Herkes aldığı pozisyona göre yerini belirleyebilir. İster Nurrenberg Mahkemesi, ister engizisyon… Süper Ligimizin 66. sezonunda tavan yapan bir durumla karşı karşıyayız…
Hakemler yönetmeye çalışıyor, yöneticiler de savcı, avukat, tanık kimlikleriyle (!) kurdukları yargılama platformunda esip gürlüyorlar.
Ligin ikinci haftasındaki açılış maçından (Galatasaray-Trabzonspor) sonra “Galatasaray Başkanı Dursun Özbek savcı pozisyonunda Atilla Karaoğlan’ın hayretler içinde 'hayatında ilk kez gördüğü' hatalarını sıralıyor. Trezeguet’nin Sacha’ya (Boey) attığı dirsek için “penaltı verilmesi” gerektiğini anımsatıyor. Arkadaşlar soruyor: “Trezeguet’de de kırık var. O pozisyonda faul bile verilmedi. Ne diyeceksiniz?“
Başkan’ın yanıtı: ”Lehimize çal, aleyhimize çalma diye bir duruşumuz yok. Çalmadıysa orada da hata yapmıştır. Sorunuz maksatlı.”
Başkan’ın yakınmalarından sonra seyrettiğim maçın notlarına bakıyorum… Galatasaray 21 faul yapmış. Trabzonspor 7… Yedi sarı kart göstermiş hakem.. Dördü Galatasaray, üçü de Trabzonspor aleyhine… Bir maçta 28 kez faul düdüğü çalınıyorsa, oyun durduğunda doğru ya da yanlış, kartlar gösteriliyorsa. Ortada bir anormallik var, demektir. Ben size söyleyeyim: Galatasaray, Trabzonspor karşısında adeta taktiğin bir parçası gibi sert ve faullü oynadı. Trabzonspor’a nefes aldırmadıkları, topu kaybettikleri her pozisyonda 2-3 saniye geçmeden basıp yeniden kazandıkları, güzel hareketlerle dolu oyunda hakemi de işin içine soktu ev sahibi. Bu kadar faul yapıldığında hakem de en azından oyunu durduracak, belki de karta başvuracaktır. Akan oyunun engellenme hali. Güzelliği bozan gereksiz sertlikler.
Hakem otoritesi dostlarımla da konuştum. Evet, Atilla Karaoğlan’ı son derece başarısız buluyorlar. Tecrübesine yakışmayan dağınıklık içinde faul olmayan pozisyonlarla faulleri karıştırdığını, gösterdiği/göstermediği kartlarda yanlışlar yaptığını anlatıyorlar. Bu maçtan çıkardığım sonuç: Bazen hakemi de bozabilen, akışı kesebilen oyun biçimleri olabilir. Bu olasılığı da dikkate almak gerekir.
Beşiktaş - Pendikspor maçında Masuaku soldan korneri kullanıyor. Günün golcüsü (!) Colley kafayla topu ağlara gönderiyor. Ancak yardımcı hakem Ogün Kamacı’nın bayrağı havaya kalkıyor. Korner atışında topun saha dışına çıkarak kavis aldığını anlatıyor. Gol geçersiz. Hayal kırıklığı yaratan beraberlik, o pozisyonu tartışmaların düğümü haline getiriyor. Sonunda anlaşılıyor ki VAR sisteminde teknik yetersizlikten dolayı bazı korner atışlarında topun falsosu anlaşılamıyor. Burada dikkat gereken konu: Yardımcı hakemin kararına saygı göstermek. Hayır, öyle olmuyor. İkinci Başkan Engin Baltacı “Göz göre göre hakemler Beşiktaş’tan intikam mı alıyor?” diye soruyor. “Golümüz yeniyor. Penaltıyı ancak düşman olduğunuz takıma çalarsınız. İçeride bir sürü fırıldakların döndüğünü biliyoruz.” diyor… Dün de Başkan Ahmet Nur Çebi, TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi’ye mektup yazıyor: “Hakemler Beşiktaş’tan intikam mı alıyor?” diye soruyor.
Bu maçı da izledim. Masuaku takımın en iyisi. Gelin görün ki korner atışı tartışmalı, 90+4’de yaptığı hareket de penaltı…
Samsun’daki maça dönersek. Fenerbahçe kalitesiyle ve gücüyle Samsunspor’u yendi. Maçın tartışılan olayı Fred’in iptal edilen golü. Burada “baskı altında kalan” Samsunsporlu oyuncunun topu hatalı kullanmasıyla Fred’in haksız bir avantaj elde ettiği söyleniyor. Hakem hocalarına sordum: "Bu durum hem kural kitabında, hem de VAR protokolünde var.” dediler.
Erken uyarı ya da özet: Süper Ligimizde hakemin aldığı her kararı eleştirmek, o kararlarda kasıt aramak, bundan düşmanlık olgusu çıkarmak belki de bir paranoya sorunudur. Yoksa sosyal medya rüzgarlarına karşı taraftarın gönlünü hoş etmek uğruna böyle demeçler ve iddialar mı savruluyor? Bilemiyoruz. Biraz da susmayı, sakin olmayı deneseler iyi olacak.
5 dakikalık gecikme
Başkan Dursun Özbek, Atilla Karaoğlan ve yardımcılarının ikinci yarıya 5 dakika gecikerek çıktıklarını anımsatıp olası kasıtları arıyor.
Merak edip öğrendim: Hakem ve yardımcılarının kulaklık ve mikrofonlarında iletişim sorunu çıkmış. Teknik sorunun giderilmesini beklemişler.. Hepsi bu!
Neyse, neyse… İshal krizi de olabilirdi. Di mi yani?
Talisca ve Ramos
İki futbolcunun bitmeyen transfer mavralarıyla başım ağrıdı… Anderson Talisca’nın Suudi Arabistan’ın Al Nassr takımıyla sözleşmesi olduğunu biliyoruz. Buna rağmen, kadro dışı bırakıldı, ayrılmak istiyor, Beşiktaş’a gelmek istiyor haberleri hep gündemde tutuldu. Stoper arayışlarında Ramos’la başlayıp konuyu kaşıyan arkadaşlar da var. Şenol Hoca’yı da bu konuya katarak kulüp ve taraftarları etkileme çabalarına tanık oluyorum. O nedenle Beşiktaş Kulübü’nün yaptığı açıklama takdire değer: “Kulübümüzün menfaatleri gözetilerek yürütülen görüşmeler, maddi konulardaki anlaşmazlıklar nedeniyle sona erdirilmiştir.” Türkçesi: Nokta!
Sessiz ve parlak alkışlar
Statlarda en güzel etkinliklerden biri, taraftar gruplarının telefonlarındaki ışıklarla takımlarına verdikleri destek. Şimdi kimseyi eleştirmeden, kınamadan, suçlamadan bir tablo anlatayım: Galatasaray-Trabzonspor maçını anlatan spiker arkadaş “Evet, 61. dakika ve tribünde yer alan Trabzonspor taraftarları telefonlarıyla takımlarını destekliyor” diyor. Açıklama var ama görüntü yok. Aynı bilgiyi Galatasaraylı taraftarlar için seslendirince farklı planlarla görüntüler ekrana geliyor. Yönetmen arkadaşlarımın dikkatine.