İki takımın toplam faul sayısı 34… Oyunun, yaklaşık her üç dakikada bir faul düdüğüyle durduğunu, ortalama her 6 dakikada bir oyuncunun da kıvranarak yere yığılıp tedavi süresinden sonra, yeniden başladığını söyleyelim.
Evet, akan bir oyun değildi bu… Zaman zaman ateşleniyor ama yakıcı bir aleve dönüşmüyordu.
Gustavo’suz Fenerbahçe, Galatasaray’la baş etmeye çalışırken beklendiği kadar zorlanmadı. Savaşan savunmanın önünde, merkezdeki Sosa ve Ozan ikilisiyle Galatasaray’ın baskısını bozmaya çalışıyor ve bunda bir yere kadar başarılı oluyordu. Merkezde Sosa’nın verimli ve beklenenin üzerinde etkili oyununa Galatasaray, Taylan ve sıkça yardımına gelen Emre Kılınç’la karşılık verdi.
Topun sahibi (55/45) Galatasaray’dı. Geriden oyun kurarak, ikili mücadeleleri kazanarak hücumda üstün göründüler. Yine de bir tuhaflık vardı oyunda. Belhanda yok gibiydi. Onyekuru vardı ama esmiyordu.. Arda’nın, Emre Kılınç’ın oyuna daha çok katıldığını gördük. Başkan Cengiz’in “ebbabe” (tank) olarak nitelendirdiği yeni santrfor Muhammed Mustafa, evet, gerçekten diri fiziği ile rakipleri için zor adamdı… Ama, nedense ceza alanı içinde, yayın oralarda değil, orta alana yakın bölgelerde, kenarlarda “iyi işler” yapıyordu. İlk yarıda o böyle oynarken, sağbek Linnes’in en net gol pozisyonuyla ceza alanına girmesi dikkat çekiciydi.
İlk yarıda oynayan, araştıran ve savunan takım Galatasaray’dı. Fenerbahçe yine de rakibinden daha net gol pozisyonlarına girdi. Hele Samatta’nın Muslera’nın boşalttığı kaleye değil, topu beklenmedik biçimde yüksekten dışarı atması akıl alacak şey değildi.
Galatasaray beklediği golü ikinci yarıda attı. Emre Kılınç’ın asistiyle yay üzerinde topla buluşan “Ebbabe”(Tank) Muhammed Mustafa, Serdar Aziz’in müdahalesine rağmen, sağ ayak içiyle Altay’ı avladı.
Erol Bulut, 54’te yedikleri golden, ancak 9 dakika sonra hamle yaptı. Herkesin beklediği Mesut Özil, Mert Hakan’la değişip oyuna dahil oldu. Cisse de Valencia’nın yerine oyundaydı. Mesut Özil dün duran topları kullanırken, klasından bir seçki sundu. O topların çoğunu Muslera kaptı. Maçın son yarım saati Fenerbahçe’nin bunaltıcı baskısıyla oynandı. Ama o baskıya rağmen gol vuruşu geldi mi, hayır!
Peki niye böyle oldu? Açıkça söyleyelim: Hoca farkı! Fatih Terim, yeni oyuncularını rahatça- baştan- sahaya sürdü. Takım halinde iyi oynadı Galatasaray. Erol Hoca, Mesut’u baştan oyuna sokabilirdi, geç kaldı. Kenardan oyunu ele alıp tutacak bir hamle yapamadı. Golsüz oyuna razı bir hali vardı. Dahası, Fenerbahçe sık sık parlayıp sönerken, Galatasaray daha dengeli ve bütüncül bir oyun sergiledi.
Fatih Hoca, bu yıl uzaktan izlediği liderliği nihayet yakaladı. Vazgeçer mi? Sanmıyorum.