Kulüplerde para suyunu çekince, daha doğrusu deniz bitince, kara görününce, genç oyunculara rağbet bir anda arttı son zamanlar.
Hem de ne rağbet, tam bir kovalamaca yaşanıyor… Bazı bölgeler didik didik taranıyor!
Hakikaten yetenekli çocuklar var. Emin olun, o anlı-şanlı takımlarımız, ekonomik olarak dip yapmamış olsalardı, gençlerin ayaklarına o denli dikkatli bakmazlardı!
Ayağını yorgana göre uzatmamak, hesap-kitap bilmemek, yıllardır har vurup harman savurmanın ortaya çıkardığı acı gerçektir-reçetedir, adı da ‘mecburendir’
Keşke mecburiyetten kaynaklı olmasaydı gençlerle bu denli ilgilenmek!
***
Onu bilir, onu söyleriz:
Altyapılarda yetenekli çocuklar ararız da, görev alacak-görev yapan hocaların yeterliliğine pek bakmayız!
Hal böyle olunca, gelecek vat eden yetenekli gençler yolun başında kaybolup gidiyorlar!
Kulüpleri yönetenler için de yıllardır dile getirdiğimiz bir diğer konu, bizim köylü Hasan Ali’nin hayat hikâyesidir. Bu yazımızda da bir kez daha hatırlatma gereği duyduk.
***
O, 50 yaşlarında, yarım akıllı, ağzında sağlam birkaç dişi, elbisesi çok dikişli, kafasında birkaç tutam saçı, kendi halinde yaşayan biriydi köyümüzde…
Üç-beş kişinin sığabileceği büyüklükte, çatısı teneke kaplı, ahşap kaplı barakada ayakkabı tamir ederdi beldemizde…
“ Sen ne iş yaparsın?” diye soranlara, “ Deliğe göre yama yapıyorum” lafını anında yapıştırırdı bizim köylü Hasan Ali…
*
Hünerli ellerinden geçen ayakkabılar yenisinden sağlam olurdu.
Kazandığı parayı “ Allah bereket versin” diyerek, önce bir sağdan, bir soldan yanaklarına sürer, sonra da büzüştürerek sarı mendilinin içerisine sokuştururdu.
Gemici düğümü atılan o mendil eve gidilince çözülürdü ancak. Mendilinde büzülen kağıt paralar özenle katlanılarak evin gizli bölümünde saklanırdı…
Hasan Ali, fındık toplama zamanları köyde önüne gelen tarlaya kafasına göre dalar, kimseden izin almadan başak ederdi. Anlayacağınız Hasan Ali’nin pasaportu her yerde geçerdi!
*
Vakfıkebir/ Yalıköy’de inen her yolcu onunla karşılaşıyor, daha doğrusu o karşılıyor, “ Hoş geldiniz… Sefa getirdiniz ” cümlelerini, yalan-dolan bilmeyen dilinden, sağlam kalan bir çift dişinin arasından ilk ondan duyardı.
Kural tanımayan şoförlere, kıdemli bir trafik polisi gibi “ Hızlı gitmeyin!” uyarısını yaparken, işaret parmağı havada iki ileri-bir geri giderdi bizim köylü Hasan Ali’nin…
*
Kafasındaki yün şapkayı da balıkçılar hediye etmişti.
O dönem, limanı olmayan köyümde kayıkçıların dalgalı havada işi çok zordu. Azgın dalgalar ‘IMF’ gibiydi, takılınca takanın peşini bırakmıyordu!
Bazen saçı olmayan kafasındaki fesi çıkartıp, takanın içinde can derdinde olanlara, dalganın durumuna göre kıyıya gelip-gelmemelerini işaret ederek yardımcı oluyordu.
*
Hasan Ali, köyümüzün maskotu, neşesi, kısaca her şeyi idi.
Trabzonspor’un şampiyon olduğu yıllarda, elinde bordo-mavi bayrağı, kutlamalarda, konvoylarda her zaman yerini alırdı hem de en ön saflarda…
*
1982 Yılında avucunun içerisinde büzüştürdüğü sarı mendili ve ceketinin cebinde bir avuç fındıkla yoldan karşıya geçerken, bir trafik magandasının kurbanı olup köyümüzü öksüz bıraktı Hasan Ali…
Aradan 38 Yıl geçmesine rağmen eksikliği hala hissedilir köyümde, beldemde, ilçemde…
Hasan Ali’nin can verdiği karayolu bugün otoban, balıkçıların kıyıya selametle gelmeleri için yıllar evvel büyük bir liman yapıldı.
Yalıköylülere Hasan Ali’den, bir akrabasının dükkânında büyükçe bir fotoğrafı ve yıllardır dillerde dolanan
“ Deliğe göre yama yaparım” sözü kaldı yadigâr. ( Rahmetle…)
***
Dememiz odur ki, kulüplerimizi yönetenler, kulüplerin parasını yıllardır har vurup harman savuracaklarına, bizim köylü Hasan Ali’nin deyimiyle ‘ Deliğe göre yama’ yapsalardı, ayaklarını ona göre uzatsalardı, onca seveni olan kulüpleri borç batağına saplanmasalardı fena mı olurdu!
Gelinen noktada tek tesellimiz; kulüplerimizin mecburiyetten de olsa gençlere yönelmeleridir elbet.