Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Basketbol Milli Takımımız, Avrupa Şampiyonası’nda gruptan dördüncü olarak çıktı, İspanya’ya yenilerek çeyrek final umutlarını boşa çıkardı. Bu durum elbette üzücü. Her şeyden önce kendi sahasında Avrupa (2001), Dünya (2010) finali oynayan bir ülkenin çocukları, 2017’de de bu başarıyı tekrarlayabilirdi, olmadı.
Ama şu da bir gerçek: Yenildiği-yendiği her maçtan alkışlanarak uğurlandı bu takım. Sporseverlerin, basketbolseverlerin, sporu göz ucuyla izleyenlerin... Gençlerin, anne - baba ve çocukların saygısını - sevgisini kazandı.
Sadece gayret için. Mücadelesi için. Asla pes etmediği için. Maçla birlikte bitip tükendiği ve tüm enerjisini sahada harcadığı için.
Aslında çok üzücü durumlara da tanık olduk. Rusya, Sırbistan, Letonya maçlarında dördüncü periyodun son dakikalarında finişi yapamadık. İspanya karşısında da zaman zaman ortaya koyduğumuz dirençli oyun-maalesef- dördüncü periyotta aradaki tecrübe farkından çözülmemizle, dağılmamızla bitti.
Peki daha iyisi olabilir miydi? Elbette olabilirdi.
Örneğin, Ersan İlyasova şu şampiyonada yer alabilirdi, olmadı. Bobby Dixon’un sakatlığı büyük olasılıktı. Alternatif arayışına girilmedi. Oysa Darüşşafaka’dan Fenerbahçe’ye geçen 28 yaşındaki Brad Wanamaker iyi bir alternatif olabilirdi. Guard açığımızı da kapatabilecek bir kapasiteye sahipti 28 yaşındaki Amerikalı basketbolcu.

Sabonis örneği
Avrupa Şampiyonası’nda Litvanya Yunanistan’a (64-77) yenilince bir zamanların efsane oyuncusu Litvanya Federasyon Başkanı Arvidas Sabonis görevinden istifa etti. Sabonis’in açıklaması şöyle: “Bu takıma Coach olarak Adamaitis’i seçen ve atayan benim. Bu sorumluluk bana ait. Başarısızlığın faturasını da ben ödemeliyim.”
Litvanyalılar yine de bu istifayı kabul etmiyorlar. Sabonis’e hem sevgileri ve saygıları, hem de güvenleri var.

Hedef Tokyo
Turnuvanın en dramatik yanı şu: Kendi evimizde Avrupa Şampiyonası düzenliyoruz. Ev sahibiyiz. Ama final turlarında yokuz! Oysa 2 milyonluk Letonya, 3 milyonluk Litvanya, 750 bin nüfuslu Karadağ son 16’ya kalırken, 80 milyonluk bir ülkenin çeyrek finale uzanamaması oldukça üzücüydü. Şampiyonayı düzenlemek için 3 milyon Euro ödeyen Türkiye, 2023 Dünya Kupası’na aday. Bu adaylığın parke üzerinde de bir güce dayanması gerekiyor.
Bu şampiyona yeniden yerli - yabancı tartışmasını başlattı. Artık anlamını kaybetmiş, kısır çekişmelerden kurtularak daha tutarlı davranmalıyız. Yabancı serbestisine rağmen Cedi Osman yıllardır hem kendi kulübünde, hem de Milli Takım’da oynayabiliyor. Furkan Korkmaz da 19 yaşında yabancıların arasından sıyrılarak Cedi Osman gibi NBA yolunu tutabiliyor. Genç oyuncular için bir rol model oluşturabiliyor.
Milli Takım’ın en olumlu yanı, egoların sıfıra indirilmiş olmasıydı. Ağabeyler ile kardeşler arasında en küçük sürtüşme, alınganlık, dargınlık yaşanmadı. Herkes birbirine destek oldu. Bu anlamda Ufuk Sarıca’nın hem vizyonunu, hem de başarısını kutlamalıyız. Yapılacak çok iş var ama, umudumuz da var. Başarıyı nerede yakalayabiliriz? Tokyo Olimpiyat Oyunları’nda. O zaman devam arkadaşlar!

Haberin Devamı

Haydi be Şenol Hoca!
Şampiyonlar Ligi nihayet ekranlarımıza geldi, dayandı. Son yıllarda bir maçı bu kadar heyecanla beklememiştim. Beşiktaş, Aboubakar’sız Porto ile deplasmanda oynuyor. Şenol Hocamız, Lucescu’nun Avrupa rekorunu kırıyor.
Quaresma, Pepe kendi ülkelerinde, umudum o ki döktürecekler.
Geçen yıl galibiyet, dört beraberlik ve 1 yenilgiyle UEFA Avrupa Ligi’ne dönmüştü Beşiktaş. Bu yıl fazlasını istiyoruz.
Cenk Tosun’a, Talisca’ya, Babel’e, Oğuzhan’a... Tüm takıma başarılar diliyoruz.

Haberin Devamı

Emre’nin itirafı
Hürriyet Arena’nın tanıtım gecesinde dostlarla çok keyifli dakikalar yaşadım. TRT İlk Baskı’dan sevgili ortağım Deniz Satar’ın başarıyla sunduğu gecede, Başakşehir’in yıldızı sönmeden giderek daha da parlayan kaptanı Emre Belözoğlu güler yüzüyle özlenen bir sempati yaratıyordu. Onunla ilgili özel anılarım var. Bir zamanlar Emre bana “Amca” dediği için kızardım. Artık Abi diyor. Şimdi aynı sahada oynayan futbolcular da ona saygı adına “amca” diyebilirler.
Emre’ye “Keşke Fenerbahçe’de hiç oynamasaydın. Orası senin çılgınlık yıllarını kapsıyor. Bak burada oldukça sakin ve başarılısın” dedim. Gülerek bir itirafta bulundu:
“Erkeklerin olgunlaşması zaman alıyor. Bazı profesyonel futbolcuların olgunlaşması ise daha da gecikiyor. İşte benim gerçeğim bu!”
Böylece futbolu olgunlaşarak bırakmak için 38’inde bile futbol oynadığını memnuniyetle öğrenmiş oldum. Eşi Tuğba hanıma saygılarımı, oğlu Ömer Akif’e de sevgilerimi ilettim. Bu sonuç ancak mutlu bir ailede oluşurdu.
Adebayor’un da nezaketinden ve sempatisinden müstefid olduk (yararlandık). Derken kaleci Volkan Babacan’a topu oyuna sokarken geciktirdiğini söyleyerek kızdığımı ifade ettim. Meğer Abdullah Hoca’nın talimatıymış. Hoca da “Ayağa atacak abi. Oyunu kuracağız. Her maç böyle” demez mi? Neyse kestim Hoca’ya cezayı.

Kalbim potada kaldı