Biliyorum, başlığı okuyunca “Hadi canım, saçmalamış!” diye dudak bükebilirsiniz. Ne olur, ne olmaz misali “Hakikaten çıkar mı acaba?” diye meraklananlar da olabilir.
Ben yine de soracağım: Emre’den bir Hagi çıkar mı?
Emre Akbaba henüz 25 yaşında... Bu yaşa gelmiş futbolcuların önemli bir bölümü kariyeri boyunca yükselebileceği en üst noktaya ulaşmış sayılır. Futbolda değişen antrenman metotları, müsabaka organizasyonlardaki gelişmeler, dudak uçuklatan sözleşmeler 25 yaşın en azından “olgunluk” yaşı olduğunu da ortaya koyuyor.
Böyle bakınca Emre Akbaba henüz o noktaya gelmiş, olgunlaşmış sayılmaz. Şimdi, biraz geç de olsa hızla olgunlaşarak aradaki gecikmeyi kapatmasını bekleyebiliriz. Bunun için yeteneği var. Niyeti var. İki de şansı var: Birincisi, artık Galatasaray’ın kadrosunda bir Şampiyonlar Ligi oyuncusu... İkincisi o takımı Fatih Terim yönetiyor. Terim, tıpkı Hagi’de olduğu gibi Emre’yi de kariyerinin doruklarına taşıyabilir.
Gheorghe Hagi’yi ilk kez 1990 Dünya Kupası’ndaki İrlanda-Romanya (0-0) maçında izledim. O maçta 10 numarayı giyiyordu. Ama ne yalan söyleyim, parlatılan ve dikkatlere sunulan kalitesi beni çok etkilememişti. Ben asıl 5 numaralı formayı giyen Rotariu’nun peşindeydim. Çünkü hem İtalyan kulüplerinin, hem de Galatasaray’ın gözdesiydi. Nitekim Galatasaray’a geldi ve başarılı oldu.
Hagi ise Dünya Kupası’ndan sonra Steaua Bükreş kulübünden 4 milyon 300 bin Euro’ya Real Madrid’e gitti. Demek ki İspanyollar benden (!) daha iyi tanımışlar onu. Sol ayağı nedeniyle Karpatlar’ın Maradonası olarak ünlenen Hagi, Real Madrid’de iki sezon oynayabildi. Bu bir hayal kırıklığıydı. Acaba Hagi mi yetersizdi, yoksa Real Madrid değirmeni yine adam mı öğütüyordu? İki yıl Serie A’da Brescia’da top kovaladıktan sonra Amerika’da düzenlenen Dünya Kupası’nda parlayan Hagi 1994-95’te Barcelona’ya transfer oldu. 2 milyon Euro’ya düşen fiyatını Barça’da 4 milyona yükseltti. Ne var ki yabancı sayısının sınırlandığı yıllarda Hagi de bazı haftalar tribünde oturmak zorunda kalıyordu. İki yıl sonra 1996 - 97’den itibaren Galatasaray’a geldi. Terim’le 4 şampiyonluk, 1 UEFA Kupası kazandı. 2001’de de Lucescu ile şampiyonluk kazanıp 36 yaşında futbola veda etti.
Hagi müthiş bir sol ayaktı. Ama sağı da baston değil, işleyen bir sağ ayaktı. Galatasaray takımının tümü korkunç presi, inanılmaz çabukluğu ve o yıllarda ölçülmeyen koşusuyla rakiplerini adeta boğarken, Hagi “kafasına göre” arkadaşlarıyla birlikte bazen dans ediyor, bazen onlara yol gösteriyor, kimi zaman da tek başına “one man show”la işi bitiriyordu. Attığı gollerin hepsine şapka çıkarıldı. Hep ayakta alkışlandı. Keşke antrenörlüğü de benzer kariyerle devam etseydi, olmadı.
Dünya futbolunun efsanelerinden biri de kuşkusuz Zinedine Zidane... O da 24 yaşında büyük sıçrama yaparak 1996-97’de Juventus’a transfer oldu. Gülmeyin, fiyatı sadece 3 milyon 500 bin Euro’ydu. Dört yıl sonra pazarı patlatan bir bonservis ücretiyle (77 milyon 500 bin Euro) Real Madrid’e gitti. 1972 doğumlu Zidane, 26 yaşında Brezilya’ya 2 gol atarak 1998 Dünya Kupası’nı kaldırdı. 2006’daki finali anımsayalım: İtalya’ya hem de 1 gol attıktan sonra Materazi’ye de bir kafa atıp kariyerini sonlandırdı. O futbol oynarken, herkes dünyanın 1 numarası olduğunu biliyordu. Messi mi, Ronaldo mu tartışması yapılmıyordu.
Özet: Hagi gibi geç kalarak 35 yaşında (UEFA Kupası) zirveye çıkmak da var... Zidane gibi 26 yaşında Dünya Kupası’nı kaldırmak da.
Yine soralım: Emre Akbaba’dan bir Hagi çıkar mı? O da sol ayaklı ve Hagi gibi harikalar yapmaya hazırlanıyor. Haydi, dalga geçmeden, dudak bükmeden bu sorunun yanıtını arayalım...
Bayramlık ağzım
Önemli bir haber kanalımızda spiker arkadaş Fenerbahçe’nin 5 yıldan beri Alex kalitesinde bir 10 numara bulamadığını, sonraki futbolcuların adını ve golleriyle asistlerini okuyordu. Maaşallah, sesi de öylesine ağdalı ve iddialı ki sormayın gayri.
Oysa haber bir gazete haberi. İyi bir haber... TV’den haberi okuyan arkadaş kaynak göstermiyor, sadece kasıyor.
Böyle çok örnek var televizyonlarda... Bilgiyi, haberi - hatta yorumu - gazeteden al, sonra kendi adına döktür (!).
Ayıp olmuyor mu arkadaşlar!
Bugün bayram... Erken gülün çocuklar
Ligin ikinci haftasında kaşlar çatıldı, suratlar asıldı. Sahada oynanan futbolla beklenen oyun birbirinden çok uzaktı.
Teknik direktörler ve futbolcular kantara çıkarıldı. Mübarekler kurbanlık koyun gibi tartıldı, tartışıldı.
Neyse, hakemler VAR sayesinde gündemdeki önceliklerini kaybetti.
Yine de kimsenin yüzü gülmüyor.
Oysa bugün bayram... Erken gülün çocuklar!
Belki büyükleriniz de öfkeyi bırakıp umuda sarılırlar.