Beşiktaş, beş dakikada torpili yedi. Daha limandan çıkıp, açık deniz savaşına başlamadan uzaktan gelen geminin hışmına uğradı. Sörloth’a “torpil” demem boşuna değil. Arkadaşları oyunu kuruyor, topu atıyor, o da alıp gerekeni yapıyor. Son yıllarda ülkemize gelen en istikrarlı golcü o. Brezilya’dan, Arjantin’den, Kolombiya’dan… Dünyanın dört bir tarafından golcü buluyoruz, havaalanlarında omuzlara alıyoruz ama hep hayal kırıklığına uğruyoruz. Şimdi de Fransızlar, Afrikalılar deneme aşamasında. Ama yine de onun gibisi yok. Bu Norveçli, Avrupa’nın kuzeylisi, bizim memleketimizin kuzeyindeki fırtınaya pek güzel ayak uydurdu doğrusu.
Evet, daha terlememişti takımlar… Beşinci dakika dolarken, orta alanda bir top kazandı Trabzonspor… Ndiaye o bilinen ustalığıyla sol yanında Sörloth’u gördü… Gökhan, Vida, Ruiz… Üçü de hak getire. Kaleci Karius hem uyanamadı, hem de uzanamadı. Sörloth’un soluyla Karius’un soluna gönderdiği torpil artık tutulamazdı. Alana da, oynatana da bravo doğrusu… Adam saya saya biriktiriyor gollerini. Beşiktaş’a attıklarıyla 19’u buldu. Daha yolu var bilesiniz, ata ata 30’u da bulabilir bu adam.
Beş dakikada torpil yiyen Beşiktaş savaştan kaçmadı yine de… Teslim olmadı. Makineleri durdurmadı. Profesyonelce bir soğukkanlılıkla asla teslim bayrağı çekmeden, azim ve kararlılıkla saldırdı. Ortada Elneny, özellikle sağda Gökhan ve Lens, solda Caner ve N’Koudou, sonrasında Atiba, Boateng ve Burak… Artık topyekün saldırıya geçmişti Beşiktaş. O akıllı ve güzel oyunun tek eksiği şut ve goldü. Hakça söyleyelim; Burak da koşuyor, top alıp veriyor, ama önünü açıp istediği gollük vuruşu bir türlü yapamıyordu.
Trabzonspor, golünü attıktan sonra üstüne yatmadı. Ama Beşiktaş’ın oyununa da başlangıçtaki kadar diri ve etkili karşılıklar veremedi.
İkinci yarı başladığında da aynı oyundu sahneye konan. Pozisyon üstüne pozisyona giren Beşiktaş hem özgüvenini, hem de tribünlerin takıma duyduğu güveni yükseltti. Gol atacaklarına o kadar inanıyorlardı ki, paniğe ve öfkeye kapılmadan, telaşa teslim olmadan kurulu bir makine düzeniyle çalıştılar. 58’de Boateng’in attığı beraberlik golü tam da 9,5 numara golüydü. Biraz 10 numara, biraz da 9 numara… Ljajic’e geçmiş olsun, tribündeydi. Ama hiç üzülmesin… Dünkü Beşiktaş, ona iyileşmesi için yeteri kadar istirahat verebilir!.
Beşiktaş’ın üst üste kazandığı kornerlerin (galiba) dokuzuncusundan sonra top Trabzonspor direğinden, sonra Ruiz’in vuruşundan, derken kaleci Uğurcan’ın ellerinden dönerken Vida’nın golünü gördük. İşte tam da savunmasının ortasındaki iki stoperle rakip yarı alanda golü bulup rahatlıyordu Beşiktaş.
Hüseyin Çimşir, golden sonra Doğan’ı çıkararak Ekuban’la doğru bir hamle yaptı. Oyun da iki yönlü mücadeleye dönüştü. Sergen Yalçın’ın Lens-Diaby, Boateng-Boyd (sakatlıktan) değişiklikleri Beşiktaş’ın oyun düzenini biraz değiştirip kontrolü öne çıkardı. Boyd’un 86’da kazandığı topla tek başına yarattığı pozisyonda, N’Koudou’ya yaptığı asist golle sonuçlanmadı ama yine de alkışlanacak güzellikteydi.
Dünkü sonuç Beşiktaş’ın talihsizliğiyle mi açıklanmalı, yoksa Trabzonspor’un ve Sörloth’un asla vazgeçmeyen, teslim olmayan karakteriyle mi?
Beşiktaş’ın talihsizliği, en az dört kez kaçırdığı gollerse, evet!. Ama Vida ile birlikte savunmada verdiği açıkları da talihsizlikle anlatamazsınız.
O yüzden işte… Canla başla oynanan, keyif veren, göz okşayan oyuna yazık oluyor.
Trabzonspor da evine hak ettiği alkışlarla dönüyor. Yolları açık olsun.