Doksanlı yılların başından beri, endüstriyel futbol rüzgarlarının da etkisiyle futbolumuzda derbilerin bir hesap-kitap meselesi, tasarım ve proje olarak dizayn edildiğini öne süren tezler günümüzde de tartışma alanını genişleterek devam ediyor.
Bunlardan en önemlisi, takımların birbirinden kopmaması gerektiğini “ticari bir zorunluluk” olarak görme alışkanlığı... Böylece maçlar “manüple” ediliyor. Geridekinin öndekinden fazla uzaklaşmaması adına gereken her şey yapılıyor. Örneğin hakem atamaları da buna göre yapılıyor. Her türlü ceza kararları da derbi takvimine göre ayarlanıyor.
Endüstriyel etki
En önemli endüstriyel etki, “yayıncı kuruluş”un yukarıdaki gerekçelere ek olarak “daha fazla dekoder satma” uğruna derbi maçlara tercih ve ağırlık koyması.
Hemen her derbide tekrarlanan, bir türlü değiştirilmeyen “derbi menüsü” bunlar.
Her neyse...
Hafta sonunda futbolumuzun en büyük derbisi Galatasaray-Fenerbahçe maçı oynanacak.
Endüstriyel görüş sahipleri, bu maçta Fenerbahçe adına olabilecek her türlü avantajın oluşturulacağını (!) öne sürüyorlar. Rekabetin “en küçük kopma olmadan” sürdürülmesi gereği, temel dayanaklarını oluşturuyor.
Daha da ilerlersek...
Galatasaray’ın yüksek tempolu ve bol gollü 8 haftalık başarısına bakarak “Hakemler Galatasaray’ı kolluyor” diyenler de var. Takıldıkları son nokta Gomis’in ilk golü Konyaspor’a ofsayttan attığı! (Bu arada Bursaspor’un başındaki Le Guen, üst üste Lyon’u şampiyon yaparken, kimse bizdeki tartışmalara girmedi.)
İlginç açıklama
Öte yandan Evkur Malatyaspor karşısında kazandığı üç gollü galibiyetin ardından Aykut Kocaman’ın derbi açıklaması da ilginç: “Galatasaray ile aramızdaki bu fark doğru değil. Kapasitelerini şimdi göreceğiz”
Kocaman, Galatasaray’ın henüz zirve adaylarıyla oynamadığını öne sürüyor.
Igor Tudor ise polemiklere girmiyor. Takımını hazırlamaya çalışıyor.
Bu derbinin her şeye rağmen içinin futbolla dolacağını, arızadan uzak dürüst bir maç olarak oynanacağını düşünüyorum.
Öyle olması gerekir. Çünkü komplo teorilerinden ve polemiklerden çok, göreceğimiz zengin bir futbol menüsü var: Fenerbahçe, Gomis’i durdurabilecek mi? Maicon’un çıkışını engelleyebilecek mi? Isla ve Nabil Dirar ne yapacak? Tırmanıştaki Ozan Telekom’da da kendini gösterecek mi? Soldado mu gol atacak, yoksa Janssen mi? Fernandao oynar mı?
Gomis durursa n’olur? Mariano, Ndiaye, Feghouli, bir türlü bekleneni veremeyen Belhanda ne yapar? Son maçı çözen Selçuk İnan, ilk on birde oynar mı? Tudor, B planındaki 3’lü savunmaya döner mi?
Özetle konuşulacak, izlenecek çok şey var bu maçta... Bırakın da temiz bir derbi yaşayalım!
VAR’da çelişki var
TFF Başkanı Yıldırım Demirören geçen hafta Video Assistant Referee sistemine karşı olduğunu belirtti.
Türkiye Kulüpler Birliği Vakfı ise baştan beri VAR’ı savunuyor. Bu konuda hazırlıklar yapılıyor. Uygulamanın öne alınması tartışılıyor.
UEFA, 2018-19 sezonundan itibaren VAR’ın tüm ülkelerde uygulanması kararını aldı. Ancak TKBV’nin TFF’yi de geride bırakan bir hızla VAR’ı sahiplenmesi, bana biraz dayatmacılık gibi geldi. Türk futbolunu hangisi yönetiyor? TFF mi, TKBV mi? Bırakın da en azından takvimi Federasyon belirlesin.
Futbolun vicdanı
Konya’da dört holiganın saldırısına uğrayıp darp edilen, elindeki Galatasaray forması zorla alınıp yakılan üniversite öğrencisi Hakan Karaoğlu’nun başına gelenler hepimizi utandırdı.
Neyse ki toplumun da kamunun da tepkisi çok duyarlı oldu. Hakan’ın yolu kesip darp edenler yakalandı, delikanlının şikayeti olmamasına rağmen savcılık resen adli soruşturma açtı. Milliyet’te Görkem Evci kardeşimizin haberine göre, gasp ve talan suçlarıyla yargılanıp ceza almaları mümkün. Yani 6222’ye göre yargılanıp yırtamayacaklar. Konyaspor başta olmak üzere tüm kulüplerin ve taraftar derneklerinin Hakan’ı desteklemesi futbolumuzun vicdani refleksini kaybetmediğini gösterir.
Polislerimize, savcımıza ve tüm taraftar gruplarına, kulüplere teşekkürler. Geçmiş olsun Hakan!
Üç önemli kitap
1) YÜCEL SEÇKİNER...
Uçan teğmenin öyküsü. İlk gençliğinden günümüze spora adanmış bir hayatın nehir söyleşisi. Bizim meslektaşlar hazırlamış. Gençler bilmeyebilir, Yücel Seçkiner, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, sonradan da bakanlık yapmış asker kökenli bir ağabeyimizdir. Sporculara üniversite kapılarını açan devletle kulüpler arasında gerçek destek ilişkisini kuran kahramandır Yücel Abi. Şu kadarını söyleyeyim: Zamanında İnönü Stadı’nı Beşiktaş’a teklif eden de odur. Rahmetli Süleyman Abi önce çekinmiş, sonra da kabul etmiştir. Türk sporuyla ilgili değerli bir kaynak kitap. Okuyun kardeşler.
2) OLİMPİZM ve OLİMPİK HAREKET...
Doç. Dr. Selhan Özbey’in editörlüğünde bir grup genç akademisyen tarafından hazırlanmış, Mobel tarafından yayınlanmış temel başvuru kitabı. Günümüzde herkesin ağzına pelesenk olan olimpizm, olimpik hareket, olimpiyat sözcüklerine açıklık getirmeye çalışıyor. Bilimsel olarak analizler yapıyor. Ellerine sağlık. Yine de eleştirmem gerekir: Kitap adını aldığı kavramları net biçimde açıklamıyor. Olimpizm ilkeleri ve Olimpik Hareket’in amaçları, hayatımıza nasıl yansımış, oraya bakmıyor. Kusura bakmasınlar ama, bazı konular ev ödevi gibi. İnternetten toplanmış bilgiler. Hadi bu ilk baskı olsun, devamını bekliyoruz.
3) SURVIVOR...
Gazeteci arkadaşım Doğan Satmış, harika bir araştırma örneği vererek popüler kültürümüzün kahramanı Acun Ilıcalı ile ilgili gerçekleri yazmış. Bunu yaparken başvurmadığı tek kişi Acun Ilıcalı. Böyle yapsa meslektaşının etkisi altında kalabileceğini söylüyor. Peki Survivor’un bu köşede işi ne? Acun, çok başarılı bir spor gazetecisiydi. Oradan magazine ve medya patronluğuna evrildi... Okuyun.