Yiğidin hakkı yiğide! Sergen Yalçın’ın teknik direktörlüğünü, sezon sonunda varacağı yer neresi olursa olsun, çok başarılı buluyorum.Yazı şöyle de başlayabilirdi, Beşiktaş Teknik Direktörü Sergen Yalçın’ı…O zaman, profesyonel futbol kariyerinden soyutlanmış olurdu Sergen Yalçın… Futbolumuzda sadece “hocalıkları” ile bilinen başarılı teknik direktörler var. Futbol kariyerlerinin oyunculuk geçmişinde adları çok da öne çıkmamış olanlar. Sergen Yalçın, hem futbolculuğunda hem de, şimdi olduğu gibi, teknik direktörlüğünde; birbirine bağlı, birbiriyle paralel, ya da birbirinin üstüne tamamlanan emeklerle ortaya çıkmakta olan sanat eseri gibi… Yakın geçmişin futbol yıldızlarında aynı başarıyı göremezsiniz.Bir adam, kendi kendini bu kadar mı geliştirir!.. Sergen’i oyunculuk dönemlerinden tanıyan benim gibi gazeteciler için, itiraf edelim bu durum çok da beklediğimiz bir şey değildi. Biz onu sol ayağı, olağanüstü frikikleri.. Londra’daki Chelsea maçında Carlo Cudicini’ye attığı iki golle maçı alan adam kimliğiyle tanıyorduk. Yalan söylemeyen, kendini zorlamayan, itiraz kültürüyle kendi yolunda ilerleyen Sergen Yalçın’la antrenörlüğü bu seviyede düşünmüyorduk. Beşiktaş genç takımında yardımcı antrenör olarak başladı, Gaziantep, Sivas, Malatya, Alanya’da yolculuğu sürdürdü… Beşiktaş’a olgunlaşarak geldi ve şimdiden beklenenleri verdi. Yoluna devam ediyor.Beşiktaş mesaisine başlarken, beklenmedik radikal kararlar aldı. Örneğin, “başarısız” Karius döneminin sonlanmasıyla ortaya çıkan “kaleci sorunu”nu baştan söktü attı: “Transferde kaleci istemiyoruz, almayacağız. Ersin ve Utku’ya güveniyoruz.” Kısa ve net… Türkiye’de değer kazanıp büyüyen kaleciler arasına 20 ve 23 yaşlarındaki iki kalecisini birden kattı. 2019-20 sezonunu kimsenin beklemediği üçüncü sırada bitirerek takımına Şampiyonlar Ligi ön eleme hakkını kazandırdı. Kısa tatil, transfer ve hazırlık dönemi iyi geçmedi, elendiler. Bütçe yetersizliği ve limit aşımı gibi sorunlara değinirken “Kimse yanılmasın. Beşiktaş yine şampiyonluğa oynayacak. İmkanlarımız ne olursa olsun, Beşiktaş şampiyonluk mücadelesinden vaz geçemez!” dedi. Bir iki gün sonra sözlerine açıklık getirdi: “Biz transfer yapmayacağız, diye bir şey yok. Yapacağız ve iyi bir kadro kuracağız.”O günlerde kurduğu kadroyla bugün zirvede… Puan cetveline, maç sonuçlarına, istatistiklere bakarsanız şampiyonluğun en büyük favorisi Beşiktaş.Ahmet Nur Çebi ve yönetici arkadaşlarının sağladığı olanaklara fazlasıyla karşılık veren bir başarı.Sergen Yalçın, başka takımlarda sıkıntı yaratan “oyundan alınan futbolcu” davranışlarını Beşiktaş’ta sorun etmeyen, kamuoyu önünde kılıç göstermeyen, kesik atmayan bir teknik direktör. Aboubakar’ın hem kulağını çekti, hem de ona değer verdiğini gösterdi, sorun bitti. Örnek alınacak bir davranışı daha var: “Maçın sonucu ne olursa olsun, futbolcularına teşekkür ediyor. Emeği ve oyunu öne çıkarıyor. Onlara saygı gösterilmesini talep ediyor. Her birini destekliyor.” Dahası, önceki takımlarda da gösterdiği gibi hemen her futbolcusuna dokunup, onları adeta yeşertiyor. Kurumalarına ve kırılmalarına izin vermiyor. O nedenle Rosier, Ghezzal, Atiba, Aboubakar, Larin ve Josef’le başarının hamurunu karıyor. Cenk Tosun’un üzerine titriyor. Necip ve Oğuzhan’dan vazgeçmiyor. Genç Rıdvan’ı merdiven basamaklarında tırmandırıyor. NKoudou, Mensah, Hasiç, Llajiç ve Montero’yu hazır tutuyor. Kimseyi dışlamıyor, yok saymıyor.Sergen Yalçın sabır ve emekle kozasını örüyor. Beşiktaş’tan aldıklarını fazlasıyla ödüyor.
Ey Aslan, kükre!
Benim bildiğim, Galatasaray’ın sarı rengi, skalada “pantone 116” ile tanımlanıyordu. Yeniden baktım: Pantone code 1235 hex code fcb 514 tanımını gördüm. Kurucu Başkan Ali Sami Yen’in tercihi, turuncuya çalan sarı imiş. Bir dönem kırmızı da tartışıldı ama o renkte sorun yok.Sarıya dönersek… Galatasaray formasında artık sarıyı göremiyorum. Oysa onu renkdaşlarından ayıran en önemli özellik sarının tonu. Sarı gitmiş, resmen turuncu gelmiş. Ali Sami Yen’in tercihini abartmışlar. Turuncu Kırmızılı takım olmuşlar. Bazı dostlar başka şeyler de söylüyor ya, neyse!..Ey Aslan… Kükre ve renklerine dön!
2x2 Dört eder: Halil U.Meler
Sergen Hoca’ya küçük bir eleştirim var: Fenerbahçe (1-1) maçından sonra “Bu hakemi bir daha görmek istemiyoruz” diyerek FİFA kokartlı Halil Umut Meler’e doğrudan cephe aldı: “Hakem arkadaştan hiç memnun değiliz. Halil Umut Meler rakibi oyuna ortak etmek için her şeyi yaptı. İnşallah bir daha kendisini Beşiktaş maçlarında görmek istemiyoruz. Ortadan yöneten, gördüğünü çalan arkadaşlar gelirse çok iyi olur...”Fenerbahçe’nin faulü bir taktik tercihiyle seçtiğini yazdım. Sergen Yalçın yakınabilir. Ama yine de Meler’i “rakibi oyuna ortak etme gayreti” ile eleştirmesini doğru bulmuyorum. Meler, oyunu matematik doğrularla yönetmeye çalışan bir hakem. Hatalı kararları olabilir. Ancak “istenmeyen hakem” söylemi yanlış. Bu işi başkan ve yöneticiler yapar. Kaldı ki onlar da yapsa yanlış.
Bu salonun adı ne, bilen var mı?
Aslı Çakır Alptekin, 2012’de hepimizi gururla ağlatarak Londra’dan olimpiyat altın madalyasıyla döndüğünde Ataköy’deki atletizm salonuna adı verildi, alkışladık.Sonra araya doping ayıpları girdi. İki atletimizin altın ve gümüş madalyaları geri alındı. Oyunlardan diskalifiye edildiler. Utandık. Salonun adı “Aslı Çakır Alptekin” silindi. Bugün yavan bir adı var: TAF Atletizm Salonu. 2023 Avrupa Salon Atletizm Şampiyonası burada yapılacak. Bu yavan isme itiraz ediyorum: Türk atletizminde ayıpsız, onurlu o kadar ağabeylerimiz ve ablalarımız var ki onlardan birinin adı verilse şu salona, kimse itiraz etmez. Genç kuşaklara örnek olur. Popülizm olmaz ama, iyi, güzel ve doğru olur!.