Hıncal Abi “Sıradan Adam” diyor, ama ben “Bay Olağanüstü” demeyi tercih ediyorum. Galatasaray Başkanı Dursun Özbek’in bu unvanı -ya da lakabı- daha uygun geliyor bana.
Başkan, 2015 Temmuz’unda “olağanüstü” toplanan Galatasaray genel kurulundan yetkiler alarak göreve başladı.
2015 Kasım ayında özellikle Kuruçeşme’deki Galatasaray Adası için yine bir “olağanüstü” kongre toplayarak üyelerin büyük çoğunluğunun desteğini sağladı.
22 Ekim 2016’da Emlak Konut projeleri için “olağanüstü” kongreye gitti. Projeleri kabul edildi, yetkiyi, aldı ve göreve devam etti.
2 Aralık 2017’de (19 gün önce) bütçe revizyonu için yine “olağanüstü” genel kurul çağrısı yaptı. Bütçesi kabul edildi.
Arada 2016 ve 2017 Mart aylarında yapılan olağan kongreler de var.
Böylece “Olağanüstü” unvanı ya da lakabı Sayın Başkan’a hem yapışmış, hem de yakışmış oluyor.
2,5 yılda her aşamada her işi için onay alan “Bay Olağanüstü”, bir hafta önce de Divan Kurulu’ndan yetkilerini ve desteğini tazeleyerek onay aldı. Hatta en muhalifi - Fatih Altaylı kardeşim - bile eleştirilerindeki sert üsluptan dolayı özür dileyerek Başkan’a elini uzattı.
Şimdi yeni bir olağanüstü kongre çağrısıyla karşı karşıyayız. Bay Olağanüstü, 20 Ocak’ta seçimli toplantıya karar verdi. Galatasaraylı dostlar, Başkan’ın muhaliflerine karşı yeni bir baskın seçimle üç yıllık yeni bir planı uygulayacağını söylüyor. Pek de haksız sayılmazlar. Kongreden 15 gün öncesine kadar tüm adayların listelerini hazırlayıp Divan’a sunmaları gerekiyor. Pratikte çok zor bir süreç. O nedenle iktidar 31 Mayıs’taki normal kongreyi beklemeden, “olağanüstü” toplantıyla kendini yenilemek, güven oyu almak istiyor. Tam da “Talimhane Esnafı”na yakışır bir operasyon.
Bay Olağanüstü, üç yıllık bir dönem için yetki isteyecek. Galatasaray tüzüğünde buna engel bir durum yok. Yine de bazı üyeler, yargıya başvurarak 5 ay sonra kongrenin normal olarak toplanıp seçimlerin yapılmasını talep edecek.
Bu “Talimhane” yönteminin temel amacı, daha bütüncül, ayrık otlarından temizlenmiş, “Başkanın Adamları”nı seçtirmek, bir anlamda Özbek’e dikensiz gül bahçesi hazırlamak.
Bu kararı alırken Özbek’in Fatih Terim’e özel bir hamle yaptığı da söylenebilir. Beş ay sonra seçime girecek olan Özbek, Terim’i ikna edemezdi. Karşısına Ünal Aysal’ın çıkma olasılığı tüm hesapları bozardı. Gerçi Başkan ve Fatih Hoca arasında bir görüşme olmadığı açıklanıyor ama, arada güvenilir dostlar, mesaj aktaranlar da olabilir.
Bay Olağanüstü, dün de olağanüstü yetkilerle olağanüstü bir mücadele çağrısı yaptı. Ne kadar inandırıcı olduğunu bilemem ama, Mayıs’ta şampiyonluktan daha da önemli mesele Galatasaray Sportif AŞ’nin beşinci yılı da zararla kapatıp bazı yaptırımlarla karşılaşmaması için çok büyük bir mücadele verileceği idi. Bay Olağanüstü, yönetime aday olacak ekiplere yokuşu göstermiş oldu.
Kongre sürecinin yanı sıra, gündemdeki acil konu, devre arası hazırlık kampına kadar mutlaka yeni bir teknik direktör bulma zorunluluğu. Bu alanda Özbek’in karnesi kırık notlarla dolu: Hamza Hamzaoğlu, Cladio Taffarel, Mustafa Denizli, Jean Olde Rikerink ve İgor Tudor. 2,5 yılda 5 teknik direktör. Galatasaray’dan teklif alan hocanın -Terim hariç- bu durumu iyi düşünmesi gerekiyor.
Galatasaray Spor Kulübü Bay Olağanüstü ile olağanüstü bir sürece giriyor.
Fıstıklı helva
Halen uygulanmakta olan tüzüğün Prof.Dr. Mehmet Helvacı tarafından hazırlandığı ve olağanüstü kongrelerle ilgili belirsizlikler bulunduğu söyleniyor. Helvacı Hocamız’ı aradım, ulaşamadım. Duyduklarım doğruysa, bu tüzük “fıstıklı” helva!
Kozak’ın öfkesi
Hayri Kozak ağabeyimiz yine burnundan soluyor. Özbek’in peşpeşe kongrelerle sürekli yetki tazelemesine tepki gösteriyor: “Bu ne yahu! Galatasaray Kulübü dingonun ahırı mı...”
Unut gitsin be İgor!
Galatasaray Başkanı, dünkü basın toplantısında “İgor Tudor linç edildi” dedi. Bence en doğru mesajı buydu. Başkan, “Gördüm ki gün geçtikçe Galatasaray’a hizmetten uzaklaşmaya başladı” sözleriyle gönderilme gerekçesini de açıklamış oldu. Sevimsiz ama gerçeği anlatan ifadeler. İgor Tudor konusunda medya dürüst bir sınav veremedi, maalesef. Adamın taktiğini, kadro tercihlerini, maç içindeki değişikliklerini beğenmeyenler, daha ligin ilk haftalarından itibaren onu aşağıladılar... İstifa etmesi ya da gönderilmesi gerektiğini temcit pilavı gibi tekrarladılar. Maalesef arada kişilik haklarına dokunanlar da oldu. O ilk haftalar Galatasaray en keyifli dönemlerini yaşıyordu. Ama kimse destek olmadı.
O, hemen her maçta pot kırdı.
Biz de her hafta kalp kırdık.
Unut gitsin be İgor!
On altıncı haftanın futbol keyfi
Hemen her hafta doksan dakikalık maçlar oynanıyor, bitiyor. Sonrasında onlarca programda saatlerce futbol tartışılıyor.
İstatistiklere saygım var. Onlar gerçeğin özeti. Ama bir de her konuda ahkam kesen, o anda kafasına göre yorum yapan, futbolu kimya dersine dönüştürenler yok mu? Onlar çimin üzerindeki gerçekleri alıp sanal bir dünyaya taşıyarak dedikodularla, akıl almaz iddialarla futbolu sevmememiz için havanda su dövüyorlar. İnsanları maçtan soğutuyorlar.
Hafta sonunda öyle güzel şeyler izledik ki, futbolun keyfini yeniden tattık. Yusuf’un Bursaspor’a attığı muhteşem gol mesela. Gökhan Gönül’ün yanlış korner kararına karşı topu kale atışı için yere koyması... Cenk ve Babel’in klasikleşen sıçrayıp omuz vurarak yaptığı kutlamalar... Negredo’nun Cenk’e sarılması... Kadıköy’de değişen taktik ve goller. Vodafone Park’ta Beşiktaş’ın tempolu, bol paslı, bol şutlu ve bol gollü oyunuyla Şampiyonlar Ligi standardı tutturması... Kutlarım sizi sevgili hocalarım... Ayağınıza, yüreğinize sağlık çocuklar.