Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İngiltere Premier Ligi, bazılarına göre 10 yıllık bir aradan sonra nihayet sembolündeki “aslan gibi” kükredi. Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde 4 takımla çeyrek final oynadılar. Oradan çıktıkları Liverpool- Tottenham finaliyle şimdiden büyük yankı yarattılar. UEFA Avrupa Ligi finalinde de Chelsea - Arsenal Premiership’in kükremesini tamamlıyor.
Elbette tesadüf değil. Milliyet’in “meraklı turşucusu“, çalışmalarını hayranlıkla izlediğim genç meslektaşım Celal Umut Eren, bu büyük başarının şifrelerini açıkladı dün.
Kaldığı yerden devam edelim...
Evet, ligi 97 (rekor) puanla ikinci bitiren Liverpool, şampiyon Manchester City’den daha çok kazanıyor. Manchester City’nin toplam geliri 148.1 milyon sterlin, Liverpool daha fazlası: 149.5 milyon sterlin.
Aradaki farkı yaratan, Liverpool’un canlı yayınlanan maç sayısının rakibinden fazla olması: 29 -26. Liverpool canlı yayınlardan 33.5 milyon sterlin kazanmış. Manchester City, 30.1 milyon sterlin elde etmiş.
Peki bu fark nasıl doğdu? Yayıncı kuruluşlar SKY Sports ve BT Sports Cuma, Cumartesi ve Pazar geceleri yapacakları canlı maç yayınlarında bilimsel verilerle takımları belirliyor. Liverpool Şampiyon Manchester City’den daha popüler. Adalet terazisini kurcalamadan, kimsenin itiraz etmediği uygulamayı üç yıldan beri sürdürüyorlar. Celal’in yazdığı gibi, ligden düşen takımlar (Huddersfield 93.6 m. Sterlin), Fulham (98.8 m.), (Cardiff 99.6 m.) gelir elde ettiler. Tüm kulüplerin eşit olarak paylaştığı ücret 79.4 milyon sterlin. Sonra lig sıralamasına göre gelen paylar var. Ayrıca federasyon, düşenlere iki yıllık maaş giderini karşılamak üzere ödeme yapıyor.
Şimdi bizim Süper Lig’de böyle bir uygulamaya kalkın... En başta Üç Büyükler, bütün şampiyonlarımız ayağa kalkıp isyan etmez mi? Bu arada reyting de neymiş! Hepsi de eşit sayıda canlı maç yayını talep etmez mi?
Premiership, her şeyden önce uzlaşma ve adalet demek. Kurallara uyup en güçlü takım olmanın yanı sıra en iyi ligi oluşturma gayreti de göstermek demek.
Öte yandan... İngiliz kulüpleri, dünyanın dört bucağından gelen oyunculara tartışmaları çok geride bırakıp belli kriterler çerçevesinde kucak açmış durumda. Geçen yıl Rusya’da düzenlenen Dünya Kupası finallerine Premiership’ten 20 takımın tamamı oyuncu gönderdi. Manchester City’den (16), Chelsea (14), M. United (12), Liverpool (8), Leicester City‘den (10), bu yıl düşen Cardiff’e (1) kadar.
İngiliz futbolu konusunda sık sık bilgisine başvurduğum dostum İbrahim Altınsay’a göre Premiership’te kulüp çalıştırıp şampiyonluk(lar) kazanmak, antrenörlüğün doktorası demek. İbrahim, örnekler de veriyor: Mauricio Sarri (Chelsea/İtalyan), Unai Emery (Arsenal/İspanyol), Jürgen Klopp (Liverpool/Alman), Mauricio Pochettino (Tottenham Hotspur/ Arjantinli) Hepsi de mesleklerinin doruğuna çıkmış hocalar. Tabii, Pep Guardiola’yı en başa koyalım: Üç ülkede (İspanya, Almanya, İngiltere) zafer tacını giymek hiç de kolay değil. Ben bu başarıya “Nirvana’ya ermek” diyorum. Ama pardon, onlar bu işlerden elini ayağını henüz çekmiş değiller.
Uluslararası yayın rekorlarına, yıldızlarına, bütçelerine ve hocalarına rağmen yine de “yerel rekabet” İngiliz futbolunun enerji kaynağı.
Bakın bu bizde de var. Acaba oradan hareketle...
Hayal kurabilir miyiz?
Bir Aslan Miyav Dedi / Kayahan’a saygıyla.

Haberin Devamı

Ayrılık rüzgarları
Önümüzdeki yıl Süper Lig hakem sayısını 25’ten 44’e kadar artırmayı hedefleyen ve yeni Hakem Talimatı ile yetkiyi alan MHK, sezon sonunda radikal ayrılık kararları uygulayacak.
Bülent Yıldırım, Serkan Çınar, Volkan Bayarslan kariyerlerini tamamlayabilirler. Fırat Aydınus, Halis Özkahya ve Hüseyin Göçek’in durumu da tartışma masasında. Ümit verip hayal kırıklığı yaratan, yeterli sayıda görev verilemeyen hakemler de klasman düşürülebilir.
MHK’nın elinde şimdiden büyük aşama kaydeden, önemli maçlarda tam puan alan 30’dan fazla genç hakem var. Hepsi de VAR eğitimi alıyor. En az bir yabancı dili sözlü/yazılı iyi biliyorlar. Kendilerini ifade edebiliyorlar. Önemli ayrıntı: Sadece büyük kentlerden değil, ülkenin dört bir yanından geliyorlar.

Haberin Devamı

Avcı’nın manifestosu
Başakşehir Teknik Direktörü Abdullah Avcı, Ankaragücü maçından önce kamuoyuna “manifesto” değerinde mesajlar verdi.
Onca hay-huy, kaos, tartışma ve kavga ortamında “İnadına Futbol” diyerek... “Ben her şeye rağmen başarıyı saha içinde (105x68) kalarak aramaya devam edeceğim.”
Bu kadar kısa değil elbette. Dinlemiş, duymuşsunuzdur. Duymadıysanız ayrıntıları arayıp okuyabilirsiniz. Güçlü, soylu ve tok sesli bir duruş. Kavgaya katılmayan, kendi doğrularını bağırmadan söyleyen sportmence bir tavır.
Onu alkışlıyorum.

Haberin Devamı

Emre Akbaba
Rizespor maçında talihsiz bir temasla üç yerden bacağı kırıldı. Futbolcu kardeşimize geçmiş olsun. O kaza hepimizi sarstı. Hasan Şaş ne diyeceğini bilemedi. Kenarda gözyaşı döken Samudio, Serkan Çınar’dan “duygusal” bir kırmızı kart gördü. Aynı olayı yıllar önce Galatasaray - Trabzonspor maçında yaşayan Rizespor Teknik Direktörü Okan Buruk, acıyı yeniden hissetti. Stadda herkes sustu. Peş peşe geçmiş olsun mesajları geldi.
Üç yerden kırılan bacak hepimizi duygu ikliminde birleştirdi.
Yeniden geçmiş olsun...

Teşekkürler Emre!