İlk yarının oynayan (!) tarafıyız. Top bizde (57-43). İsveç bize bırakmış topu... Geri dörtlüde top çeviriyoruz. Top çevirme oyununa Mehmet Topal, Okay Yokuşlu da katılıyor orta alandan. Kendi aralarında oynuyor çocuklar. Baskıyı görünce oyuna Sinan Bolat’ı da dahil ediyorlar. O da bir garip kaleci. Topu ayağıyla vurmadan önce geriliyor, dürtüyor, rakibinin üstüne gelmesini bekleyip son anda oyuna sokuyor meşin yuvarlağı. Bu arada yanlış anlaşılmasın, yer tutuşu, rakibi karşılama, yan top, karşıdan vuruşlarda -yediği iki gole rağmen- başarısız değil. Sinan Bolat belli ki boşuna çağırılmamış Milli Takım’a.
İsveç kendi yarı alanında, savunmasında sağlam duruyor. Bizimkiler o kalabalık arasında pas yaparak ceza alanına girmeye niyetlendiğinde kolay hamlelerle alıyorlar topu.
İlk yarıdaki oyunun en gayretli, en etkili oyuncusu Ömer Bayram. Geride al gülüm-ver gülüm top çevirmecesinde (!) tepesi atıyor. İçindeki enerjiyi hapsedemiyor. Sol kanattan yaptığı ataklarla topu hücum bölgesine taşıyarak adeta metrobüs (!) hizmeti sunuyor. Çok umut verici bir görüntü... Onun gayretleriyle Hakan Çalhanoğlu, Oğuzhan ve Cenk de enerji depoluyor. Ne var ki Milli Takım şut fukarası. Kaleye gönderdikleri toplar, kaleci çalıştırmaya bile yetmez. Top ayaktan çıkmadan zaten ölüyor.
Onca gayretine rağmen durağan, üretmeyen, indiremeyen bir görüntüsü var Milli Takım’ın. Haksızlık etmeyelim Zeki de sağ bekte olumlu işler yapıyor. Ama ilk golde Thelin’i kaçırıyor.
Tıpkı Rusya maçı gibi... Bizimkiler ve Lucescu, ancak 2-0’dan sonra uyanıyorlar. Larsson’un golünden iki dakika sonra Topal’ın asistiyle Hakan Çalhanoğlu’nun nefes aldıran golü geliyor.
Sonra Lucescu hamleleriyle Emre Akbaba, Serdar Gürler ve gecikerek (Dk.86) Yunus Mallı’yla kan tazeliyor Milli Takım. Yunus’un sarsıcı hareketleriyle Cenk de etkinlik kazanıyor. İşte onun akıllı asisti ve Emre Akbaba... Güzel bir geri dönüş. Artık beklerle birlikte Çağlar ve Kaan da katılıyor hücum oyununa. Öyle bir geri dönüş ki, asla geriye düşmezler artık. İşte Serdar Gürler asisti ve Emre’nin kafası.
Maçı kazanıyoruz. İsveç karşısında istatistik üstünlüğümüz yine hükmünü icra ediyor.
Evet, tek devrelik oynuyoruz. Geç uyanıyoruz. Serdar Gürler’i yıllarca bekletmenin mahcubiyetini yaşıyoruz. Yine de bu genç ve masum çocuklarla övünüyoruz. Bu yazıyı tepetaklak değiştirmeye hiç niyetim yok. Kötüden iyiye gidişin, muhteşem dönüşün öyküsü çıktı ortaya.
Son söz Lucescu muhaliflerine; Bugün izinlisiniz arkadaşlar!