Aylardır TV spor programlarını izliyorum. Meslektaşlarımı, dostlarımı dinliyorum. Ezici bir çoğunlukla 3 yerli futbolcunun ilk on birlerde yer alması kuralına karşı çıkıyorlar. Bu uygulamanın akıl dışı saçmalık olduğunu söylüyorlar. Şaşkınlıkla dinliyorum… Üçlü-dörtlü yorum masalarında “müsademe-i efkar” dediğimiz fikir/görüş çatışmaları yok. Ortak bir ezber var : “8+3 kuralı saçmalıktır, kalkmalı!”
Şansal Büyüka’nın “Dobra Dobra“ sayfasından son 2,5 yılın ülkelere göre transfer sayılarını okuyorum… İtalya 172, Hollanda 353, Rusya 414, Fransa 450, İspanya 487, İngiltere 536, Almanya 550… Sıkı durun… Türkiye 967!
Eh, kimse kusura bakmasın, yuh yani! O sekiz ülkenin içinde en borçlu kulüpler bizde… En düşük gelirler, en az yayın geliri bizde. Yine de aç bir telaşla pahalı kira ücretleri, yüksek bonservis paralarıyla bazen de “fırsat transferleri” bekleyerek, lüks konut, lüks otomobil, koruma ve bol- gidiş dönüşlü uçak biletleriyle sözleşme imzalatıp masa başında fotoğraf çektirmek, o fotoğrafı sosyal medyada kulübün kendi adreslerinden değil, kişisel hesabından kamuoyuna (taraftarlara) duyurma becerisi (!) yine bizde.
Trajikomik bir durum var ortada. Değerli meslektaşım Mehmet Arslan, “Süper Lig, Milli Takım’a oyuncu yetiştirme yeri değildir” diyor. Oyuncu tercihlerinde teknik direktörlere özgürlük alanı açılmasını istiyor… İyi güzel de, milli takım oyuncusu bostanda mı yetişecek? Bir ülkenin ligi milli takıma oyuncu yetiştiremiyor, omurgalar yurt dışında oynama şansına erişmiş futbolculardan oluşuyorsa elimizi kolumuzu bağlayıp oyuncu duasına mı çıkacağız?
8+3 konusunda TFF’na da bir uyarım var : Bu kararı uygulayan sizsiniz… Gerekçelerini de biliyorsunuz… O gerekçeleri unutup taviz vererek 7+4 yerine 8+3’le devam ederken pek sessiz kalmıyor musunuz? TFF bünyesinde bu uygulamayı gerekçeleriyle anlatıp savunacak bir birim yok mudur? Yoksa 8+3’ü siz de saçmalık olarak mı görüyorsunuz?
Kulüpler Birliği’nin yeni bir dayatması da söz konusu olabilir. Uygulamanın tümüyle iptal edilmesini isteyebilirler. Nasıl olsa alıştılar, “Dediğim dedik öttürdüğüm düdük” demeye.
Hayır, TFF böyle saçma taleplere kapıyı kapamalıdır.
Dahası, en azından futbolcu eğitimini önceleyerek Süper Lig kulüplerinde “academia” çalışmalarını desteklemeli, yönlendirmeli ve denetlemelidir.
Kim, ne derse desin… Futbolcu kulüplerde yetişir… Milli takımlara da liglerden ulaşır.
Susun dostlar.. En azından üç olsun “hiç” olmasın!
Derbide illüzyon
İllüzyon… Dilimizde karşılığı yanılsama.. Gerçek bir nesnenin duyular üzerindeki izlenimlerinin yanlış değerlendirilmesi olarak adlandırılıyor. Sihirbazların başvurduğu en yaygın algı yönetimi. Beşiktaş-Fenerbahçe derbisini izlerken Jorge Jesus’un bir tür illüzyon yaratarak Fenerbahçe’ye büyülü bir hava kazandırdığını bu durumu da gayet iyi yönettiğini düşündüm. İnanılmaz bir özgüven duygusu, hem futbolcuyu hem de taraftarı kaynaştırmış. Karizma sahibi liderlerin sporda ve siyasette illüzyon becerilerini izlemeye devam edelim.
Sahadaki gerçek mi? Her yönüyle illüzyondu. Valerien Ismael ve Beşiktaş takımı o algıya teslim olmadı. Herkes yanılsamayı gördü… İki takım da gol atamadı, şut atamadı, orta yapamadı… Zamanımızı çalıp gittiler!
Çintımar’dan açıklama
Türkiye Atletizm Federasyonu Başkanı Fatih Çintımar, geçen hafta yazdığım WA’in göz altı haberine açıklama getirdi: “Bizim Erzurum’da düzenlediğimiz hazırlık kamplarında olimpiyat kotası verdiğimiz sporcu yok. Organizasyonlarımızda kota alan sporcumuz Ersu Şaşma da sırıkla yüksek atlamada finale kaldı. Dünya Atletizm Federasyonu ile işbirliği içinde onların gözlemcilerini de davet ederek çalışmalarımızı sürdüreceğiz.”
Çintımar ayrıca konuyla ilgili olarak doğrudan WA’e başvuran MHK üyesinin de kuruldan çıkarıldığını bildirdi.
İletişim ve Altıntop
Gazi Üniversitesi BESYO Spor Yöneticiliği bölümü öğretim üyeleri Prof. Dr. Ahmet Azmi Yetim ile Doç.Dr.Recep Cengiz, “Spor Bilimlerinde İletişim” kitabıyla sporumuza entelektüel bir pencere açmışlar… Asıl amaçları iletişimi öğretmek değil, spor insanlarını iletişim ve medya ile buluşturmak. Okunası bir eser. Kitabın son bölümünde Ahmet Çakır dostumuzun medya ile ilgili tarihsel değerlendirmeleri var. Çakır’la dün sabah sohbet ederken, konu Hamit Altıntop’un iletişim becerisine de (!) geldi. Masaya yumruk vura vura yapılan açıklamalar çok yanlıştı. Çakır, “Sadece kayıplar yüzünden değil, değerlendirmeler yüzünden de hem Kuntz, hem Altıntop kendilerini gereksiz bir bıçak sırtı durumuna soktular” dedi. Bu kadar işte… Sözün bittiği yer!