2019’un şu son yazısında bitirmekte olduğumuz yılın hesabını çıkarıp geleceğe bakmak gerek.
Hemen söylemeliyim: Sporda 2019’u başarıyla, çiçek gibi sonuçlarla, madalya ile tamamlıyoruz.
Milliyet’in “Yılın Sporcusu” jürisinde de dile getirdim.
Cumhuriyet tarihimizin en iyi, en akıllı, en bilimsel, en umutlu olimpiyat hazırlık dönemini 2019’da yaşadık.
Hayır, tarihimizdeki başarıları, özverileri, kahramanlıkları unutmak, unutturmak durumunda değilim. Aksine yol parasından vazgeçip 1932 oyunlarına katılmadığımızı da söylemeliyim... 1948 (6A, 4G, 2B) Londra ve 1960 (7A, 2G, 0B) Roma madalyalarını da saygı ile anmalıyım.
Ama o günlerden bugünlere çok şey değişti. Türkiye gelişti, tüm ekonomik sorunlara rağmen spora ayrılan kaynak artırıldı. Uluslararası turnuvalar, şampiyonalar ve yarışmalar yoğunlaştı. Spor kültürümüz, bitmeyen olumsuzluklara rağmen gelişti.
Bugün, olimpiyat barajını aşan sporculara asgari ücret düzeyinde net destek aylığı veren bir devlet var. Uluslararası Olimpiyat Komitesi de baraj geçen bir başka grup Türk sporcusuna ayda net 500 dolar ödüyor. Gençlik ve Spor Bakanlığı, yıllardır yürütmekte olduğu TOHM (Türkiye Olimpiyat Hazırlık Merkezleri) projesiyle çıtayı yükseltmiş durumda.
Alın size bir onur listesi: Türkiye’de tam 30 dünya starı sporcu var. Atletizmde (2), boksta (2), Cimnastikte (1), güreşte (10), judoda (2), karatede (5), okçulukta (3), tekvandoda (5). Neye göre dünya starı? Her spor dalında dünya klasmanında ilk 5’e giren starlar bunlar.
Olimpiyat barajlarını geçip kota alan sporcu sayımız da şimdilik 8 dalda 37... Yarışlar devam ediyor.
Kulüp takımlarımız Avrupa’da basketbol (Anadolu Efes, Fenerbahçe) ve voleybolda (Vakıfbank, Eczacıbaşı) başarılı finallere katıldılar, kürsüye çıktılar. Milli takımlarda ise voleybol (kadın), basketbol (erkek) eleme turnuvalarını bekliyoruz. Futbolda Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi’nde sadece Başakşehirimiz var... Temsilcilerimiz çok kötü sınavlar verdi. Hepsinin hesabını Milli Takım Euro 2020 ile kapattı. Olimpiyatta futbol mu? O elemeler oynanırken kimsenin haberi yoktu efendim, olimpik futbol takımımız maalesef elendi.
Bakanlık ve spor teşkilatı, kendilerini şimdiden bağlayıp söz vermiyorlar ama, Tokyo’dan 10-12 madalya bekliyorlar. Kişisel tahminim de 8-10 madalya. Peki bu hedeflere ulaşılabilir mi?
Elbette.. Niye olmasın!
Sus be Nzonzi!
Steven Nzonzi, tam da işler kötü giderken, üstelik kişisel tavrı yüzünden kadro dışı kalmışken, ağzını açıp konuşuyor.
Kendisine yönelik eleştirileri göndermeler yoluyla başkalarına yansıtıyor.
Dünkü Milliyet’te Nevzat Dindar’a yaptığı açıklamalar gazetecilik açısından başarılı. Ama “beyan sahibi” tarafından son derece yanlış.
Nzonzi, çatlaktan su kaçırıp değirmenini döndürmek istiyor.
Nzonzi’yi iyi tanıyan bir futbol adamı, en çok 30 derecelik açıyla yararsız paslar attığını, Fransız oyuncunun sorumluluk almadığını söylüyor. Dahası, Fransa milli takımında oynamış bir oyuncunun bugüne kadar bir gol atamadığına, bir asist yapmadığına işaret ediyor.
Başarısız bir dönem geçiren her kulüpte eleştiriler yoğunlaşır. En başta medya, en başta teknik direktörle karşı karşıya gelebilir. İşte o noktada Nzonzi’nin hem disiplinli davranması, hem de dayanışmayı bozacak iddia ve açıklamalardan uzak durması beklenir.
Kısacası şu: Sus be Nzonzi!.. Zaten “kiralık” pozisyonundasın. Bugün varsın, Haziran sonunda yoksun. Boşver... Paranı al ve sus, yeter!
Aidiyet: Necip ve Oğuzhan da olsaydı
Fenerbahçe - Beşiktaş (3-1), tüm eleştirilerin ötesinde bir gerçeği ortaya koydu. Yabancı oyuncuların çoğalmasıyla kulüp ve takım gelenekleri bozuldu... Aidiyet kavramı kayboldu. Ya da en azından zayıfladı.
Hemen bütün kulüplerimizi etkileyen bu durumu ayrıntılarıyla incelemek gerekir ama yine de aklıma geleni söyleyeyim: Beşiktaş’ın maç kadrosunda Gökhan, Caner, Burak’ın yanı sıra en formsuz halleriyle Necip ve Oğuzhan da olsaydı...
Maç belki 3 farkla biter...
Beşiktaş reaksiyon gösterir, duruma isyan eder, faul yapar, kırmızı kart görür ama oyuna ortak olurdu.
Kaybolmazdı, dağılmazdı!
Bir lig maçından fazlası: Sivasspor-Göztepe
Başlığı görünce Sivasspor’un liderliğine de yorumlamayın bu yazıyı. Haydi tarihimizden önemli bir ayrıntıya gidelim: Mondros mütarekesinden sonra 15 Mayıs 1919’da Yunan ordusu İzmir’e çıkar. Şehir işgal edilir. O gün ilk kurşunu atan gazeteci Hasan Tahsin Recep’tir, şehit edilir.
Sonra olay Anadolu’da isyan ve gözyaşı ile karşılandı. Sivas müftüsü Abdurrauf Efendi’nin de desteğiyle Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti 17 Mayıs’ta Sivas’ta bir miting düzenledi. İtilaf Devletleri temsilcilerine, Padişaha ve sadaret makamına çekilen telgraflarla işgal protesto edildi. Sivas Valisi Reşit Paşa’nın eşi Melek Reşit Hanım Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti’ni kurdu. 22 Mayıs 1919’da yeniden miting düzenlendi. Kurtuluş savaşlının meşaleleri böyle mitinglerde yakıldı.
Nereden nereye... İzmir’in işgaline isyan eden Sivas, bugün lig lideri... İzmir temsilcisi Göztepe ile oynayacaklar. Rekabeti filan boş verin... Memleketin bir ucu yandı mı, isyan her yerde başlıyor. Sivas, 4 Eylül’deki kongreyi beklemeden tepkisini gösteriyor.
İşte bizi biz yapan vatanseverlik, kardeşlik... Sivaslılar, Göztepeliler haydi alkışlayın birbirinizi. Kutlayın bizi biz yapan kardeşliğimizi.