğini söylemişti. İyimser bir tahminle 6 aylık ömrü kalmıştı. Mutaf Hoca, “Baba bir şeyin yokmuş. Rahatsızlığın sarılığa bağlıymış” dedi. (Baba Mutaf beş yıl daha yaşadı. Eşiyle, oğullarıyla, dostlarıyla helalleşerek hoş sohbetlerle ayrıldı aramızdan.)İki kolu yerine dikerek 21 saatlik uykusuzluk ve yorgunlukla evine dönen Hoca, 1 saat sonra rektör tarafından arandı. Gaziantep’te bir belediye işçisinin kolu kopmuştu. Ameliyata alabilir miydi? Önce yapamayacağını söyledi. Sonra kahvaltı masasında “Ya çoluk çocuğu varsa? Bu kolla nasıl ayakta durur?” demekten kendini alamadı. Rektörü aradı, ameliyata gireceğini bildirdi ve o kolu da dikti. Tıp tarihinde bir rekor olabilirdi bu. 36 saatte üç kol! Hepsinde de kan dolaşımı başlamıştı. Burada söz Mutaf Hoca’nın: “10 yaşındaki Mahmut Bozteke evladımız büyüdü. Kolları çok iyiydi. Ama elleri yüksek seviyede sinir hasarı yüzünden fonksiyonlarını kaybetmişti Ona kendi vücudundan defalarca kas nakilleri yapıldı. Mahmut Boztepe evladımızı, ayaklarını daha etkin kullanacağı taekwandoya yönlendirdik. Gaziantep BESYO’dan mezun oldu. O artık benim oğlumdu. Para taekwando Avrupa Şampiyonası’nda onun altın madalya törenini izlerken eşimle birlikte gözyaşlarımızı tutamadık. Aslan oğlumuz, hem kendisine uzatılan bayrağı tutuyor, hem de toparlamaya çalıştığımız eliyle asker selamı veriyordu.”Değerli hocam ve dostum Prof Dr. Mehmet Mutaf’ın bu öyküden çıkardığı ders şu:  “Çaresizlik, inanç ve emekle buluşunca, ENGELLİ değil, ŞAMPİYON olunur.”Tokyo 2020 kotası alan Mahmut’a ben de buradan sesleniyorum: Uzat kollarını çocuk, ellerini öpeceğim! 

Haberin Devamı

SOYSAL ve YOLAÇ
İkisi de Galatasaray Lisesi mezunuydu. Mümtaz Soysal Hoca babadan Beşiktaşlı, Malik Bey Moda’dan Fenerbahçeliydi. İkisini de tanımak, birlikte çalışmak mutluluğuna eriştim. İlgilerinden ve sevgilerinden gurur duydum.Mümtaz Hocamız Dışişleri Bakanı... Ankara’dayız. Beşiktaş’ın maçı var. Baktım ki Hoca, Gülengül Altınsay’ın yanına oturmuş takımla ilgili bilgi alıyor. İtiraz ettim: “Hocam ne işiniz var basın tribününde? Siz buradayken Beşiktaş sürekli puan kaybediyor!” “Anladım” dedi, “Bugün protokol yok. Burada oturacağım ve göreceksin şeytanın bacağını da kıracağım!” Öyle oldu. Beşiktaş kazandı.Elli yıl önce... AKŞAM gazetesi zor durumda. 50 lira bugün, 100 lira cumaya.. On taksitte maaşı alıyoruz. Yeni evliyiz, kira ödüyoruz. Dayanamadım, İzmir bürosundaki işime döneceğim diye tutturdum. Malik Yolaç odasına çağırdı, “Bak Atillacığım, gençsin bugünler geçer. Geleceğin aydınlık. Spor yazarı olacaksın. Paraya gelince ben de salata yiyorum” dedi. Az sonra garson karides salatası getirdi. :-) Ben dönmekte ısrar edince, “İzmir büroyu kapattım. Haydi servise çık, yukarı!” dedi. Öyle yaptım, İzmir’e dönemedim. Bizim için hem patron, hem de arkadaştı. Ayrıca Devlet Bakanı olarak (1964) şikeye el koyup ceza kesen ilk siyasetçiydi. İki sevdiğim insanı aynı gün kaybettim. Işıklar içinde uyusunlar. Ne mutlu bana. Dokundukları insanlardan biri de bendim.

Haberin Devamı

Serum var, sorum yok
Abdullah Avcı, hayatında ilk defa antrenman ve maç kaçırdı. Günlerce A tipi pnömöni (zatürre) tedavisi gördü. Serum şişelerini peş peşe tüketerek ancak toparlanabildi. Yorgunluğu hala devam ediyor.Peki hastalığı süresince onu kimler aradı? Kimler “geçmiş olsun” dileği sundu, hatır sordu, gönül aldı? Ben söyleyeyim: İki kişi. Birincisi Mustafa Denizli Hocamız... Ötekini de öğrendim ama şimdilik yazmayacağım. Böylece bir çok meslektaşına yalandan da olsa “Ben aramıştım” deme fırsatı veriyorum. Peki kardeşim, bu Süper Lig dediğimiz büyük macerada 18 hoca yok mu? TFF’de, TÜFAD’da, Kulüpler Birliği Vakfı’nda kimse yok mu? Her neyse vazgeçtim...Serum var, sorum yok!    

Haberin Devamı

Teşekkürler Şenol Hocam, ayağınıza sağlık çocuklar

Futbol tarihimizde ilk defa ikincilik, mucize üçüncülük hesaplarına dalmadan doğrudan liderlik heyecanıyla bizi bugünlere getirdiğiniz için.