İki taraf için de “netameli” bir derbi izledik. Puan kayıplarının, yetersiz oyunların, alışılmış istatistiklere ulaşamamanın yarattığı psikoloji, her iki takımı da fazlasıyla germişti. Teknik adamlar zaten dünden gergin! O nedenle maçı yönetmek hem ikisi hem de hakem için oldukça zordu.
Yine de farklı tablolar var: Örneğin, Beşiktaş sezon başından beri belki de en hırslı, en enerjik, en akıllı oyununu oynuyor. Bu değişikliğin nedeni ne olabilir? İlk akla gelen elbette Cuma günkü ödemeler. Aylardır hak edişlerini, maaşlarını alamayan futbolcular ve personel, nihayet Başkan Çebi’nin bulduğu 8 milyon Euro ile rahat nefes aldılar. O nefes, sahada da çok koşan, çok sıkı mücadele eden Beşiktaş’a taze bir enerji vermiş olabilir mi? Elbette... Yine de hocanın ve futbolcularının, yönetim, taraftarlar ve kendileri için daha masum ve daha sportif bir bilinçle sahaya çıkmış olmalarını tercih ederiz.
Sağlam kadro, sağlam tercih... Abdullah Avcı, haftalardır sakatlık ve performans düşüklüğünden bunalan oyuncularını bir araya toplamış ve onlardan ne istediğini çok kolay anlatmış olmalı. O nedenle Beşiktaş’ta kötü oynayan yoktu. Aksine, topu rakibine bırakmış, daha etkili, daha derin ve daha çabuk hamlelerle basıp kazandığı topları doğrudan rakip kaleye taşımıştı. Galatasaray’a göre en az 5 fazla pozisyona girdiler. Kornerlerde, isabetli şutta hep önde olanlar onlardı. Gökhan, Vida, Caner takımın en dinamik en usta oyuncularıydı. Gölgeden çıkan golcü Umut Nayır, en az 3 gol pozisyonuna girdi. Şanssızlıktan, Muslera’dan ya da rakibin baskısından atamadığı gollere rağmen sabrını ve inancını hiç bozmadan mücadele etti. 69’da Caner’in soldan keskin topuna ön direkte kafayı vuran Umut Nayır nihayet beklediği golü attı.
Galatasaray’da taraftarla tartışan Belhanda kadrodaydı. Falcao düz koşu ve tedavi sürecini sürdüredursun (!), geçen haftanın golcüsü Andone ile Feghouli, Ryan Babel sahadaydı. Hakçası, Beşiktaş taraftarlarından bir bölümünün eski kahramanları Babel’e çatmasını pek beğenmedim. Ayıp ettiler. Oysa onu alkışlayarak hem kıymet bilir olduklarını ortaya koyabilirler hem de biraz yumuşatmış (!) olurlardı. Terim’in ekibi, uzaktan laf ola şutlarla güya gol şansı aradı ama çerçeveyi bile bulamadılar. Beşiktaş maç sonunda kornerlerde 7-0 öndeydi... Galatasaray’da farkı önleyen, takımını uzun süre maça ortak olarak tutan adam kaleci Muslera’ydı. Peki Karius’a ne diyeceğiz? Maçın son yarım saatinde yüklenen Galatasaray’a karşı gerçekten “kurtarıcı”ydı.! İki kaleciye de alkış gönderelim.
Beşiktaş’ta üç- dört adam saydım. Şunu anımsatayım: Hepsi de övgüye ve alkışa layıktı. Takımın yıllar içinde kazandığı eski bir kimlikle oynadılar. Gerçekten kartallar gibiydiler. Başkan’a, Avcı hocaya tebrikler!