Sevinmek gerek... Allah’ın sevgili kullarıymışız ki en kötü günümüzde en uygun rakiple karşılaştık ve ille de 1 gol yememize rağmen deplasmandaki Kosova maçıyla yüzümüz güldü.
Kosova FIFA’nın en yeni üyelerinden biri. Bizim Balkanlı kardeşlerimiz. Onlar da henüz kuruluş aşamasındalar. Futbolda köklü bir kültüre sahip olmalarına rağmen henüz “performans” ölçeğinde bir güce ulaşabilmiş değiller. Çok koşan, ama çok da kırılgan bir yapıları var. Bu halleriyle dişimize göre olduklarını ortaya koydular.
İyi ki onlarla oynadık dün. İzlanda, Hırvatistan ya da Ukrayna ile oynasaydık -maazallah - başımıza iş açabilir, kazaya uğrayabilir ya da ağır bir darbe alabilirdik.
Neden kötü günler yaşadığımızı zaten biliyorsunuz. Saha dışındaki olaylara değinmek artık gereksiz. Maalesef, saha içinde de skor tabelasına uygun düşecek bir oyunun sahibi olamadık.
En başta yine çok basit bir gol yedik. Duran toptan (kornerden) bir kafa vuruşuyla yediğimiz bu gol hiç yakışmadı. Dahası, o golü atan Amir Rahmani temel top tekniği (fundamental) bakımından sahanın en sıkıntılı oyuncusuydu. Çağlar ve Mehmet Topal’ın o vuruşu yaptırmaması gerekirdi.
Çok yavaş oynadık. Bu temposuzluk hali, Kosova’nın da maçın 3’te 2’lik bölümünde oyuna asılmasına, ortak olmasına yol açtı.
Öte yandan, yorgun bir sezonu geride bırakıp sevdikleriyle kısa bir tatil yapmaya hazırlanan oyuncularınız da bu maça yeteri kadar konsantre olamadı. O nedenle isabetsiz paslar, kaybedilen ikili mücadeleler kaliteyi düşürdü.
Kalite düşüklüğü ile skor yüksekliği bizim açımızdan hoş bir çelişki... Fenerbahçe’de sezon boyu olmadık goller kaçıran Volkan’ın kafayla attığı gole alkışlar. Hasan Ali’nin asistine de bravo. Cengiz Ünder de kafayla ikinciyi attı. Ellinci maçını oynayan Burak, Oğuzhan’ın asistiyle kazaya uğrama olasılığını sıfırladı. Ve genç Yusuf’un asistiyle Ozan Tufan’ın attığı gol... Yılın bu zamanında bu koşullarla çok parlak bir sonuç bu. Averajı da geliştirdi çocuklar.
Eh, şikayetimiz yok... Memnunuz yani!