Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Sıkı durun, bu yazının içeriği yarınki sonuç ne olursa olsun değişmeyecek. Bugün ne dediysek yarın da o...

2024 Avrupa Futbol Şampiyonası’nın ev sahibi UEFA Executive Committee (UEFA Yönetim Kurulu) tarafından yarın oylanacak ve dananın kuyruğu kopacak: Türkiye ya da Almanya...

Türkiye son 25 yılda büyük spor organizasyonlarına ev sahipliği yapma konusunda önemli birikimler kazandı. 5 kez Olimpiyat Oyunları, biri Yunanistan’la ortak olmak üzere üç kez Avrupa Futbol Şampiyonası organizasyonuna aday oldu. 2005 Universiad Yaz Oyunları’nı 2011 Kış Universiadı’ını gerçekleştirdi. Çok seyirci toplamasa da FIFA 20 Yaş Altı Dünya Kupası’nı düzenledi. Arada Basketbol Dünya Şampiyonası var. Eskrim var, Ritmik Cimnastik var. Güreş, voleybol, atletizm organizasyonları var.

Haberin Devamı

Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonası adaylıklarımızın hepsini kaybettik. Bazısında kardeş bildiğimiz İslam ülkelerinin oyu(nu)yla, bazısında projelerimizi değil, ütopyalarımızı pazarladığımız için...

Spor kültürümüzü, organizasyon becerimizi, barışçı geleneklerimizi, tarihimizi öne çıkararak tartılara girdik. O tartılarda bazen hafif kaldık, bazen de sorunlarımızla aşırı kilolu çıktık.

Ama global ekonomi, diplomatik savaşlar, terör ve deprem felaketi gibi aleyhteki bütün unsurları elimine ederek iddialı, ciddi bir aday ülke konumu kazandık.

Hiç merak etmeyin... Yarınki oylamada da tecrübesi, ekonomisi, sportif ve lojistik alt yapısı ile gücün simgesi olan Almanya, Türkiye’den korkarak çıkacaktır tartıya.

Önemli avantajları vardır Almanya’nın... Bazısı yenilenmeyi gerektiren, ama çoğunlukla yeterli statları, ulaşım ve konaklama olanakları, organizasyonlara sağladığı katma değer Almanya’nın gücünü temsil ediyor. İki kez Avrupa Şampiyonası, iki kez Olimpiyat Oyunları, iki kez Dünya Kupası düzenleyerek başarı sağladılar. Buna rağmen Dortmund gibi yenilenme, onarım gerektiren statları var. Konaklama konusunda bazı kentler yetersiz. Finansal konularda Türkiye kadar elverişli değil... Yine de Avrupa Şampiyonası, 24 takımla düzenleneceğine göre on binlerce insanın oradan oraya ulaştırılması, otellerde ağırlanması zor iş... Bir de geçmiş başarılarına dayanarak ev sahipliği için bir tür patronaj üstleniyor ki bu çok yanlış.

Haberin Devamı

Türkiye’nin de eksikleri var elbet. Lojistikte demiryolunun ulaşmadığı bazı şehirleri organizasyona dahil etmemiz önemli bir handikap. Evet, her kentte otel kapasitemiz de yeterli değil. Stat yakınlarında 100 bin kişinin toplanacağı eğlence alanları, maçları izleyebileceği meydanların eksikliği Değerlendirme Komisyonu’nun raporunda önemle altı çizilen konular. Bence burada altı çizilerek oy sahiplerinin dikkatine sunulacak konu, 2024 vizyonudur. Türkiye organizasyonu alırsa, kimse merak etmesin, öncelikli yatırımlarla demiryolu alt yapısından meydanlara, lüks otellerden örnek gösterilecek eğlence alanlarına kadar tüm eksikler fazlasıyla gerçekleşecektir. UEFA Yönetim Kurulu’nda gözden uzak tutulmaması gereken önemli konu da Türkiye’nin cesaretidir. Türkiye konjonktür ne olursa olsun, küresel ekonomi nereye giderse gitsin, her türlü sorunun üstesinden gelebileceğini gösteren cesarete sahiptir.

Haberin Devamı

2024’ü istememizdeki en önemli neden, bu organizasyona Almanya’dan çok bizim ihtiyacımızın olmasıdır. Avrupa ile kucaklaşmak, hep birlikte barış rüzgarlarını estirmek, kadın-erkek, çoluk-çocuk, emekle, sevgiyle, heyecanla kazanmak istek ve irademizdir.

İşte o nedenle Share Together yani... Birlikte paylaşalım!.

Almanların ayak oyunu

Almanya, 2024 ev sahipliğini almak için oylama sürecine koydurduğu şartla ince düşünüp (!) yolumuza taş döşemiş oldu:

“Organizasyona aday ülkelerde demokrasi ve insan hakları standartlarının yeterli olup olmaması dikkate alınır.”

Bu madde ile oylamada tek kalmayı amaçladılar. Oysa spor tarihi, büyük spor organizasyonlarının gerçekleştirildiği ülkelerde - her türlü rejime rağmen - demokrasi ve insan hakları standartlarının geliştiğini gösterir. Hitler Almanyası’ndan, cunta Arjantini’ne, Güney Kore’den Sovyetler Birliği’ne, Japonya’dan Çin’e kadar spor, gittiği her yerde demokrasiyi ve insan haklarını yeşillendirmiştir.

Diyelim ki Almanların iddiası doğru... O zaman “daha çok demokrasi, daha çok özgürlük için” özellikle Türkiye’nin seçilmesi gerekmez mi?

Bir de Mesut Özil ve İlkay Gündoğan’a karşı ırkçı kampanya var.

Unutmadık yani!

Bapçum’a saygı

1952 Helsinki Olimpiyat Oyunları... 32 yaşındaki genç avukat, iflah olmaz spor merakıyla yerli-yabancı gazeteleri, ajans bültenlerini tarar, oyunlardaki rekabeti, rekor getiren yarışları, basketbol milli takımımızın maçını, güreşçilerimizin madalya mücadelesini bir görgü tanığı edasıyla öyküleştirerek yazar.

O yazıları unutmakta olduğumuz zarf-kağıt formunda mektuplarla Kore’de yedek subaylığını yapan bir arkadaşına gönderir. Savaş koşulları içinde o bilgiler genç teğmen için bir hazinedir.

Rastlantıya bakın... Milliyet’in ölümsüz Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi de okur mektupları.

Göndereni, yıllar sonra, Milliyet’e davet eder. Tam da 1956 Melbourne Olimpiyat Oyunları başlarken. Bu defa arkadaşına değil, Milliyet okurlarına yazar genç avukat.

* * *

O avukatın adı Kahraman Bapçum’du. Milliyet Spor’da Namık Sevik- Necmi Tanyolaç ekibinin usta yazarı, spor adına yaşanmış ne varsa tarihe aktaran Kahraman Bapçum.

Bilgiyi en yüksek değer olarak kabul eden, bilmeden ahkam kesip “bana göre, bana göre” diyerek papağan felsefesi yapanları fena halde haşlardı (!)

Özel tv kanallarının hayatımıza girdiği yıllarda onun hukuka dayalı görüşlerini dinleyip “Bana göre yanlış” dediydim. Küplere bindi, köpürdü... Bana hukukun nasıl bir bilim ve kavram olduğunu çok sert ifadelerle anlattı. Dersimi aldım.

Başka şeyler de öğrendim ondan. Moskova Olimpiyat Oyunları’nda hepimizin başöğretmeniydi. 7 olimpiyat izledi. TSYD’yi kuran öncülerimiz arasında yer aldı, başkanlığımızı yaptı. Kalem, hitabet ve polemik ustasıydı.

Onunla laf kavgası yaptığım da oldu. Ama en çok saygı duyduğum insanlardan biriydi.

Kahraman Bapçum öldü. Her ölümlünün kolay ulaşamayacağı yüksek bir performansla aramızdan ayrıldı.

Saygıyla!.

CANER AYDINUS (!)

Fenerbahçe - Beşiktaş (1-1) derbisini başarıyla yöneten Fırat Aydınus, maç bittikten sonra sahadan çıkarken Caner Erkin’e ikinci sarıyı ve kırmızıyı gösterdi.

Birkaç yıl önce Eskişehirspor - Fenerbahçe maçında aralarında 18 metre varken, Aydınus, Caner Erkin’e “Lan dediği için” kırmızı kart göstermişti. Sonradan “lan” dışında küfür edenin Eskişehirsporlu Veysel Sarı olduğu anlaşıldı ama, cezayı Caner çekti.

Pazartesi akşamı anladık ki Aydınus’la Caner’in yıldızları barışmıyor. Olanı biteni de bilmiyoruz. Takıntı var mı yok mu? Ona takılıyoruz.