Kasımpaşa Spor Kulübü, transfer mevsimine “bedelsiz” oyuncularıyla damga vurdu. Senegalli 28 yaşındaki forvet oyuncusu Mame Thiam ile 33 yaşındaki kaleci Fatih Öztürk, Kasımpaşa yönetimi tarafından sözleşme süreleri dolmadığı halde serbest bırakıldılar.
Mame Thiam Fenerbahçe’ye, Fatih Öztürk de Galatasaray’a “ücretsiz” gönderildi.
Tercüman’da rahmetli patronumuz Kemal Ilıcak’ın en sevdiği sözcüklerden biri “hedayeten”di… Yani karşılıksız, bedelsiz… Hediye olarak. Hemen her ihtiyacımızı gidermek için muhasebede Nursen (Şenbak) Abla’ya gidip dilekçesiz, izinsiz “personel borcu” çekerdik… Önemli sıkıntılarımızı hep böyle atlattık. Bizim borçlar günün birinde sihirli bir el (!) tarafından silinir. Merak edip sorduğumuzda Nursen Abla “yukarıyı” işaret ederdi. Patrona sorardık, “Bizim borç n’oldu, nasıl silindi?” diye... En sevdiği(miz) sözle gülerdi: Hedayeten! Böyle gönül enginlikleri sosyal yaşamımızda sıkça görülür.
Kurumsal pencereden bakarsak “bedelsiz”, izaha muhtaç bir kavramdır.
İki transferle ilgili olarak merak edilenleri burada kayda alalım:
“Fenerbahçe de Galatasaray da Kasımpaşa’ya mutlaka para ödemiştir. Ancak Lisans Talimatı’na göre harcama limitlerinin altında kalmak istedikleri için kulüpler ikili anlaşmalarla bu “meccani” tarifeyi uygulamış olabilirler.”
Acaba öyle mi?
Meccani… Yani ücretsiz. Bedava... Bedelsiz.
Bildiğim kadarıyla dünyanın bir çok gelişmiş ülkesinde böyle “bedava” satışlar kabul görmez. Maliye ve vergi otoriteleri bu tür ilişkilerde refleks gösterip en azından bir bedel biçerek vergisini alırlar. Öte yandan Alman maliyesinin üst üste zarar eden şirketlerin yönetimine uzman bir bürokrat atayarak, gelir artışını sağlayıp vergi akışını yeniden başlattığını da biliyorum.
Bizde böyle refleksler yoktur.
Öte yandan Kasımpaşa’nın Turgay Ciner yönetiminde bir şirket olduğunu, bedelsiz uygulamayla “elini boşalttığını”, “maliyei sıfırlama” uygulamasına geçtiğini de düşünebiliriz. Böyle düşünen dostlar, Beşiktaşlı olduğu bilinen Ciner’in, Fenerbahçe ve Galatasaray’a bedava oyuncu göndermenin yanında tüm medya mecralarını “Bırakmam Seni” kampanyasına bedelsiz olarak açtığının da altını çiziyorlar. Böyle bakınca, ”bedelsiz” uygulaması bir dayanışma örneği olarak da görülebilir.
Günümüzde ve gelecekte bedelsiz uygulamasının başka örneklerini de görebiliriz… Ancak bu uygulamalarda kamuoyunun açıkça bilgilendirilmesini, ilgili kurumlara açıklama yapılmasını, Türkiye Futbol Federasyonu’nun da süreci dikkatle izlemesini öneririm.
Asıl bedeli onlar ödedi
Mame THİAM, Senegalli. Yoksul çocukluk anıları var. Futbol okulu, alt yapı, genç takım organizasyonlarının olmadığı bir ortamda sokak futboluyla geliştirmiş (!) kendisini… Bir ayakkabısı bile olmamış. Sonra bir menajer sokakta keşfedip onu Portekiz’e götürmüş. Bir çok kulüp dolaşmış Avrupa’da. Juventus’ta hep “kiralık eleman” muamelesi görmüş. 10 yıllık profesyonel kariyerinde Juventus’a 1.4 milyon Euro’ya gittiği, Kasımpaşa’ya da bedelsiz geldiği kaydı var. Kasımpaşa ve oradan Fenerbahçe’ye gelene kadar çektiği sıkıntılarla ağır bir bedel ödemiş. Şimdi yükselmek istiyor. Şans dileyelim.
Fatih ÖZTÜRK, eldivenleriyle karış karış dolaşmış Türkiye’yi… Yurtkur’da başlayan macerası, Eyüpspor, Gölcük, 1461 Trabzon, Trabzonspor, Akhisarspor ve Kasımpaşa’ya kadar uzanmış. Akhisar’da Türkiye Kupası ve Süper Kupa kazanmış. 12 yılda kendini geliştirerek, emek vererek Kasımpaşa’ya, oradan da “Muslera’nın vekili” olarak Galatasaray’a gelmiş. Bence hak ettiği bir yerde duruyor. Özveriyle yaşadığı yılların ödülünü alıyor.
Erken derbi, iyi geldi!
Süper Lig’in 3. haftasına, hem de Avrupa maçlarından sonra, Galatasaray-Fenerbahçe derbisini yerleştirmek, bence fikstür başarısıdır.
Elbette takımların tam hazır olmadığını, motorların ısınmadığını, takım oyununun yerleşmediğini geç form tutan futbolcuların varlığını öne sürerek itiraz edenler olabilir.
Farklı bir yerden bakıyorum… En yoğun, en kritik, en gergin derbi diye ezberlediğimiz oyunda yıllarca kırıcı-hırpalayıcı travmatik maçlara ve olaylara tanık olduk. Erken derbi ile bence olaylar geçmişteki gibi tekrarlanmaz… Sonuç ne olursa olsun, en başta taraftarlar daha anlayışlı, daha öfkesiz bakacaklardır oyuna… Ligin ikinci yarısı başlarken de şampiyonluk mücadelesinde beklenen kördüğümler henüz oluşmamışken herkes daha tahammüllü davranacaktır. Derbiyi kaybetmenin telafisi için önlerindeki haftalara bakacaktır. Umarım ikinci yarıda hep birlikte tribünlerde oluruz.
Futbolumuzun gerçekten böyle derbilere ihtiyacı var. Bırakalım rahat rahat oynasınlar.
Teknik tartıya geçersek… Galatasaray daha hazır, daha etkili, daha çok koşan, henüz kaybetmeyen, istediğini atan ve alan bir takım. Sanki ligin onuncu haftasında gibiler, bravo… Fenerbahçe ise daha zor bir süreçte… Yeni hoca Erol Bulut, yeni oyuncularla takım inşaasına devam ediyor. Kazalar, kayıplar olabilir ama sabretmek gerekiyor. Şu kadarını söylemeli ki kaybetmek ne dünyanın ne de ligin sonu olacaktır. Bol şanslar arkadaşlar!
Sezonun adı ne başkan?
TFF Başkanı Nihat Özdemir, 2020-21 sezonunu korona virüs sürecinde büyük özveriyle hizmet eden tüm sağlıkçılara adayacaklarını açıkladı. Çok yerinde bir seçim. Alkışlıyorum. Ama bir sorum var: Onca grafiker, reklam ve tanıtım ustaları ile bir motto, bir slogan, bir logo bulamadınız mı? Santra yuvarlağında sağlıkçılarımızı selamlayacak bir bez afişimiz de mi yok?