Bu maçı seyredenler için sıkıntıdan başka bir şey göremediler, desek yeridir. Eskilerin deyimini biraz değiştirerek “kifayet-i mücadele” (yeteri kadar uğraştılar) kararı alınıp ikinci yarı başlatılmasa yanlış olmazdı. En azından biletli seyircilere paranın iade edilmesiyle sportif bir jest yapılabilirdi. Her neyse... İroni yaptık, hoş görüle.
Vodafone Park’ta iki takımın da hali birbirinden beterdi. İkisi de 4 haftada ancak 4 puan toplayabilmiş, kadro bütünlüğünü sağlayamamış, hayal kırıklıkları yaratmışlardı. Abdullah Avcı, dün mevcut haliyle eski takımı Başakşehir’in başında olsaydı, olasıdır ki maçı kazanabilirdi.
Beşiktaş, kötü oynayan ev sahibiydi. Bakmayın topla oynama yüzdesindeki büyük farka... Mahalledeki arkadaşınız topu size verip oyalıyor. Sonra ayağınızdan alıp en efektif, en yararlı biçimde istediklerini yapıyor.
Beşiktaş zaten kırmızı kartlar nedeniyle zor bir kadro oluşturmuş... Gökhan’la Necip’i savunmanın göbeğinde bir arada oynatmak mecburen; mecburiyetten! Yine de Necip’in her zaman hazır ve özverili oyununu saygıyla takdir etmek gerekir. Orta alanda Atiba elinden geleni yapmaya çalışıyor, zaman zaman hücuma, bazen de savunmaya katılıp takımına yardımcı olmaya çalışıyor. Ortada takım var mı ? O da tartışılır.
Beşiktaş’ta sakatlıktan dönen Burak Yılmaz, ayağında top tutamıyor, özlediği şutları atamıyor. Sadece ikinci yarı başlarında kendini yakışan harika bir deparı var. Topu rakibine kaptırıyor, yine de canı sağ olsun. Takımın beslemediği, yan paslardan başka hiçbir hücum etkinliği sağlayamadığı maçta Burak ne yapsın?
Bu maçın en defolu adamı, Adem Ljajic... Transferde azımsanmayacak bir para (6 milyon Euro) ile bonservisi alınan kıymetli (!) bir oyuncu. Ne var ki sezona hiç de iyi başlamamış oluyor. Aldığı topu sakız gibi çiğneyerek, ayağından verimli ve etkili bir pas çıkarmayarak, ikili mücadeleleri kaybederek hiçbir şey üretmeden zaman ve enerji tüketmek tam da Ljajic’e yakışan bir ustalık (!) örneği. N’Koudou araba gibi adam... Verin topu taşısın rakip kaleye... Orada uygun adam bulsa daha yararlı olacak ama yok. Topu verdiği arkadaşları bıktırıcı yan pas zinciriyle herkesi sıkıyor. Tribündekileri de ekran karşısındakileri de. Diaby’yi Q7 ile mukayese edenlere “Gelen gideni aratır” desem, haksız mı olurum? Karar sizin.
Başakşehir, Emre’nin ayrılmasına rağmen, felsefesini koruyarak oynamaya çalıştı dün. Epureanu, Mahmut, İrfan Can, Visca çok rahat oynadılar.
Crivelli de ev sahibinin tipik savunma gaflarından birinde topla buluşup golünü atıverdi.
Bu maçın bir de hakem yönü var. Suat Arslanboğa’nın başarılı bir maç çıkardığını söyleyemeyiz. Sarı kartları kamçı gibi kullandı. En doğru kartı da Ljajic gördü. Hakemin koluna iki eliyle azarlar gibi vurmak net bir çılgınlık örneği. Kimbilir, belki de Trabzon’a gitmek istemedi. Vicdanı bilir artık!
Oğuzhan’ın ikinci yarıda takıma katılması, arkadaşlarını ateşledi. Burak Yılmaz’ın kendi kazandığı penaltıyı gole çevirmesi de puan getiren kıymetli bir katkıdır. İşler hiç de “hoş” değil ama, sen “hoş geldin” Burak!.