Tanrıya şükür... Adı ne kadar değişirse değişsin, kaç takımla oynanırsa oynansın, yabancılara kapalıdan neredeyse yerlilere kapalı hallerde dönüşürse dönüşsün... Çocukluğumda ilk santrasına tanık olduğum güzelim lig, 66. sezonuna başlıyor. Evet, bu ligin ilk günden tanığıyım, peşinde koşmaya ve yürümeye doyamıyorum.
İlk yıllarda adı ‘Milli Lig’di. Bugünkü adı, sponsorların da devreye girmesiyle Trendyol Süper Lig oldu. Yavrulayan bir lige dönüştü. İkincisi, üçüncüsü doğdu. Futbol tüm yurttaşların hayatına girdi. Anlayamadığımız, anlaşamadığımız bir futbol kültürü oluştu.
Futbolu sevenler, meşin topun büyüsüne kapılanlar, statlara çalım, dripling, şut ve pas güzelliklerini görmek üzere koşanlar zamanla keyiflerini ve heyecanlarını kaybetti. İlk yıllarda Turgay’ları, Metin Oktay’ları, Lefter ve Can Bartu’ları, Yusuf ve Sanlı’ları seyretmeye koşanlar bunca bilet parasına kıydıktan sonra oyunu seyretmez, gözlerini de skor tabelasından ayıramaz oldular. Kazan da nasıl kazanırsan kazan, vur kır parçala bu maçı kazan.
Bu zehirlenmiş rekabet ortamında kimse oyunun güzelliği adına direnip ayakta duramadı. Futbolun vahşi rüzgarları bizi alıp duvarlara savurdu.
İşi 66’ya bağlamak diye bir şey vardır. Bilenlerin anlattığına göre ebced hesabında 66 yazılırken çift vav kullanılırmış. İşi 66’ya bağlamak oradan geliyor. Doğruları yapıp, işini tamamladıktan sonra Allah’a güvenmek anlamında. Süper Lig’imiz 66. yılında, üzerine düşen her şeyi yapıp, işi 66’ya bağlayabilir mi? O kadar çok iş var ki hangisini çözmeye kalksan ardından yepyeni sorunlar ve işlerle boğuşuyorsun. Süper Lig’imizde bu sezon oynayacak oyuncu sayısı 662. Bunlardan 262’si yabancı. Sayarken hep şaşırıyorum 70’e yakın ülke. Bu ülkelere bakarken Curaçao’nun Hollanda krallığını oluşturan dört devletten biri olduğunu öğrendim. Trabzonspor’un bir süre elden çıkaramadığı Djaniny Yeşil Burunlu. Zamanında Galatasaray ve Fenerbahçe’de oynayan Garry Rodrigues’i de ‘Yeşil Burunlu Çocuk’ diye tanımlamıştım. Aradan aylar geçti, Çeşme’de küçük bir kız yanıma gelip ‘amca o çocuğun burnu nasıl yeşil oluyor?’ diye masum bir merakla sormuştu. Güldüm ve ona ayak üstü bir coğrafya dersi verdim.
66. yıl Fenerbahçe ve Galatasaray’ın büyük savaşa hazırlanan süper güçler gibi korkunç transfer yatırımlarıyla başlayacak. Milyonlarca euro çılgın kur artışlarıyla birlikte kulüplerin hem kasasını hem başını ağrıtacak. Yükünü sponsorların omuzuna yıkan ve limit aşımlarını, kasa sıkıntılarını atlatan sihirli yöneticiler, rakiplerine ve birbirlerine çalım atıp taraftarlarını eğlendirmekten de geri durmadılar. Kim şampiyon olur? Bunca yabancı bolluğu içinde üç yerliyi nereden bulacağız? Nasıl oynatacağız? Bu saçmalıkla nasıl mücadele edeceğiz? tartışmalarına girenler, sahaya çıkacak 11’leri oluştururken antrenörlerden fazla yoruldu. Bizim arkadaşların bu hallerine bakarak çok eğlendim, çok öğrendim.
Ama 2020’den beri bir türlü 18 takıma düşemeyen Süper Lig’imizin uzatmalı topal hallerinden nasıl kurtulacağını bulamadım.
Transfer şampiyonlukları bir yana sahada çok renkli, itiş-kakışlı, tartışmalı bir oyun oynanacak. Benim naçizane dileğim şu; evrensel bir eğlenceye dönüşen bu güzel ligi korumak için lütfen sadece sahanın içini konuşalım. Hayali komplolarla, polemiklerle, şikayetlerle ve dedikodularla uğraşmayalım.
Kim kazanırsa kazansın, Süper Ligi’miz kaybetmesin.
Vergiye çalım atılmaz!
Hürriyet’te yazan ‘Vergi Doktoru’ Ahmet Karabıyık ‘Vergisini ödemeyen kulüplerde çifte zarar’ başlıklı önemli bir uyarı yazısı yazmış. Bu yazı elbette taraftarların pek de önemsemediği bir konuyu, vergi sorunlarını ele alıyor. Bu işlerde eski alışkanlıklarla kulüplerin vergi ödemelerini zamanında yapmadıkları takdirde, futbolcularının vergiden doğan sorumluluklarını takip etmedikleri takdirde sıkıntı yaşayacaklarını bildiriyor. Ben yönetici olsam bu yazıyı masamda bir çekmecede saklardım. Ahmet Karabıyık’a göre değeri 50 milyon TL olan bir futbolcu, 62 milyon 500 bin TL gelir elde etmiş gibi kabul edilerek stopaj yoluyla 12 milyon 500 bin TL vergisini ödeyecek. 2024 Mart ayında beyanname yoluyla futbolcular kendi vergilerini ödeyecekler. Vergi oranları da kademeli bir şekilde yüzde 15, yüzde 20, yüzde 27, yüzde 35 ve yüzde 40.
TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi’nin özel çabaları sonucu değiştirilen vergi sisteminde kulüplerin futbolcular için ödediği vergi, beş gün sonra iade ediliyor. Bunun bir şartı var, paranın futbol akademilerinde harcanması. Kulüplerin ve futbolcuların bu vergi mevzuatıyla ilgili ciddi hazırlık yapmaları, devletin önünde vergi sorunu çıkarmamaları gerekir. Karabıyık’ın ayağı topa değince meselenin.
...Ve hakemler
Merkez Hakem Kurulu Başkanı Ahmet İbanoğlu ile konuştum. Hakemlerin lige çok iyi hazırlandıklarını anlattı. Ancak kendisinden önce yapılması gereken seminerler ve testler birer günlük buluşmalarla kitabına uydurularak geçiştirildi. MHK Başkanı camia tarafından iyi tanınan, bürokrasi terbiyesiyle sorumluluk ve yetkilerini bilen bir yönetici kimliği sergiliyor. UEFA’nın aldığı yeni kararlarla birlikte ligimizde de yeni uygulamaların yapılacağını anlatıyor.
Bu arada Kadınlar Dünya Kupası’nda VAR hakemiyle konuşup kararını anonsla duyurma yönteminin bizim ligimizde uygulanıp uygulanmayacağını sordum. İbanoğlu, ‘UEFA isterse uygularız’ dedi. Ne yalan söyleyeyim, ben hakemlerimizin VAR’dan sonraki karar açıklamalarını anons ederek seyircilere duyurması konusunda karamsarım. Karardan hoşlanmayanlar yuh sesiyle bastırır ve oyunumuz gürültüye gider.
Süper Lig’de hakem sayısı devre arasında belirlenecek. Yeni hakemleri ancak ikinci yarıda tanıyabileceğiz. Bu gecikme umarım sorun yaratmaz.
Futbolda kuvvetler ayrımı
Geçen hafta Arda Güler’in menisküs macerasını yazarken bilim insanları (tıp), teknik sorumlular, kulüp yönetimi (başkan) bir araya geldiğinde sağlık için ilk yapılması gereken geriye itildi, sportif ve endüstriyel kaygılar öne çıktı. O yüzden Arda’nın menisküs olmadan Real Madrid’e gönderilmesine şaşırdım. Umarım bu bilim, teknik ve ticaret doğru zamanda doğru biçimde devreye girer. Aksi halde saatli bombalardan kurtulamayız.