UEFA Şampiyonlar Ligi’nin son 16’sındaki eşleşmeler Beşiktaş’ın karşısına Bayern München’i çıkardı. Bayern München kulüpler düzeyinde Almanya’nın en büyük temsilcisi olmanın yanı sıra sadece şampiyonluklarla değil, futbol iktidarını elinde tutarak da ayrı bir tarih yazan kulüp.
Alman Futbol Ligi “Bundesliga”, kısaca özetlemek gerekirse “Bayern ve diğerleri” diye tanımlanabilir. Her sezon açılışında Bayern tek başına favoridir. Nadiren araya başka kulüpler girebilir. Alman futbolunda Bayern München’in katılmadığı, benimsemediği hiçbir kararı uygulayamazsınız. Bunun çok örneği var. Şu kadarını belirtmekle yetinelim: 1984 Avrupa Şampiyonası’ndaki hayal kırıklığından sonra Bayernli Franz Beckenbauer’in darbesiyle Jupp Derwall istifa etti, antrenör olmamasına rağmen “teamchef” gibi uyduruk bir unvanla Franz Beckenbauer milli takımın başına geçti. Teamchef 1986’da Arjantin’e final kaybetti ama 1990 Dünya Kupası’nın Roma’daki finalinde hem Arjantin’den rövanşı aldı, hem de kupayı. 2000’li yılların başında Christoph Daum, federasyonla anlaştı, Alman Milli Takımı’nın yeni teknik direktörü oluyordu. Ama Bayern’in yöneticisi konumundaki Uli Hönes, “kokain” iddialarını dile getirerek Daum’un yoluna taş koydu. Bayern München’in bugünkü başkanı Karl Heinz Rummennigge, aynı zamanda Avrupa Kulüpler Birliği’nin de başkanıdır. UEFA, bu örgütün okeyini almadan uygulama yapamaz.
Özetlersek, Beşiktaş sadece büyük bir takımla değil, çok güçlü ve etkin bir “iktidarla” da karşı karşıya.
UEFA Şampiyonlar Ligi’ni tanımlayanlar, kısaca “Zenginler Kulübü” demekte pek de haksız sayılmazlar. 2003-2004’de Mourinho ile kafesten çıkıp Şampiyonluğu kazanan Porto, aykırı bir örnek olarak duruyor.
2017-18 Şampiyonlar Ligi’nde son 16’ya kalan takımların 12’si 5 büyük endüstriyel ligin (İngiltere, İspanya, Almanya, Fransa, İtalya) temsilcisi. Bizimki gibi periferik (çevre) liglerden (İsviçre, Ukrayna, Portekiz ve Türkiye) gelenlerin sayısı ise dört! Dört ülke temsilcisinden sadece Beşiktaş grubunu lider bitiren ve yenilmeyen takım. Bu kadarı bile Beşiktaş’la ülkece gurur duymamıza yeterlidir.
Özetlersek, Beşiktaş sadece dev bir takımla değil, futbol dünyasında adeta “devlet” gibi bir takımla kapışacak. Her türlü istatistik, bütçe, kadro değeri ve Şampiyonlar Ligi geleneği elbette Bayern’den yana... Üstelik, sistem Beşiktaş’ı değil Bayern’leri öne çıkarıyor. Son 16 kapışmalarında hakemler dahil, çok şeye dikkat edin. Hepsi de sistemin örneği olacak.
Ama her güçlüye karşı ayağa kalkıp, istatistiklere inat bir sonuçla zafere ulaşılabilir.
Böyle bir zafer de Beşiktaş’tan beklenir.
Buruk değil, zehir!
TM Akhisar’un teknik direktörü Okan Buruk, 4-2 kaybettikleri maç sırasında hakem tarafından tribüne gönderildi. O tartışmaları izlerken İgor Tudor’un araya girip Okan Buruk’u omuzundan ittiğini gördüm. Nedense, sonrasında bu durum hiç anlatılmadı. Tudor’un yaptığı yanlıştı.
Gelelim Okan Buruk’un maç sonu meslektaşıyla ilgili demecine... Okan Buruk, Tudor’u “Galatsaray’da görev almaya layık olmayan vasıfsız bir adam” olarak nitelendiriyor. Hırvat Hoca’nın koridorda uzanan elini geri çeviriyor.
Tudor için verdiği demeç, buruk değil, zehir gibi!
Okan Buruk, meslektaşına saygı göstermiyor, onu aşağılıyor. Galatasaray’la ilgili değerlendirmesi de tepeden bakan bir tavrın örneği... Galatasaray’da kimlerin antrenör olabileceğine Okan Hoca mı karar verecek? Amacını ve haddini aşan bu davranışları kınıyorum. Ayıp ettin Okan Hoca!
İşte antrenör takımı
Aykut Hoca’nın 48 saatlik gidiş - dönüşünden sonra Fenerbahçe peş peşe dört galibiyetle Süper Lig’in zirvesine katıldı. Son Bursaspor deplasmanından da tek golle de olsa kazanarak döndüler.
Asıl önemlisi, Valbuena gibi bir yıldızın yedek kulübesinde yeni oyun sisteminde yer almayı beklemesidir. Düne kadar vazgeçilmez Valbuena, bugün yedek. Hemen hiçbir antrenörün ciddiye almadığı Aatıf, Kocaman’ın yeni gözdesi. Brezilyalı Giuliano ise daha dün transfer edilmiş gibi. Taşlar yavaş yavaş yerine oturuyor. Galiba Fenerbahçe bir “antrenör takımı” oluyor.