Galatasaray Spor Kulübü’nün kongrelerinde gelişen yeni bir anlayış, üçüncü kez işbaşındaki yönetimin idari kararlarını uygun görmediği, onaylamadığı için “ibrasızlar” adıyla tanımlayabileceğimiz yeni bir ağırlık merkezi oluşturdu. “İbrasızlar, bundan böyle seçimle işbaşına gelen her yönetimin yoluna taş koyabilecekler. Normal çalışma süresinin dolmasını beklemeden, ilk mali kongrede “ibra etmeme” oylarıyla, seçimli “olağanüstü kongre” sürecini başlatacaklar.
“İbrasızlar”, Galatasaray’ın “liseci” köklerine dayanan, ancak lise dışından da taraftarları olan bir grup. Bu grubun belli bir lideri yok, çoğunluk, genç ve başarılı üyelerden oluşuyor.
26 saatlik kongrenin “idari ibrasızlık” kararından sonra Başkan Burak Elmas, kürsüye geliyor ve tüzüğün 87.22 maddesine göre seçimli olağanüstü kongre kararı alacaklarını söylüyor. Yönetim Kurulu da önceki gün (Pazartesi) 23-30 Nisan tarihlerinde kongrenin toplanacağını ilan ediyor.
Adnan Polat’la başlayan, merhum Mustafa Cengiz’le devam eden ve son örneği de geçen hafta sonu Burak Elmas yönetiminin başına gelen bir “güvensizlik” geleneği… Seçimle gelen hemen her organizasyonun ihtiyaç duyacağı “güven oylaması”, spor dünyasında “ibrasızlıkla” güvensizliği tanımlamış oluyor.
Burak Elmas’ın çok genç ve tecrübesiz ekiple başarılı olamayacağı, böyle bir ekibi yönetemeyeceği, projeleri tamamlayamadığı, Fatih Terim kararının da tepki yarattığı, kulübün yaşlı ve tecrübeli üyeleri tarafından da dile getiriliyor. Kıdemli üyelerden bazısı, Burak Elmas’ı uyararak “seçimli olağanüstü kongre kararı” almasını öneriyorlar. Elmas bu öneriyi dikkate almıyor. O nedenle bir anlamda kendi ipini kesmiş oluyor. Tüzüğe göre başkan ve yönetici arkadaşları, olağanüstü kongrede aday olamayacaklar. Oysa Elmas kongreden ibra oylaması öncesi seçim kararı çıkarsaydı, ekibini yenileyerek devam etme şansı kazanacaktı.
Peki bu şansı yüzde yüz kaybetmiş mi oluyor? Hayır… Galatasaray üyesi dostum Avukat Metin Ünlü, Adnan Polat’ın açtığı davalar sonunda Yargıtay 18. Hukuk Dairesi’nin “Mali ibra oyu verildikten sonra idari ibranın bir değeri yoktur” kararıyla “insani” bir içtihat oluşturduğunu belirtiyor. Buna göre Elmas ve yönetiminin Çağlayan’da, Asliye Hukuk Mahkemesi’nde “tedbirli” dava açmaları halinde, “seçilme” haklarının doğabileceğini söylüyor.
Burak Elmas’ın yenileyeceği yönetim kurulu listesiyle seçimlere katılması, öteki adaylarla yarışa girmesi, bir anlamda ortaya çıkan krizin “kaos”a dönüşmesini önleyebilir. Elbette buna önce hukuk ve yargı, sonrasında da Galatasaray genel kurulu karar verecektir. İkisine de saygı duyup beklemenin zamanı!
Suskun oturan başkan
Nihat Özdemir’i izliyorum, gözlerim kapalı… TFF Başkanı dostumuzun futbolda olaylar gürül gürül akarken, sessiz, sakin ve suskun bir tavrı ısrarla sürdürdüğünü anlamaya çalışıyorum. Meydanı böylesine boş bırakmasını anlamak o kadar kolay değil.
Tabloya baktığınızda TFF’nin uyumsuz, iştahsız, etkisiz ve kararsız kaldığını görüyorsunuz…
Şu yayın hakları sözleşmesi… Bir türlü beklenen rakamı sağlayamadılar. Pazarlık durma noktasında tıkandı, kaldı.
MHK’nın Tahkim’den dönen “13 hakemin ipini çekme kararı” da TFF’nin tepki vermediği olaylar listesinde… Oysa MHK, hukukun göreve iade ettiği hakemlere yine de görev verilmeyeceğini fısıldıyor. Kendi yetki alanlarında haftalık etaplar belirleyecekler. Hiçbir hakeme görev vermeyecekler. Nitekim, başvurularına rağmen hakemleri seminere kabul etmeyerek niyet gösterdiler.
Yazık… Bu operasyonlar yapılırken, Nihat Özdemir’in sessiz kalması hiç de yakışmıyor. Lider olarak susmakla yanlışlara rıza mı gösteriyor? Bize anlatamayacak kadar önemli sırları mı var futbolun? Ondan mı susuyor? Bunları bilelim…
Başkanın suskunluğuna karşı bir çok kulüp başkanı öfke küplerine binmiş durumda… Hele biri, önceki gün aynen şunları söyledi: “TFF bütün otoritesini, etkisini yitirdi. Bunca yanlışla bu ekip Haziran’ı zor bulur! Artık ayakta kalmaları mümkün değil!”
“-Bana at, bana at!”
”Atmaa.. Bana atma!”
Burak Yılmaz’ın en azından Haziran ayındaki maçlarda takıma dönmesini, sonra da vedalaşmamızı önerdim. Sevgili dostum Cem Dizdar, doğal seleksiyon yasalarına rıza gösterilmesini, zamanı gelince bırakmak gerektiğini söylüyor, “Artık ‘bana at, bana at’ diye sürekli top isteme dönemi de bitmeli!” diyor. Peki, yaşına rağmen en çok koşan, en doğru koşan da oysa? Hiç itirazım yok. Olabilir. Futbolcu taifesi böyledir… Yıllarca “Bana at” diye bağırıp top isterler.. Bazen de genç arkadaşlarına ayar verip “Atmaaa.. Bana top atma” diye söylenirler. İkisi de gerçektir. Top onların değil mi? Bırakın eğlensinler.
Basın konseyi: Yaş 35…
Basın Konseyi 35 yaşında. Her şeyden bağımsız medya etiği konusunda örnek çalışmalar yapan Yüksek Kurul’un üyesi olmaktan gurur duyuyorum. Başkanımız Pınar Türenç, “Yaş 35… Ama yolun yarısı değil. Yapacak çok işimiz, yürüyecek uzun yollarımız var” diyor. Kutluyoruz.