Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Türk futbolunda nicedir unutulmuş olan “kümeden düşme kaldırılsın” kampanyası, koronavirüs nedeniyle yeniden gündemde.
TFF’nin çarşamba günü Kulüpler Birliği ve Süper Lig kulüp başkanlarıyla yaptığı toplantıda “12 Haziran’da lige dönüş” kararı alınırken, haftalardır kaşınan eski sorun gündeme geldi.
Puan cetvelinin son 7’sini oluşturan Gençlerbirliği, Kasımpaşa, Konyaspor, Yeni Malatyaspor, Rizespor, Ankaragücü, Kayserispor kulüplerinin başkanları, koronavirüs nedeniyle maçlara ara verilmesinin takım çalışmalarını aksattığını, uzun aradan sonra yeniden başlayacakları mücadelenin olumsuz sonuçlar doğurabileceğini öne sürdüler ve “bu sezon” küme düşmenin kaldırılmasını istediler.
İlk bakışta çok da haksız sayılmayacakları, anlaşılabilir bir durum bu… Özellikle geriye dönüp baktığımızda anlamak o kadar zor değil.
Milli Lig adıyla başlayıp Türkiye 1. Ligi ve Süper Lig adlarıyla günümüze gelen 61 yıllık futbol organizasyonumuzda “kümede kalma”nın saha dışı yolları hep denendi. Zaman zaman da başarılı oldu.

Yetki federasyonda
Son basamaklardaki 7 kulübün taleplerini dile getirildiği toplantıda Başkan Nihat Özdemir’le birlikte 4 TFF yönetim kurulu üyesi vardı. Tecrübeli Başkan, bu isteğin değerlendirileceğini söyledi, o kadar. Bu durumdan “kabul edilecek” gibi bir algı yaratılması hiç de doğru değil. Karar yetkisi TFF Yönetim Kurulu’na aittir. Bence gündeme alınması bile tartışmalı. Ama statü değişikliği beklenmemelidir.
Sezon sonunda hangi takımların küme düşeceğini bilmiyoruz. Kurallar belli. Son 3 sırayı alan takımlar düşecek. Bu kampanyayı başlatmak da sürdürmek de doğru değil. Sporun ilkeleri ve kuralları da kurcalanmamalı. Düşen her takım, mutlaka yapılan yanlışların bedelini ödemelidir. Ayrıca küme düşmek ceza gibi de algılanmamalıdır. Lig tarihimiz, gidenlerin geri dönebildiğini, ders çıkararak yola koyulanların da başarılı olduğunu gösteren örneklerle doludur.
Düşmenin kaldırılması ile Süper Lig’de takım sayısının 21’e yükseleceğini, topal ligde sezonun 40 haftayla tamamlanacağını, 2021 Avrupa Şampiyonası öncesinde sıkışık bir dönem yaşanacağını da hesaplamak gerekir
Ama asıl hesaplanması gereken kulüplerin yayın ve performans gelirlerindeki düşüş olacaktır. Yüz milyonlarla ifade edilebilecek kayıplar söz konusudur.
Bırakınız düşsünler.. Bırakınız dönsünler. Hepsi de bu ülkenin takımları.
Gidenler de gelenler de bizimdir!

Haberin Devamı

Topal ligler dönemi
Geçmiş yıllarda siyasetçilerin verdiği destekle, uygun gerekçeler de bulunarak kural dışına çıkıldı. 16 takımla düzenlenen lig, 1981-82’de Türkiye Kupası’nı kazanan Ankaragücü’nün 12 Eylül yönetiminin kararı ile kümede tutulmasıyla 17 takıma dönüştü. O günlerde “17 takımlı lig topaldır” (Tercüman) başlığıyla bir yazı yazdım. Gazete kapatma kararlarının korkulu günlerinde sadece Hıncal Abi (Hıncal Uluç) bana destek verdi. Yazımı aynen imzalayarak köşesinde yayınladı. Yıllar sonra Cumhurbaşkanı Kenan Evren, gazeteyi ziyarete geldiğinde daha ben “Hoş geldiniz” demeden “Nasıl, haklıymışım değil mi? Bakın Ankaragücü ligde yoluna devam ediyor” dedi. Nezaketle sadece kuralları yazdığımızı söyleyip sustuk. Ama bu uygulama hemen sonrasında Türkiye Kupası’nı kazanan takımın bir üst lige yükselmesine geçit veren bir yönetmelik değişikliğiyle “usul” haline getirildi. Bursaspor bu haktan yararlanıp ligde kaldı. Neyse ki uygulama daha sonra yürürlükten kaldırıldı. Öte yandan Bursaspor, Kocaelispor, Denizlispor da Danıştay ya da İdare Mahkemeleri’nin kararlarıyla küme düşmekten kurtuldular. Danıştay’ın Denizlispor lehine puan silme cezasını iptal etmesi 1985-86’da 19 takımlı başka bir “topal lig” sezonuna yol açtı. Bir dönem ligimiz 20 takımla oynandı.
Dönemin en yaygın olaylarından biri siyasetçilerin bu tür git-gel’lere destek vermesiydi. Neyse ki günümüzde “küme düşme” derdini kaşıyan siyasetçi yok. Yakında ne olur, onu da bilemem. Kulüp yöneticilerinin siyasetçilerden destek talep edebileceği hep akılda tutulmalıdır.

Haberin Devamı

Orda bir kız var, uzakta Rüzgar durur, Hilal Durmaz!
Durmaz ailesi, tarihsel gelişim içinde Balkanlar’dan Anadolu’ya, buradan da Avustralya’ya uzanan büyük bir macera yaşıyor. O macerada kuşaktan kuşağa değişerek yaşanan hayaller, hayal kırıklıkları, zorluklar, başarılar ve umut var.
Baba Osman Durmaz, ailesiyle Yozgat’ta yaşarken, uzaklarda yeni bir arayışa girmiş. Avustralya’ya uçmuşlar ailece. Orada zor bir hayat mücadelesiyle Osman Bey nihayet kendi işini kurup küçük bir taksi işletmeciliğine başlamış. Çok sayıda taksi çalıştırıyor.
Durmaz ailesinin 2004’te dünyaya gelen kızı Hilal Durmaz, daha küçük yaşlarda yerinde duramayan, koşmaya, atlamaya, sıçramaya doyamayan küçük bir cevher olarak dikkatleri çekmiş. Okulundaki spor hocaları onu atletizme yönlendirmişler.
Hilal Durmaz bugün 16 yaşında. Yaş kategorilerine göre dünya klasmanında birinci sırayı almış. Dünyanın en hızlı 5 atletinden biri olduğu açıklanıyor. 100 metrede 11.75’lik bir derecesi var. Avustralya Brisbane’de düzenlenen yarışı birincilikle bitirmiş.
Hilal Durmaz Fenerbahçeli. Fenerbahçe Altyapı Koordinatörü Hakan Beceren, uzak kıtadaki dostlarından Hilal’in performansını öğrenince hemen harekete geçmiş… Hilal sevinçle Fenerbahçe formasını giyip bir de koşu kazanmış.
Fenerbahçe Atletizm Şube Kaptanı Fikret Çetinkaya, “Hilal’e çeşitli antrenman programları gönderiyoruz. Küçük bir cep harçlığı da veriyoruz. O hem Fenerbahçe’nin, hem de Türkiye’nin büyük umududur” diyor.
Fenerbahçe Yönetimi’nin de Türkiye Atletizm Federasyonu’nun da 20 yaşındaki Mizgin Ay ile 16’lık Hilal Durmaz’ı iyi yönetilen bir rekabet sürecine sokma projesi var. İki sprinter kızımızın gelişimi Türkiye’ye bir olimpiyat madalyası kazandırabilir mi? TAF Başkanı Fatih Çintımar, “Hilal için Tokyo 2020’nin çok sert bir barajı var: 11.15… Bu barajla Tokyo’ya gitmesi çok zor. Ama bizim asıl hedefimiz 2024 Paris Olimpiyat Oyunları. Kızlarımız gelişimlerine devam ederlerse Paris’te madalya alabiliriz. Hilal’i de Mizgin’i de destekliyoruz. Çalışmalarını takip ediyoruz” diyor. Çetinkaya her iki kızımızdan çok umutlu olduğunu söylüyor.