Beşiktaş-Galatasaray maçı akıcı, rüzgar gibi ya da havadaki kar yağışı gibi bir düzenle oynanmadı. İki takım da birbirini panik faulleri ile durdurup, oyunun akışını bozduğunda bizim çaresiz televizyoncu arkadaşlar maça ‘tekrarların kalitesini’ taşıdılar. Larin’e nasıl faul yapılmış, Diagne nasıl kaçırmış, Cüneyt Çakır’ın sarı kart gösterdiği anlar ve ibretlik yüz ifadeleri.
İki takım da topa sahip olmak istiyor... Devre bittiği zaman Beşiktaş 60-40 topla oynayan takım. Normal bir maçta bunun üstünlük belirtisi olarak kabul edilmesi düşünülebilir. Ama hayır... Beşiktaş, rakibinden daha çok top kullandığı, daha çok korner attığı (4-3) ilk yarıda doğru dürüst şut atamadı. Sadece bir isabetlisi var. Galatasaray’da o da yok. Barometreyi asıl yükselten, Larin’in sarı-kırmızılı takımın gaflet anında topla tek başına Okan’ın üstüne sprint bir dripling ile gitmesi. Okan da Muslera’nın ruhunu mu kiraladı birader... Larin karşısında Muslera varmış gibi çekindi ve korktu. Attığı top da yukarılarda kayboldu.
Bazen iyi niyetinize rağmen ayağınız dolaşıverir. İstemediğiniz reflekslerle, kötü ve talihsiz olaylara neden olursunuz. İşte maçın kırılma noktası; dakika 58 top kazanma mücadelesinde Diagne ayağını heyecanla kaldırıp kafa vuruşuna hazırlanan Montero’nun tepesine kramponlarıyla istemediği bir darbe indiriyor. VAR’a filan lüzum yok... Bu hareketin kural kitabındaki yeri doğrudan kırmızı kart... ‘Sevinelim ki 21 yaşındaki Montero’nun sıkıntılı bir hali yok. Üzülelim ki bütün iyi niyetiyle mücadele eden Diagne heyecanının ve hesapsız gayretinin kurbanı oldu.
Böyle maçları 11’e 10 oynamak o kadar kolay değil. FIFA seminerlerinde 10 kişi kalan takımların daha iyi yardımlaştığı ve dayanışma sergiledikleri anlatılır. Ama bu kural bizim derbiler için pek de iç açıcı değil. Hele dünkü gibi bir derbide Galatasaray gerçekten talihsizdi. Hem topu (61-39), hem kornerleri (9-4) kaybediyorsun, rakibini geriden takip ediyorsun ve bir de 1 eksik adamla oynuyorsun. Kendi adıma Diagne için üzüldüm.
Beşiktaş, rakibin bu dezavantajına karşılık elindeki avantajı kullanırken çok top kaybetti. Rakibinden daha fazla şut attı ama maçı koparacak hamleyi atamıyordu. Nihayet genç bir kardeşle (Rıdvan), tecrübeli bir ağabeyin (Souza) işbirliğinden bir asist, bir de gol çıktı. N’Koudou’nun golü ise geceyi bitirdi. Bence Beşikaş ihtiyacı olanı, hak ettiğini aldı. Larin’in, Aboubakar’ın kaçırdıkları da var. Ama değişen yedekleri ile birlikte kompakt, birbirini tamamlayan bir oyun oynadılar. Bunu da takdir etmek gerekiyor.
Galatasaray’da Fatih Terim’in Arda-Belhanda tercihi maç başlamadan önce doğruydu. Ancak oyunda ilk sarı kartı gören Arda ve Belhanda etkili olamadılar, cezaalanına adam sokamadılar, kazandıkları topu çabuk kaybettiler. Dahası bu maçta Galatasaray’ın yeni çapası Taylan da bekleneni veremedi. Şimdi hiç hesapta olmayan bir adamı söyleyeyim. Sakat mı, sorunlu mu bilmiyorum. Ama Feghouli’nin oynamadığı maçlarda Galatasaray sanki kimliğini unutmuş gibi oynuyor. Çabuk oyunda Feghouli’nin kanatlardan getirdiği öldürücü toplar, pozisyon içinde pozisyon yaratan katkısı bence Galatasaray’ın en büyük eksiğiydi. Donk ile Babel ve Emre Kılınç da bekleneni veremedi. Çünkü Beşiktaş çok ısrarlı ve istekli oynuyordu. Bir tebrik de Sergen hocaya... Her sınavdan başı dik ayrılmayı biliyor...