Süper Ligimizde çok farklı rüzgarlar esiyor. Bu rüzgarlarla hep birlikte yeni sayfalar yazıyoruz futbol tarihimize. Rüzgar ve fırtınaları örnekleyerek anlatacağım ki mesele biraz anlaşılsın.
Süper Lig’in 60 yıllık tarihine bakacak olursak, bugüne kadar sadece 5 takımın şampiyon olduğunu görüyoruz. Bu takımların üçü malum, Üç Büyükler adıyla çok özel maceralar yaşattı bize. Trabzonspor “Ben de buradayım” dedi ve oluşturduğu şampiyonluk zinciriyle statüsünü belirledi. Burada kazandığı şampiyonluğu tekrarlayamayan Bursaspor’un da “aykırı sularda” karaya oturmadan, hedefe ulaştığını söyleyebiliriz.
Şampiyon olan takımların ortak özelliği okyanusların belli bir bölgesinde gemiyi limana getirebilmeleridir. Başkanlar, kaptanlar, tayfalar ve yolcular yıllardır hiç de yabancısı olmadıkları sularda fırtınalara, buz dağlarına göğüs gerip kendi aralarında da yarışarak kıyıya ulaşmış ya da kayalara bindirmişlerdir. Hepsi de aynı denizlerin teknesi, aynı rotaların yolcusudur.
Şiddetli fırtınalar
Bir de farklı denizlerde dev dalgalarla boğuşarak… Yükselip inerek, alabora olma korkusuyla mücadele eden kaptanlar ve tayfalar var… Onlar şampiyon olanların uzağında çok farklı bir iklimde, bildikleri, bir rekabet ortamında kaderleriyle boğuşuyorlar. Diyelim ki orada buz dağları yok… Ama çok daha sert ve şiddetli fırtınalar esiyor.
Ayrıca üç farklı yönde alıp götüren akıntılar da söz konusu. Orada gemiyi batırmadan, alabora olmadan, kayalara bindirmeden yol alıp limana yanaşmak çok daha zordur.
Okyanus, gemi, tayfa, kaptan ve başkan öykülerini niye anlattım? Sadece Fenerbahçe için… Fenerbahçe 112 yıllık tarihinde eşi görülmemiş sıkıntılarla, fırtına, akıntı ve kayalıklarla tanımadığı sularda mücadele ediyor. Bu yola çıkarken eğri gemiyi düzeltemediler, tayfaları iyi seçemediler, geminin yeni sahibi başkan da masrafları ve gelirleri çok iyi hesapladığı halde, yolda çıkacak arızaları hiç hesaba katmadı.
Emek ve dayanışma
Özetle Fenerbahçe, tanımadığı sularda, bilmediği farklı bir rekabet ortamında alışık olmadığı bir mücadele veriyor. İnanın, şampiyonluk yıllarındaki en yakın rakipleri bile Fenerbahçe’nin kurtuluşunu ve bildiği şampiyonluk yarışına dönmesini istiyorlar.
Böyle hesaplanmamış sürpriz dönemlerde Fenerbahçe’nin her zamandan daha çok dayanışmaya, huzura ve desteğe ihtiyacı var. Değilse… durum çok kötü… EY Malatyaspor’u yenmelerine rağmen tehlike geçmiş değil. Fırtına daha çook sürecek.
Kimse enseyi karartmasın yine de. Fenerbahçe akıl, destek, emek ve dayanışma ile bu zor yolculuğu bitirecek.
Beşiktaşlı iş adamı dostumuz Nevzat Demir’le usta meslektaşımız Ahmet Çakır’ın yıllardan beri yayınını sürdürdükleri Türkspor dergisi bilinen nedenlerle yayınını sonlandırdı. 70 yıllık eski Türkspor dergilerimle övünürdüm, kayboldular. Günümüzün Türkspor’uyla teselli ediyordum kendimi… O da sustu. Çok kıymetli bir dergiydi Türkspor. Bir çok meslektaşımız, çok önemli ayrıntıları oradan öğrenir, Osman Babucci gibi yazarlarla farklı tartışma alanlarına uzanırdı. Yine de teşekkürler Nevzat Bey, sevgili Ahmet. Günün birinde…belki… yeniden. Di mi, neden olmasın yani?
Türk Futbol Vakfı’nın da değerli bir dergisi var: Stadyum. Gündemin gölgesinde kalmış sorunlara farklı bakış açısıyla yaklaşıyorlar. TFV Başkanı Engin Verel de bizzat röportajlara katılıp keyifli işlere imza atıyor. Son sayısında Mustafa Denizli Hocamız’dan ince bir mesaj var: “Futbolun en büyük okulu sokaktır.” Arayın, bulun okuyun.
Terim, Serdar, Diagne
Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim Hocamız, Göztepe maçından sonra önemli bir mesaj verdi: Ben Serdar Aziz’i de Eren Derdiyok’u da severim. Sadece teknik bir karar aldım. İdare farklı bir karar alırsa ben de teknik olarak buna uyarım.
Bu mesajın şifresini kendi adıma şöyle çözüyorum:
Bu yanlış hikayenin bari sonu doğru bitsin. Serdar takımda kalsın.
Gökte ara, yerde bul… 20’ye yakın santrforun peşine düştüler. Ya fiyatlardan elleri yandı, ya da gel dedikleri nazlandı. Dün baktım ki Diagne için Kasımpaşa ile masaya oturmuşlar.
Eğri gemi doğru sefer! Daha önceleri neredeydiniz birader!