Türkiye’de takım tutma kimliklerdeki boşlukları dolduruyor… Bazı insanların tuttukları takım üzerinden tanımlanmalarının başarıya bağlı oluşu tehlikenin temelini oluşturur aslında! Hal böyle olunca, siz buna kimlik kanıtlama açlığının cinnete bulaşmış göstergesidir de diyebilirsiniz.
Ancak bazıları vardır ki…
Onlar tuttukları takımları karşılık beklemeden candan, yürekten severler… Sevdikleri takımın şampiyon olması için her şeyini verirler, zira onlar içtendirler, samimidirler, Trabzonsporlu Gökhan Uzun gibi…
Konuyu daha fazla uzatmadan, 2008 Yılında yaşanan bir hikâyeyi sizlerle paylaşmak istedik…
Buyurun hep birlikte okuyalım…
***
Haziran ayında İstanbul’da yaşayan insanların yüzüne çarpan sıcak hava kimsenin hoşuna gitmiyordu ama Trabzonspor’daki gelişmeleri ziyaretine gelenlerden öğrenen 14 yaşındaki Gökhan Uzun’un aldığı duyumlar hoşuna gidiyor, içini tatlı bir hava sarıyordu…
Trabzonlu-Trabzonsporlu Gökhan, yakalandığı melun hastalığın pençesinden kurtuluşun kolay olmayacağını düşünüyor, fakat Allah’tan umut kesilmeyeceğini bildiği için şansını sonuna kadar denemek için Cerrahpaşa’da tedavi görüyordu…
Hastalığı herkesi kahretmişti, ancak hastalığından çok canı kadar sevdiği Trabzonspor’un şampiyonluğunu görememesi üzüyordu Gökhan’ı…
Yastığa gömülü başıyla babasına işaret etti.
Bir şirkette işçi olarak çalışan baba, kan kanseri olan oğlunun yanına usulca yaklaştı.
Yanına çömelip, “ Buyur Gökhan’ım, oğlum” dedi, yavrusuna.
Bıyıkları yeni terlemeye başlayan Gökhan, boğazını temizleyip derin bir nefes aldı. Hafifçe gülümsedi yanındakilere, babasına “ Sadri Şener başkanımız çok futbolcu alıyormuş, arkadaşlarım öyle söyledi. Şimdiden heyecanlanmaya başladım. Rica etsem bilgisayarını ve cep telefonumu evden getirebilir misin ?”dedi.
Trabzonsporlu baba, İstanbul’da doğan, sınıfında tek Trabzonsporlu olan oğlunun isteğini yerine getirmek için kafasını “ evet” anlamında salladı dünyalar tatlısı oğluna…
Evden, diz üstü bilgisayarını ve Gökhan’a ait cep telefonunu alarak ertesi gün hastaneye gelen baba, parmaklarının ucuna basarak yavaşça odaya girdi. Gözleri yarıya açık olan oğlunun yanı başına oturdu. Babasının geldiğini hisseden Gökhan, gözleriyle onu dünyaya getiren adama baktı, ellerini babasının ellerinin üstüne koyduktan sonra gözleriyle odada bulunanları baştan aşağıya süzdü…
Alnını elinin içiyle sıvazlayan genç adam, titrek bir sesle, “ Trabzonspor’u yattığın yerde takip edebilirsin artık” dedi.
Gökhan mutluydu. Öyle ki trampet gibi gümleyen kalbinin sesi hastane koridorlarında yankılanır gibiydi. Çünkü Trabzonspor’u daha iyi takip edecek, gelecek yıllar için güzel hayaller kuracaktı.
Trabzonspor’un transfer haberlerini takip etmeye başlayan küçük Trabzonsporlu, Trabzonspor’un aldığı her futbolcudan sonra kendine geliyor morali düzeliyordu…
Yurt dışına geçici göreve giden beden eğitim öğretmeni düştü aklına, e-mail atmak, yaşananları onunla paylaşmak istedi.
“ Canım öğretmenim, Trabzonspor ne futbolcular alıyor görüyorsun değil mi? Bunlar şampiyonluğun habercisi değil midir? Öyle mutluyum ki anlatamam. İyileşmeyeceğimi biliyorum. Öğretmenim, hiçbir şey zoruma gitmez, Trabzonspor’un şampiyonluğunu göremeden ölürsem, işte o zoruma gider” cümlelerini gönderdi ailesinden sonra en çok sevdiği öğretmenine…
Aradan birkaç gün geçti. Macaristan’dan dönen Cem öğretmen Görele Lisesine atanmıştı. Eşyalarını toplayıp baba ocağına gelen Trabzonsporlu öğretmen bilgisayarını birkaç gün rötarlı açtı. Gökhan’dan gelen e-maili okuyunca gözleri doldu. Gökhan’a ulaşmak için telefonuna sarıldı, telefonda konuştuğu kişiden “ Gökhan sizlere ömür hocam… ” cümlesini duyduğunda, Karadeniz üzerinde dolaşan kara bulutlar damlalarını Trabzon semalarına çoktan dökmeye başlamıştı bile…
***
Her Trabzonsporlunun yıllardır en büyük isteği, Trabzonspor formasını giyen futbolcuların, giydikleri formanın ne anlam ifade ettiğini bilmesi, Gökhan ve onun gibi milyonlarca Trabzonsporluyu aklına getirip mücadele etmesini isterler…