Böyle ayrılık olmaz,
Böyle yalnız kalınmaz…
Nilüfer’in şarkısı. Yıllardır aklımdan çıkmayan nakaratıyla bir gün yüreğimizin yanacağını nereden bilebilirdik ki.
Burak Yılmaz Porto’daki Dünya Kupası play-off yarı finalinde tam da kapıyı aralayacak penaltıyı gökyüzüne fırlattı.
Hayal kırıklığı, öfke, çaresizlik… Tüm duygular iç-içe.
Maçın skoru filan umurumuzda değil… Aklımız da kalbimiz de o penaltıda kaldı.
Penaltı kaçar… İtalya’nın efsane yıldızı Roberto Baggio da penaltı kaçırdı. 1994 Dünya Kupası finalinde Brezilya’ya kaybettiler. Daha eskisi de var: 1976 Avrupa Şampiyonası finalinde Alman Uli Höness’in kaçırdığı penaltı, seri atışlarda 5-3 üstünlük sağlayan Çekoslovakya’ya kupayı getirdi.
Penaltı, kaçıranı ve atanıyla çok futbolcuyu bunalıma sokmuş, futbolseverlerin yaşama sevincini sarsmış ya da popüler kültürün kahramanı olan futbolcular sayesinde ülkeler adeta bayram ilan etmişlerdir.
Hayatın yokuşu da var inişi de…
Burak Yılmaz, neredeyse yüzde yüz isabetle kullandığı penaltılardan sonuncusunu kaçırdı. Hayır bu, özür dilenmesi gereken bir hata ya da suç değil. Sadece “olmadı”, o kadar!
Sonrasında yaşadıklarımız ve tanıklıklarımız bence daha üzücü.. Efendim, zeminde problem varmış. Ayağı topun altına fazla girince meşin yuvarlak havalara uçmuş… Burak Yılmaz yıkılmış, perişan olmuş filan.
Biz de yıkıldık, perişan olmadık mı sanıyorsunuz.
Ama eninde sonunda bir oyundur futbol… Dünyanın sonu değildir. O penaltıyı kaçırmak ne vatan hainliğidir, ne de uçağı dağa çakan pilotaj hatasıdır.
Asıl acı ve trajik olan, Burak Yılmaz’ın Milli Takım’ı bıraktığını açıklaması, TFF Başkanı Nihat Özdemir, Milli Takımlar Sorumlusu Hamit Altıntop, Teknik Direktör Kuntz ve takım arkadaşlarının, bu hüzünlü ayrılığa rıza göstermesidir. Kaptanı uğurlayıp yalnız bırakmasıdır.
Maalesef, “Penaltı kaçabilir ama, sen kaçamazsın!” diyemediler.
Onların diyemediğini ben söylüyorum. Burak Yılmaz’ın hayat boyu sürecek “penaltı travması”na yakalanmasını istemiyorum. Uli Höness, küsmedi, bırakmadı. Bayern’in başkanlığına kadar spor kariyerini sürdürdü.
Dün TRT Spor Sabahı’nda TFF Başkanı Nihat Özdemir ve Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a seslendim, Burak’ın teselli edilerek takıma döndürülmesi gerektiğini anlatmaya çalıştım.
Konya’daki maça gelir, takımla sahaya çıkar, o maçı tamamlar ve hak ettiği alkışı alırdı. Kabahatli çocuk değil, emek kahramanı bir futbolcu olarak devam eder, ya da bitirirdi.
Kendi adıma Burak Yılmaz’ın bu harika genç oyuncularla birlikte en azından haziran ayındaki Milletler Ligi maçlarını da oynaması gerektiğini düşünüyorum.
Sonrasında helalleşir, ayrılırız.
Hayır, Burak’ı böyle bırakamayız!