Fenerbahçe, ayağına kadar gelip şut atmadan memlekete dönen Hatayspor’u yenemedi. İki puan kayıpla kapadıkları maç, iddialı transfer operasyonlarına ve sıkı hazırlık sürecine gölge düşürdü. Santrfor arayışlarına da zorunlu bir ivedilik kazandırdı. Dahası Maçı 9 kişi bitiren rakibe karşı üstünlük sağlayamadılar.
Pandemi koşullarında futbol seyircisiz oynanıyor. Bu durumdan en başta seyirciler, taraftarlar çok rahatsız. Yöneticiler hasılat, teknik adamlar ve futbolcular da coşku ve destek anlamında seyirci hasreti çekiyor.
Hepsi de haklı... Ama bir soru geliyor akla: Seyrettiğimiz futbol, seyirci önünde oynansa ne olurdu? Herhalde iyi olmazdı. En başta kombineciler yakınırdı. Homurdanmalar başlardı. İş skor tabelası değişene kadar protestoya kadar uzardı. Peki bu futbolu taraftar önünde oynayabilirler miydi? Oynayamazlardı. En azından seyirciye saygı bağlamında... Aradıkları heyecanı da fazlasıyla bulacakları için zaten böyle verimsiz ve kötü oynayamazlardı.
Fenerbahçe-Hatayspor maçının ilk yarısıyla ilgili izlenimlerimiz böyle... İlk yarı istatistiklerine bakıyoruz. Topa sahip olma oranları (52/48)... Orta karar, dengeli bir tablo. Ama şut sayılarına bakınca konuk takım fazla nezaketli... Rakip kaleye isabetli-isabetsiz tek şutları yok. Hatayspor kendi yarı alanında toplandı. Alanları kapattı. Ceza alanını da yasak bölge ilan ettiler. Hava toplarında stoperler Yusuf ve Santos vurdurmadı. Fenerbahçe de o kafa toplarına vuracak “münhal bulunan” santrfor mevkiine de da henüz oyuncu bulabilmiş değil... Valencia adeta “sahte dokuz”u oynadı. Thiam ve Ferdi’nin hücum katkıları çok düşüktü. Etkinlikleri yok hükmündeydi. Fenerbahçe’de hücuma en istekli, en heyecanlı oyuncular Ozan Tufan’la Caner Erkin oldular. Ozan ortadan derin hamleleri ve şut denemeleriyle dikkat çekti. Caner de rakibin alan savunmasını aşma umuduyla soldan isabetli orta yapmayı denedi. Dedik ya stoperler o toplara vurdurmuyordu.
Peki Fenerbahçe için olumlu görüntü yok mu? Elbette var: Savunma! Gökhan, Zanka, Lemos ve Caner sorunsuz bir ilk yarı yaşadı. Gökhan’ın klasik ileri çıkıp kanat hücumlarıyla rakibi yıpratan hamlelerini ancak ikinci yarıda görebildik. Zanka iyi bir kesici. Lemos için yanılmamayı dileyerek fazlasını söyleyebilirim. Atletik ve çabuk bir oyuncu. Topu kazandığında orta alana çıkarak oyun kurmayı deniyor. Yine de şutsuz takıma karşı zorluk derecesi düşük bir maç çıkardıklarını söylemeliyiz.
Erol Hoca’nın ikinci yarıya başlangıcı doğru teşhis/doğru tedavi umudu yarattı: Thiam ve Ozan Tufan’ın yerine Sosa ve Sinan Gümüş... Yaratıcı ve bitirici sorununa çözüm olabildi mi? Hayır. Hatayspor’da Ömer Erdoğan da Selim ve Gökdeniz’i kenara alıp Traore ile Barbosa’yı ileri sürdü. Anlaşılan o ki Erol Hoca hücumu zenginleştirirken, Ömer Hoca da takım direncini yükseltmeyi amaçlamıştı. Diouf’un yerine Mirkan Aydın’ı alması da gol arayışından vazgeçmediğini gösterdi. Ne var ki Ribeiro ve Sackey’in peşpeşe kırmızı kartları elini kolunu bağladı Ömer Hoca’nın. Dokuz kişiyle ancak gol yememeye odaklandılar.
Hakem Ümit Öztürk’ün Ribeiro’ya aldatmadan (!) gösterdiği ilk sarı kart yanlış. İkinci sarı kart doğruydu. Sackey’e gösterdiği ilk sarı kart doğru, ikincisi de (ikili mücadele) evlere şenlikti. Özetle iki oyuncu da sahada kalmalıydı. Olmadı.
Fenerbahçe Mert Hakan’lı, Deniz Türüç’lü hamleleriyle de golü bulamadı. 10 kişi kalan rakibine 8 dakika, 9 kişi kalan rakibine de son 9 dakika, toplam 17 dakikada skor üretemedi Fenerbahçe. Bunun adı beceriksizliktir.
Erol Bulut’un maça Sosa ile başlaması gerekirdi. Santrforsuz oyunla da kazanmayı öğrenmeleri şart. Yöneticiler santrfor için biraz acele etse iyi olur