Fikret Orman’ın babası merhum büyüğümüz Abdülkadir Orman, inatçı ve iddialı bir adamdı. Yenildiği zaman öfkelenir, tavlayı kırardı. Oğlu da genetik olarak zaten tipik Karadenizli. Beşiktaş’ta yöneticiyken, hem de Seba döneminde çok da gösterişi olmayan dev bir projeyle ilgileniyordu. Çoğu arkadaşı, güncel konulara eğilmesini, hayal peşinde koşmamasını söylerdi.
O büyük proje, İnönü Stadı’nın yenilenmesi, büyümesiydi. Kafasına koyduğunu yıllar sonra inadı ve inancıyla gerçekleştirdi.
Feda döneminde Beşiktaş’ın sıkıntılarını dile getirdi. Kulüpte tasarruf tedbirlerini artırdı, masrafları kıstı, taraftarı forma alış verişine yönlendirdi.
Şenol Güneş’i takımın başına getirerek tüm başkanların kendi dönemlerinde mutlaka erişmek istedikleri şampiyonluk unvanını iki kez kazandı. Beşiktaş’ın hamurundaki en güçlü maya tevazudur. Alçak gönüllülük. Gruptan 14 puanla namağlup çıkarak öyle bir Şampiyonlar Ligi öyküsü yazdılar ki ezeli rakiplerinden her biri böyle bir başarıyı allayıp pullayarak yılın en fiyakalı olayı haline getirir, hem popüler kültürde, hem de getireceği rantta rekorlara koşardı. Hayır, tıpkı namağlup şampiyonluk (1986) gibi bu olayı da sakin bir tebessüm ve huzurlu bir gururla yaşadı Beşiktaşlılar. O başarı sayesinde en çok kazanan, bilançosunu karla kapatan kulüp olmuştu Beşiktaş.
Sonra mevsimler değişti. Beşiktaş, sonbaharı görmeden finansal anlamda karakışa girdi. Başkan Fikret Orman, Ümraniye’deki idmanlara gidemez hale geldi. Ödenmeyen hak edişler nedeniyle yerli-yabancı tüm futbolculara, personele mahcuptu.
Günün birinde özel olarak hazırlanmış bir grup, Orman’a çok ayıp ve aşağılayıcı bir soru sordu: “ Paralar nerede?”
İşte Başkan’ın tavlayı kırdığı an!
Paraların nerede olduğunu, nereye gittiğini, bankalar ve alacaklılarla ilişkilerini, bilançolarını zaten Divan’da anlatmış; ama sorumsuz ve bilgisiz tribün senatosuna (!) fena halde öfkelenmişti.
İstifa sözcüğünü ağzına almadan, fazlasıyla politik ve hesaplı olağanüstü kongre kararı, Orman’ın fazlasıyla duygusal ama çok da hesaplı stratejisinin sonucudur. Kuşkunuz olmasın, yeniden aday olacaktır. Yönetiminde en az iki-üç kişiyle yollarını ayırarak yeni bir güven oyu ile devam edecektir. Bence boşa harcanmış zaman ve enerji. Hele Beşiktaş’ın üst üste puan kayıplarıyla içinde bulunduğu süreç dikkate alındığında Avcı’yı ve takımı yalnız bırakan bir enerji kaybıdır bu. Başkan teknesiyle inzivaya çekilmeyip Trabzon’a gitseydi, Beşiktaş yine yenilebilirdi belki... En azından hezimete uğranmazdı.
Olağanüstü kongre sürecinde el altından imza toplayıp ofisinde sessizce adaylık dosyası hazırlayanlar da var. Artık Orman’la çalışmak istemediğini belirterek helalleşen Serdal Adalı da var. Bir de bilinen alternatif aday Hürser Tekinoktay... Orman’ın karşısına çıkacak adayların şansı yok. İşte o yüzden duygusal kongre kararını anlamakta güçlük çekiyorum.
Orman’a bir baba dostu olarak şunu söylemek isterim: Yeter artık. Bir daha tavlayı kırma!
Yapma be Orhan!
Geçen hafta Üçüncü Lig hedefiyle Süper Amatör Ligi’ne hazırlanan Sinopspor’un gecesindeydik. Bin yıllık dostlarım Orhan Ertanhan ve Adil Yıldız’la Galatasaray Başkan Yardımcısı Yusuf Günay çok eğlenceli bir sohbete koyuldu. Günay o arada sessiz bir tevazuyla “Neyse ki Emlak Konut işini hallettik” dedi. Heyecanlandım, ayrıntıları öğrenmek istedim ama ne gezer... Televizyonun çok konuşan hiç dinlemeyen usta spikeri, mavraya devam etti. Eski dostlar karşılıklı şakalarla sohbeti tamamladılar. Buradan ilan ediyorum:
Sana çok kızdım Orhan... Haber sayende (!) elimizden uçtu gitti. Turuncu kart, otur!
Devam et Avcı!
Beşiktaş’ın peş peşe uğradığı puan kayıpları ve hezimetler, doğal olarak Abdullah Avcı’nın da masaya yatırılmasına yol açtı. Ne var ki onu Beşiktaş teknik direktörlüğüne uygun görmeyenler işi otopsiye (!) kadar taşıdılar. Pek de katılmadığım Beşiktaş Başakşehir kıyaslamalarıyla başarısını ve kariyerini küçümsemeye başladılar.
Efendim, istikrarlı kadro, düzenli ödemeler ve oturttuğu oyun sistemi nedeniyle başarılı sayılıyormuş ama, şampiyonluk yarışını hep kaybetmiş.
Buradan bir becerisizlik iması çıkıyor. Her neyse... Her görüş sahibini ilgilendirir.
İki yıl önce TRT FM’de bir futbol programı dinliyordum Sevgili dostumuz Celal Kıbrızlı, mealen şunları söylüyordu: “Abdullah Avcı aynı başarıyı büyük kulüplerde göstersin de görelim!” İnceden bir dudak bükme hali.
Avcı Başakşehir’de fazlasıyla gördüğü sabrı Beşiktaş’ta göremeyebilir. Dağılmış bir kadronun üstüne geç gelen transferlerle yola çıkan Hoca, elbette kayıplar ve sıkıntılar yaşayacaktır. Ama tüm tercihleriyle yanlışlar yaptığını ileri sürerek bırakması gerektiğini dile getirenler biraz acele ediyorlar.
Hayır arkadaşlar Avcı Comolli değildir, Comolli olmayacaktır.
İşte kulüp, işte taraftar
Spor kulüplerinin sosyal sorumluluk projelerinde yer alması, taraftarlarıyla sıcak bir ilişki kurması önemli ve yararlı etkinliklerdir. İşte Galatasaray’dan bir örnek: Bolulu Saniye Akkaya (56) Kafa Radyo’da en büyük hayalinin Galatasaray’ı TT Stadı’nda çıplak gözle seyretmek olduğunu söylüyor. Başkan Yardımcısı Yusuf Günay, Saniye Hanım’ı oğluyla birlikte Galatasaray-Fenerbahçe derbisi için İstanbul’a davet ediyor, ağırlıyor ve özel locada hayalini gerçekleştiriyor. Saniye Akkaya çok mutlu da... “Bu küfürler çok ayıp, bilsem gelmezdim.” diyor.