Tokalaşmak ya da el sık(ış)mak... Sosyal ilişkilerimizde en iyi, en köklü, en sağlam iletişim yollarından biridir.
Barışın göstergesidir. En azından barışı arayan, barışa rıza gösteren iyi niyetli insanların o uzlaşma havasını paylaşmasıdır.
O nedenle Kraliçe Elizabeth, eski IRA lideri Martin McGuinness’in elini sıkmıştır. Üç saniyelik ritüel, tarihe geçecek barış ve saygı göstergesidir. Kraliçe ayrıca altın jübilesini kutlamak isteyen 40 bin kişiye de elini uzatmıştır.
Daha kimler tokalaşmamıştır ki... ABD Başkanı Nixon, Çin lideri Mao Zedung, Güney Afrikalı özgürlük kahramanı Nelson Mandela- beyazların ragbi takımı Springbox’ın kaptanı Françoise Pienaar... İsrail Başbakanı İzak Rabin - Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat...
Bizim siyasal ve sosyal hayatımızda da el sıkmak, saygı ifadesidir. Zaman zaman esirgenmiş ve kaçınılmış olsa bile!
***
Geçen hafta Ali Sami Yen 1905 Derneği’nin açılışında eski Başkan Faruk Süren, iş başındaki Galatasaray Başkanı Cengiz’e elini uzatmamış. Salonda soğuk bir hava esmiş. Süren, sonradan Mustafa Cengiz’e, “Kolum askıdaydı, iğne yaptırdım. O yüzden hareketim kısıtlı. Tokalaşamıyorum” anlamında bir açıklama yapmış. Başkan Cengiz susmuş, tartışma ortamı yaratmak istememiş.
Bu olay kol askısı, iğne, hareket kısıtlanmasıyla açıklanamaz. Çünkü öncesinde, sonrasında oradaki bir çok kişiyle tokalaşmış Faruk Süren.
***
O davranışın temelinde başka nedenler olduğu anlatılıyor: En sondan başlayalım. Divan’daki ibrasızlık tartışmalarından sonra, hatırlayınız Faruk Süren, Başkan Cengiz’le bir odaya çekilir ve orada, sonradan açıklandığı üzere, yönetimin seçim kararı almasını önerir. Cengiz bu öneriyi kabul etmez.
Daha da geriye gidersek, Mustafa Cengiz’in başkan adayı olarak katıldığı kongrede en önemli rakibi, o gün işbaşında olan Dursun Özbek’ti. Ancak rakiplerinden biri de Ozan Korkut’tu.
Eski Başkan Faruk Süren’in damadı Burak Elmas, Korkut’un listesindeydi.
Mustafa Cengiz, o kongrede rakiplerinin toplam oyundan daha fazlasını alarak Galatasaray Başkanlığı’na seçildi.
Faruk Süren, damadının yanında yer almış ve o günkü kongre rekabetinde bir rol oynamışsa, bugün bükemediği eli sıkmak durumundadır.
Daha da ötesinde, Galatasaray’ın köklü geleneklerinde en başarısız, en ağır eleştirilere uğramış, kongrelerde adeta görevden kovulmuş işbaşındaki ya da eski başkanlara saygı gösterilir. Eli sıkılır, kenara çekilerek onlara yol verilir. Onlar oturmadan masaya oturulmaz.
Faruk Süren, maalesef, o nezaketi ve saygıyı Başkan Mustafa Cengiz’den esirgemiştir. Yakışmamıştır. Tevil edilecek bir yanı da yoktur. Faruk Süren’in başkanlığını ve liderliğini herkese örnek gösteririm. Mesafeli ve düzgün duruşu, vizyonu ve enerjisiyle Galatasaray’a ve spor tarihimize onur sayfaları yazdırmıştır. Unutmayalım, Galatasaray’ın 22 Aralık 1999’da Fenerbahçe’yi Kadıköy’de yendiği gün kulüp başkanı Faruk Süren’di. Aradan geçen 20 yıl 2 aydan sonra orada kazanmak Mustafa Cengiz’e nasip oldu.
Salt bu bile yeter... Süren’e önerim, 80’li yılların şarkısıyla gelsin:
Haydi, uzat elini... Gün doğmakta ufuktan!
Atlamayı, sıçramayı bırak, maraton koşmaya bak
Fenerbahçe Başkanı Ali Koç, derbinin sonunda protokol tribününün altındaki tribünlerden gelen istifa çağrıları ve protesto sloganlarına ve küfürlere sinirlenmiş. Gösterdiği tepki, beklenmeyen bir sıçrayışla önündeki alçak seti aşıp aşağı atlamak ve fiziksel müdahaleye geçmek. Görüntüler de var. Yardımcıları ve özel güvenlikçiler mahalle kavgasını önlemişler.
Atletik bir tepki bu. Ali Koç anında sprinter refleksi göstermiş. Öfkesini kontrol edememiş. Oysa spor diliyle yazalım, böylesine hızlı, çabuk ve anında “sprint” tepkilere hiç ihtiyacı yoktur. Onun ihtiyacı olan şey “maraton” felsefesidir. Zeka yerine aklı, refleks yerine disiplini ve kuralı koyan maratoncu tavrı... Sprinterler, adı üzerinde acelecidir. Maratoncular sabırlıdır.
Şu atlamayı, sıçramayı bırak da... Sen maratona başla sevgili başkan...
Süleyman Seba’yı örnek al. Sabret ve dayan!
İmparator’un asası
Pazar günü gördüm ki. İmparator, 7 haftadan beri elinde tuttuğu çomağı feleğin çemberine soktu. Tekeri durdurdu. 20 yıl aradan sonra bıraktığı yerden aldı galibiyeti...
Bu başarıyı gerçekleştirirken (Belhanda dahil) taktik tercihlerinin ve kenar yönetiminin ötesinde yaptıkları ve yapmadıkları da var. Ben yapmadıklarını sayayım: Kimseyle polemiğe girmedi. Futbolcularına diş göstermedi. Kimseyi kışkırtmadı, olayları provoke etmedi. Sakin ve sessiz bir hazırlık süreci geçirdi. Rakibe saygılı, olaylara karşı kontrollü ve gerçekçi yaklaşımıyla takdir topladı.
Yiğidin hakkı yiğide. Fatih Hoca kutlamayı hak etti.