Dijital kültürün en önemli yanı sayılar... İstatistikler, hesap analizleri ve oradan sayılarla çıkan sonuçlar. Tokyo 2020’de de böyle bir süreç yaşıyoruz. Oyunların başından bu yana tahmincileri pek tatmin etmeyen sonuçlar alıyoruz. Madalya sayısı şimdilik beklentimizin gerisinde. Düşünün, ünlü araştırma kuruluşu Gracenote, oyunlardan önce Türkiye için 4 altın, 7 gümüş, 15 bronz olmak üzere 26 madalyalık bir tahmin yapmıştı. Sayılara bakarsak açığımız var.
Peki, bu bir başarısızlık mı? Kesinlikle hayır! Bazı beklentilerimizde hayal kırıklığı yaşadık. Her zaman olabilecek bir durum.
Ama Tokyo’da tarih yazıyoruz, farkında mısınız?
Okçulukta Mete Gazoz’la gelen ilk altın, cimnastikte Ferhat Arıcan’la, kadınlar güreşte Yasemin Adar’ın bronzuyla gelen ilk madalyalar, spor tarihimizin yeni onur sayfalarıdır.
Dahası da var... Dördüncülerimiz... Madalyayı kıl payı kaçıran göz bebeklerimiz...
Onun da dahası var. Atletizmde final koşan, final atlayan, yelkende madalya yarışında rüzgarla boğuşan evlatlar. Bunları ilk kez yaşıyoruz. Sporda alışmadığımız şeyler oluyor.
Hepsini alkışlıyorum. Tokyo “ilklerin” olimpiyatı oldu bizim için.
Sonrasında istatistikler de gelir, merak etmeyin!
Sağlam karar: 8+6
TFF’nin yabancı futbolcu sayısını 8+6 biçiminde formüle etmesi, doğru bir karar. Yeni sezon için belirlenen formül, saha içinde en az 3 yerli oyuncu oynatılmasını öngörüyor. Maşallah, medyadaki birçok arkadaşımız da kulüplerin görüşleri doğrultusunda (!) yorum yapıyorlar. Kararın saçmalık olduğunu söyleyenler de var.
Elbette liberal anlayış, böyle sınırlamaları sindiremez. Ama hayatın herhangi bir alanında ilerlemek, gelişmek gibi kaygılarınız varsa, sorumlu davranarak planlama, sınırlama ve yönlendirmeler yapabilirsiniz. TFF bunu yapmıştır.
8+6 kararına itiraz edip “Alt yapıdan futbolcu yetişmiyor. Yetişenler de kalitesiz. O yüzden yabancı futbolcuya ihtiyacımız var” diyen kulüplere TFF’nin verdiği mesaj şudur: “Kaynak ayırın. Daha sağlam projeler hazırlayın. Daha iyi seçmeler yapın, daha yoğun çalışın.” Bu karara karşı gelenler, yabancı transferinde “menajer kolaylıkları”na alışmış durumdalar. O nedenle borç yükü ve hayal kırıklıkları da giderek artıyor.
Bir de günlük gerçeğe bakalım: Kulüpler bir yandan “1 yıl erteleme” isterken, bir yandan da “yerli futbolcu” transferine yönelmiş durumdalar.
Can Korkmazoğlu
Erkekler yüksek atlama finalinde, geçen yılı sakatlık tedavisiyle geçiren İtalyan Gianmarco Tamberi ile Katarlı Mutaz Essa Barshim altın madalyayı paylaştılar. İki atlet de 2.37’yi aşıp 2.39’u denediler. Üç haklarında da aşamadılar. Kurallara göre çıtayı aşağı alıp sırasıyla (2.37, 2.35, 2.33) daha düşük derecelerde altın ve gümüş için yarışabilirlerdi. Yarışma hakemi, baraj müsabakası isteyip istemediklerini sordu. Barshim, “Paylaşalım”dedi. Tamberi de sevinçle onun kucağına atladı.
Peki o hakem kimdi? Can Korkmazoğlu. WA tarafından Tokyo’ya davet edilen tek atletizm hakemimiz. Hadi, alkışlayalım.
Özgür ve bağımsız kurullar
PFDK, UÇK, Tahkim Kurulları artık atama ile değil genel kurulda seçimle iş başına gelecek. Avukat dostum Dr. Başar Yaltı, “Olumlu bir karar. Ayrıca kurulların seçimi ile TFF başkan ve yöneticilerinin seçimlerinin farklı zamanlarda yapılması da bağımsızlık için önemli” diyor.
Bir de etik tartışma var: Hukuk kurullarına aday olan hukukçuların seçim ortamlarında propaganda yapması etik bakımdan doğru mu? Dr.Yaltı, “Demokrasinin gereği bu” diyor, “Seçenin ve seçilenin birbirlerini tanıması gerekiyor. Kaldı ki seçilenlerin görevden alınması (bazı kötüye kullanma durumları dışında) mümkün olmadığından seçenlere bağımlılık diye bir şey söz konusu olamaz.
Temelden yaklaşıp itiraz edenler de var: “PFDK, kural ihlallerine karşı yaptırım uygulayan idari bir kuruldur. Onların seçimle iş başına gelmesi gerekmez. Asıl bağımsız ve özgür olması gereken Tahkim Kurulu’dur. Bir de UÇK var. Uyuşmazlık Çözüm Kurulu. Bu kurul oluşturulurken (genellikle kulüpler ile futbolcular ve teknik adamlar karşı karşıya kaldığından) her iki taraftan üçer hukukçu üye ile mutlak tarafsız bir hukukçu üyeden oluşmalıdır.”
Seçim sisteminin gelmesinde en etkin çalışmayı yapan Galatasaray Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Rezan Epözdemir, “Kurulların meşruiyeti artık genel kurula dayanıyor” diyor: “Biz ayrıca bu kurullardaki üyelerin huzur hakkı ya da ücret gibi ödemelerinin TFF’den değil, harç ödemelerinin oluşturacağı havuzdan yapılmasını bağımsızlığın gereği olarak görüyoruz.” Epözdemir, spor hukuku konusunda üniversitelerin de alan açması, panel ve seminerler düzenlemesi gerektiğini öne sürüyor.
Hukuk kurullarının seçimle işbaşına gelmesi, TFF’nin patronajını zayıflatır mı? Hiç sanmıyorum. Ama zayıflatırsa da zayıflatsın! En azından dedikoduları, sipariş kararlar verildiği iddialarını ve yıl boyu baş ağrısı yaratan anlamsız tartışmaları önleyecektir.