Caner Erkin, 17 yaş altı (U17) Milli Takımımızın parlayan yıldızlarından biri olarak kariyer yolculuğuna başladı. Bugün 34 yaşında. Dikkatle kayıtlara geçmesi gereken bir futbolcu. Oyunun inceliklerini biliyor, pozisyonların nasıl gelişeceğini de görüyor. Saha içindeki oyununa baktığınız zaman yaşına rağmen atletik kapasitesini koruduğunu görebilirsiniz.
Çok kulüp dolaştı. Her kapı kolayca açıldı kendisine… 2005’de Peru’da düzenlenen Dünya Şampiyonası’na “Avrupa Şampiyonu” unvanıyla katıldılar. Orada Nuri Şahin takımın en değerli oyuncusu olarak öne çıkarken Caner Erkin de uzun ve isabetli ortaları, özellikle baskı altında doğru ve çabuk top kullanmasıyla sivrildi. Kısaca özetlersek, Manisaspor’dan CSKA Moskova’ya oradan Galatasaray ve Fenerbahçe’ye uzanan bir macerası var. O maceraya İnter’deki (0) kariyerini (!) de kattı.. Görevden ayrılan Roberto Mancini’nin yerine gelen Frank de Boer’in “saygısız ve ciddiyetten uzak” tavırları nedeniyle onunla çalışamayacağını belirtmesi, kiralık statüsüyle Beşiktaş’a gelmesine yol açtı. Böylece “Üç Büyüklerde Oynayan Futbolcular” listesine adını yazdırmış oldu.
Caner Erkin yaş aldıkça olgunlaşıp daha iyi sosyal ilişkiler oluşturması beklenirken, onunla çalışan bazı kişilerin gözlemlerine göre kendisini hep yukarıda gören, her şeyi ve herkesi eleştiren, kolayca sorun yaratan bir profesyonele dönüştü. Karagümrük’ten ayrılmasının nedeni bunlardır.
Kariyer macerasındaki son hadise, Fenerbahçe - Başakşehir maçındaki “ayıplı davranışı”.. Burada ayıplı kavramı o davranışı karşılarken yeterli oldu mu? Bilemiyorum. Ötesini de kullanmak istemiyorum.
Caner Erkin, abi-kardeş ilişkileriyle Fenerbahçe formasını giydikleri ortak bir geçmişe rağmen, Fenerbahçe-Başakşehir maçında kulübüne ve Teknik Direktör Emre Belözoğlu’na saygısızlık yaptı. Peş peşe gollerle 2-0 geriye düşen takımda Belözoğlu devre arasını beklemeden üç oyuncuyu değiştirdi ve biliyorsunuz, Caner Erkin sırtından çıkardığı formayı kulübeye girerken yere fırlattı.
Başakşehir Başkanı Göksel Gümüşdağ’la konuştum. “Bir yıllık sözleşme ile gelmişti. Sözleşmesinin 1 yıl daha uzatılmasını istiyordu. Bu hareket kulübümüze ve hocasına karşıdır. Gereği yapılacaktır” dedi. Biçimsel olarak Emre Belözoğlu’nun raporu bekleniyor. Başkan “Ben bu olaya olumlu bakamam” diyor. Gümüşdağ’ı Türk futbolunun en iyi başkanlarından biri olarak görürüm… Kendi ifadesiyle Başakşehir hem futbolcuların, hem de teknik direktörlerin “terapi merkezi”dir. Kulübün sakin ve anlayışlı ortamında yaralarını sarıp kendilerini geliştirirken, huzur içinde çalışırlar.
Bazen de böyle arızalar çıkar işte. Bu yazıyı yazarken, Caner’in Eyüpspor’la anlaştığını duydum. Tecrübesi ve enerjisiyle mutlaka katkıda bulunacaktır. Yeter ki yaşadıklarından akıllı bir ders çıkarsın.
Haydi bakalım Caner!
Bu takım iyi takım!
Arda Güler’den Orkun Kökçü’ye, Salih Uçan’dan Cengiz Ünder’e… Ferdi Kadıoğlu’ndan Kerem Aktürkoğlu’na harika çocuıklardan oluşan bir Milli Takımımız var… Kadrodaki oyunculara baktıkça içim açıldı. Onların genç enerjisine ve heyecanına inanıyorum. Hakan Çalhanoğlu kaptanlığında çok iyi işler yapabilirler. Bu çocuklar yolunu gözlediğimiz “Altın Kuşak”ın delikanlıları. Sadece genç değiller. Azımsanmayacak tecrübeleri olanlar da var. Letonya ve Galler maçlarında başarı diliyorum.
Stefan Kuntz mu? Ona da aynı dilekler… TFF kongresinden sonra onu nasıl bir karar bekler? Bilemiyorum.
Futbol tamam… Atletler ne olacak?
Atatürk Olimpiyat Stadı Spor Bakanlığı tarafından üç yıl önce Türkiye Futbol Federasyonu’na devredildi. Amaç, stadı Şampiyonlar Ligi finaline iyi bir tadilatla yetiştirmekti. Atletizm pisti kaldırıldı. Zemin 80 cm. yükseltilerek, tüm seyircilerin rahat bir görüş açısıyla maç seyredeceği yeni tribün sıraları eklendi. İki yıl peş peşe ertelenen final, nihayet Cumartesi günü başarıyla gerçekleştirildi. İstanbul, 120 bin taraftarın katılımıyla ekonomik açıdan rahat bir nefes aldı… TFF ve tüm organizatörleri kutluyoruz.
Peki İstanbul’un atletizm pisti ne olacak? Uluslararası yarışmalar ve “Diamond League” gibi dev rekabetler için bir stadımız var mı? Yok.. Ama olmalı!
Burak Yılmaz’a teşekkür edin
Türk futbolunda “fenomen” oyuncuların ilk sıralarında mutlaka Burak Yılmaz adını da göreceksiniz. Benim unutulmazlarım arasında başta desem yeri vardır.
Dört Büyükler’de Avrupa’da oynadı… Şampiyonluklar gördü, yaşadı. Fransa’da Lille taraftarlarının dilindeki şarkıydı. Attığı goller ders olarak gösterildi. Onu bir kanat oyuncusuyken değiştirip dönüştüren Şenol Güneş Hoca’ya ne kadar teşekkür etse azdır.
Burak Yılmaz 37 yaşının yorgunluğuna rağmen Milli Takım’a da hizmet etti. 77 maç 31 gol… Talihsizlikler ve sakatlıklar olmasa 100 maçı çoktan aşıp en az 50 gol atabilirdi.
Her neyse… Onun değerini herkes biliyor.
Milli Takım kariyeri maalesef beklenmedik bir travmayla sona erdi. 26 Mart 2022’de Portekiz’e karşı kaçırdığı penaltı Dünya Kupası hayallerimizi kırdı. En çok da Burak Yılmaz’ın hayallerini. Umutların tam da yeşerdiği bir anda penaltıyı kaçırması topu auta atması beklenemezdi. Maalesef öyle oldu.
Şimdi TFF Başkanı Sayın Büyükekşi ile Hamit Altıntop ve Stefan Kuntz’a öneriyorum: Burak Yılmaz’ı Samsun’daki Galler maçına davet edip futbolseverler önünde onurlandırın. Onunla helalleşin. Zaman zaman tanık olduğumuz vefa duygularının en sıcağına lütfen yeni bir örnek ekleyin!