Bugün özellikle dikkatinizi çekmek istediğim birkaç örnek sunacağım: Altınordu Kulübü’nü Türkiye’de örnek alınması gereken üretkenliği... Belçika futbolunda 2000 Avrupa Şampiyonası’ndaki hayal kırıklığı yaratan Türkiye yenilgisi ve sonrasında başlatılan geliştirme programı: Belgitude... Ve 4 milyon 171 bin kişilik nüfuslarıyla kendilerini “dünyanın en büyük futbol ihracatçısı” ilan eden Hırvatistan...
Milli Takımımız’ın insan kaynakları yetersizliğini dile getiren, kulüp alt yapılarından yerli oyuncu yetiştiremeyen ve sınırsız yabancı oynatma hakkının yeniden sınırlandırılmasını savunan futbolseverleri düşünmeye davet eden bir yazı bu...
Altınordu’yu biliyorsunuz. Mehmet Seyit Özkan’ın şirket statüsü ile endüstriyel futbola uygun bir kulüp haline getirdiği, ülkenin en üretken futbol kuruluşu. Orada “iyi insan ve iyi sporcu” mottosuyla gençler yetiştiriliyor. Zaman zaman sert koşullardan ve uygulamalardan söz edilmesine rağmen, üretkenliği tartışılmaz bir eğitim hamlesi. Çağlar Söyüncü’yü 2,5 milyon euroya Freiburg’a sattılar. Beş yıllık sözleşmesi var. Bugünkü değeri 7 milyon euro. Cengiz Ünder’i Başakşehir’e verdiler. Transfermarkt’ta 4 milyon 700 bin lira bonservis ücreti gösteriliyor ama, bize açıklanan bunun dörtte biri. 13 milyon euroya Roma’ya gitti. Sözleşmesi 2022’de bitiyor.
Altınordu endüstriyel ölçülerde küçük bir kulüp. Ama tüm kulüplerimiz için büyük bir örnek.
Belçika’ya dönersek...
2000 Avrupa Şampiyonası’nda Türkiye karşısında uğradıkları 2-0’lık yenilgiyle adeta şoka uğradılar. Gruptan çıkamadılar. Emektar futbol adamı Michel Sablon, “Bu böyle devam edemez” dedi ve yepyeni bir program sundu federasyona. Bu programın adı “Belgitude” idi. Belçika futbolunda yeni tutum, yeni kararlar ve yeni programları içeriyordu. Michel Sablon, öncelikle tüm Belçika alt yapılarında çocukların 4-3-3 formatına göre oynatılmalarına karar verdi. Daha sonra 1’e1, 5’e5, 8’e8 gibi küçük alanlarda içlerinden geldiği gibi oynamalarını istedi. Topu kazan, özgürce oyna! Onlar da öyle yaptılar. Hazard, Lukaku ve Kompany’nin endüstriyel piyasaları sarsan yetenekleri böyle ortaya çıktı. Biliyorsunuz, hafta sonu oynanan eleme maçlarında Rusya 2018’e bilet alan ilk ülke 11.2 milyon nüfuslu Belçika oldu.
Gelelim Hırvatistan’a. Şöyle bir liste var elimizde. Dünya futbolunda en çok futbolcu ihraç eden ülkeler:
1) Brezilya (1202), 2) Fransa (781), 3) Arjantin (753), 4) Sırbistan (460), 5) İngiltere (451), 6) İspanya (362), 7) Almanya (335), 8) Hırvatistan (323)
Bu listede ülkelerin nüfusuna bakarsanız, en küçüğü (4 milyon 171 bin) Hırvatistan. Olsun olsun, İstanbul’un 3’te 1’i kadar. Ama ihraç ettiği oyuncu sayısını nüfusa oranlarsanız, listede 1 numaraya yerleşiyor. Üstelik bu 323 futbolcunun yüzde 92’si Avrupa’da oynuyor.
Dünyanın en büyük liglerini sayalım, desem, hepimiz İngiltere, İspanya, Almanya, Fransa, İtalya’yı sayarız. Hırvatistan ligi kimin aklına gelir?
Öteden beri marka değeri, TV yayın haklarıyla “büyüklük” tanımlamaları yaptığımız Süper Lig, maalesef üretken değil. Bu coğrafyada futbola başlayıp Avrupa’da yola devam eden oyuncu sayısı 8. Hadi unuttuğumuz varsa, 10 olsun.
Şu üç örnek de hepimize ders olsun!
Güneş ve Lucescu
Bilal Meşe’nin haberinden satır aralarında öğreniyoruz ki... Lucescu teknik direktörleri ziyaret edip kulüp antrenmanlarını izlerken, Beşiktaş’a da uğramak istemiş.
Ancak Beşiktaş’ın maçında beklediği yakınlığı ve sıcaklığı göremeyince, Fenerbahçe antrenmanına gitmiş, orada Ozan’ı beğenmiş.
Vay bee...
Eski Milli Takım antrenörü Şenol Güneş...
Beşiktaş’ı şampiyon yapan eski teknik direktörüne soğuk davranmış...
Bu ayıp da yeter yani. Öf be öf!
Kaygı ve saygı
Basketbol Milli Takımı’nın bir önceki coachu Ergin Ataman’a TBF 11. ve 8. sırada yer vermiş. Ataman, Ömer Onan’a mesaj atıp (bence hak ettiği) daha ön sıralara alınmasını istemiş.
Mesajı yanıtsız kalmış, o da daha yakın olan tv ekranından izlemek üzere, İzmir’e dönmüş.
Şunu anlayalım: Kaygısızlık her an saygısızlığa dönüşebilir, dikkat!
BASKET versus FUTBOL
Basketbol Milli Takımımız, Rusya ve Sırbistan’ı avucundan kaçırıp yenilmesine rağmen, el üstünde tutuluyor. Alkışlanıyor.
Çünkü sinmeden mücadele ediyorlar. Ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorlar. Dahası, takımda çatışma yok, ego yok, iktidar hırsı yok.
Basketbol Milli Takımı, sporseverlik damarımıza kan pompalıyor.
Futbolda öyle değil. Hemen her maçta kanımız çekiliyor.
HEYKELİ GÖRÜNCE
Kötü için başarıyla çalışan bir akıldan daha tehlikeli ne olabilir? (Attilla Erdemli / İnsan Spor ve Olimpizm)