Çok değil, beş-altı yıl önceydi... Çook eski yıllarda kulüp başkanlığı yapmış seçkin iş adamı, günün birinde boğaz kıyısındaki yalısını satmaya karar verdi. Anlaşma yapıldı, imzalar atıldı ve tapu el değiştirdi.
Ne var ki seçkin iş adamı pişman olmuştu. Parayı iade edip yalısını geri almak isteyince kabul görmedi.
Yargıya başvurdu: “Tapu Sicil Tüzüğü’nün 19. Noterlik Kanunu ve Yönetmeliği’nin 91. maddesi gereğince 65 yaşın üzerinde olduğum halde ‘Fiil ehliyetimin’ yerinde olup olmadığı araştırılmadan, akıl sağlığım için doktor raporu verilmeden, dalgınlığa ve dikkatsizliğe uğradığım bir anda attığım imzanın geçersiz kılınmasını ve satış işleminin iptal edilmesini arz ederim.”
Hukukçuların yerinde olup olmadıklarını tartıştıkları bu maddelerin yanı sıra AVRUPA TEMEL HAKLAR ŞARTNAMESİ, yaş nedeniyle ayrımcılığı yasakladığı halde mahkeme davacı iş adamının yaşlılık nedeniyle yaptığı itirazı yerinde buldu ve yalı kurtuldu.
Bu dava büyük kulübümüzün o dönemdeki başkanı tarafından dikkatle okunmuştu, kaynak olmadığı halde göz göre göre kulübü ağır borç yükü altına sokan ve yönetici arkadaşları tarafından ısrarla eleştirilen başkan, bir gün mahkeme kararını okudu ve yakın çalışma arkadaşlarına sonunda aklını kurcalayan soruyu sordu:
“Arkadaşlar bildiğiniz gibi, benim de yaşım 65’in üzerinde. Dolayısıyla son transferler nedeniyle attığım imzaların yarattığı yükü hafifletmek adına ben de bir dalgınlık gerekçesiyle imza attığımı dava açarak, imzalarımın iptal edilmesini isteyebilirim. Böylece kulübün iç ve dış alacaklıları da bu defa yaşı 65’ten küçük yöneticilerle masaya oturarak mecburen bizim için daha uygun koşullarda sözleşme yenileyebilecektir.”
Herkes birbirine baktı. Bir hukukçu, ‘Bu durum sizin demansa uğradığınız konusunda resmi bir belge oluşturabilir. O zaman da iş alemindeki bütün imza ve kararlarınız, otoriteniz geçersiz olur” dedi.
Başkan, işin bu yönünü hiç düşünmemişti. Ama olaydan çok etkilendi. Daha sonra 70’li yaşlarındaki hayat planları içinde başkanlığın olmadığını açıklayarak köşesine çekildi.
Bu öykü ibretle dolu. Kontrolsüz ve fütursuz harcamalarının, transfer şehvetinin kişileri ve kulüpleri nerelere götürdüğünü göstermesi bakımından tüyler ürpertici bir örnek. Doğrusu ben çok etkilendim. Artık bu tablonun UEFA Finansal Fair Play ilkelerinin zorlayıcı uygulamalarıyla değişmesi gerektiğini kabul etmeliyiz. Şimdi akıl sağlığını bile dava konusu yapabilecek başkanlar döneminden başka bir boyuta atlamış bulunuyoruz. O boyutu da köşedeki diğer yazıda bulacaksınız.
Futbolda ABD
Wayne Rooney ilk golünü attı... Zlatan Ibrahimovic golleri peş peşe sıralayıp ilk üçlemesini yaptı. Bunlar Amerika’dan futbol haberleri...
Ama benim vurgulamak istediğim ABD, bu değil...
Futbolumuz nihayet ÇAD’DAN, ABD’YE ulaşmış görünüyor çok şükür.
ÇAD, futbolumuzdaki ‘Çılgın Adamlar Dönemi’. Yani duyguların, egoların, polemiklerin, gider yapan demeçlerin, yüz milyonlarca euro borçların tavan yaptığı dönem.
ABD ise ‘Akıllı Başkanlar Dönemi’ne tekabül ediyor.
Aman nazar değmesin... Dört büyük kulübümüzün başkanları artık ego döneminden süper egoya, coşkudan kuşkuya, bağırmaktan sessizce konuşmaya, heyecanlanmaktan ve hayalden düşünceye ve gerçeğe dönmüş görünüyorlar.
51 yaşındaki Fenerbahçe Başkanı Ali Koç kulübünün 3 milyar 200 milyon lira (621 milyon euro) borcu olduğunu açıklıyor. Kulüp maliyesinin altı yıldan önce düzelemeyeceğini iddia ediyor. Uçan kanaryaya bile borçlu Fenerbahçe’de yine de sorumluluk var. Örneğin basketbol ve voleybol dışında altı amatör şubenin geciken tüm ödemeleri (11 milyon lira) tamamlanmıştır.
Beşiktaş Başkanı Fikret Orman, kulüpte satışlar ve kiralama sürecini başlattı. Borsa ne diyorsa o. Piyasa ne diyorsa o. Kurlar ne diyorsa o. Quaresma’dan Vida’ya, Pepe’den Negredo’ya kadar herkes satılık. Herkese kiralık davetler... Başkan ve arkadaşları artık yere sağlam ayakla basıyor.
Galatasaray Başkanı 69 yaşındaki Mustafa Cengiz de içi-dışı bir başkan. Lafı dolandırıp durmuyor. Hayal vaadleri yok. Hesap defterini masallarla kitabına uydurmuyor. Fatih Terim ile birlikte kulübü doğru yönde ama yine de iddiasıyla baş başa yürütmeye çalışıyor. Burada Fatih hocanın da vizyonunu daraltmamaya çalışarak sınırlı bütçe içinde kadro planlaması yaptığını görüyoruz. Belki alışık olmadığı bir iş. Ama alışacak.
Ahmet Ağaoğlu da 18 delikli golfün federasyon başkanlığını yürütürken, bütçesi delik deşik Trabzonspor’da parayı akıllıca, sorumlulukla kullanıyor. O nedenle aldığı yıldızların eskisi kadar parlak olmadığını söylemek ayıp olur. Artık ayaklar yorgana göre uzatılıyor.
Fenerbahçe’nin 3.2 milyar, Galatasaray’ın 2.9 milyar, Beşiktaş’ın 1.9 milyar, Trabzonspor’un da 1.038 milyar TL borcu var.
O borçlar felaketin ve sıkıntının yanı sıra gençlere yepyeni kapılar da açtı.
Dört büyük kulübümüzün de aldığı yabancılara değil, genç oyunculara bakmakta yarar var.
Ve bir not daha: Futbolumuzda iyi ki bir Altınordu var.
Nötralize... Paralize...
Bir sevgili dostumuz, Fransa Bisiklet Turu’nu Eurosport kanalından olağanüstü bir güzellik ve zenginlikle nakleden arkadaşımız Caner Eler ve yorumcu ustalar Berkem Ceylan ile Sarper Günsal için biraz küçümseyen, istihza (alaycılık) ile biten bir yazı yazmış. Yazı şöyle bitiyor “Sahi ‘Nötralize’ ne demek”.
O arkadaşlarımız anlattı ki nötralize kaza sırasında bütün yarışın ve yarışçı pozisyonlarının durması demek. Araştırmadan, öğrenmeden sallamak kolay. Tabii bu arada ‘Kardeş paralize mi oldun?’ demek de kolay. Neyse, neyse!
Geçiş derken...
Dünya Kupası’nda bir kez daha ortaya çıktı ki transition ‘geçiş’ oyunu artık en geçerli taktikleri üretiyor.
O nedenle bütün antrenörler birbirini izleyip ya ilham alıyorlar ya da fikir çalıyorlar.
Fikir çalma dedim de...
Aklıma bizim medya geldi... Sahi, acaba ‘siyah müntehil’ ne demek?