Evde olduğumuz bu süreçte sosyal medyada canlı yayınlar yaptık arada sırada…
Birkaç gün önce de, yıllardır İsviçre’de ikamet eden, altyapılarda antrenörlük yapan bir arkadaşımızı konuk ettik…
**
Hocadan bizlere bir özet geçmesini; nasıl çalıştıklarını anlatmasını istedik:
“ Avrupa’da kendini sorgulamayı öğrenmeye çok önem verilir. Gence, kendi eksiğini, zayıf taraflarını kendisinin bulmasının yolları öğretilir. Özel antrenmanlarda eksik ve zayıf taraflarının giderilmesi çalışmaları, eğitimin temel unsuru haline getirilir.
Daha ilk günden itibaren taktik kavramı beyninize yerleştirilmeye başlar.
Duygularınızın değil, eğitimle size öğretilenlerin gereğini yerine getirmeniz, bir bütünün parçası olarak düşünmeniz öğretilir.
Taktik kavramı ve disiplini, oyun sırasında nelerin olacağını önceden tahmin edip, ona göre pozisyon almanızı, gereğini yapmanızı size sağlıyor. O sebeple antrenmanlarda bu konu sürekli ve sıfır hatayla yapacak şekilde işlenir, tekrar edilir.
Başına buyruk davranmak, resmen büyük bir günah gibi algılanır. Kuvvetli ve çabuk olamazsanız, avlamak isterken avlanıyorsunuz. Sadece avlanmakla kalsanız, futbolla olan ilişiğiniz de kesiliyor”
( Hoca, futbolun yazılı olmayan anayasasının tam ortasından kesitler sundu bize!)
**
Ayrıca Avrupa’da tecrübeli hocalara genelde altyapılarda görev veriliyor, bizde ise mesleğe yeni başlayanlar… Avrupa’da oyuncu taramaları eğitimli uzman kişiler tarafından ekip halinde yapılıyor. Oyuncunun coşkusuna, takıma yenik duruma düştüğünde vereceği tepkiye bakılıyor. Sorun yaratan değil sorun çözen oyuncular tercih ediliyor! Tabi ki her daim öncelik karakteri!
**
Bizde ise durum biraz daha farklı!
Futbol kulüplerindeki eğitim faaliyetlerinde sporcuların teknik, taktik ve fizik kondisyonları geliştirilmek istenir ilk önce. Ancak ilgili kişiye, insani yönden kaliteli hale getirecek duygusal ve sosyal beceri geliştirme çalışmaları pek yapılmıyor.
Hal böyle olunca, bunun yerine onları daha bencil, egoist ve duygusal zekâ yönünden düşük kalitede varlık haline getiren; “ne pahasına olursa olsun kazan” ilkesi önlerine konuyor...
**
İşte bu yüzden etraf bol paralı, şöhretli, kendisini arayan, mutsuz ve kendisiyle kavgalı futbolcularla dolu…
Futbolculara bu durumdan nasıl kurtulmaları gerektiği bir türlü öğretilmiyor!
Sarf edilen onca paraya, onca emeğe karşın; ne o oyunculardan verim alınır ne de o oyuncuların sorun haline gelmesi engellenebiliyor.
**
Yetenek ve karakter transfer edilmediğine-edilemeyeceğine göre..
Ülkede milyonlarca dolar verilerek kurulmuş futbol takımlarında inkâr edilmesi mümkün olmayan bir “ Karakter zafiyeti” var ne yazık ki…
Karakter zafiyeti olan yerde kalite ve istikrar olmayacağından, sözünü ettiğimiz o anlı şanlı takımların taraftarları istikrar ve kaliteli futbol hasretiyle yıllardır yanıp tutuşuyorlar…
**
Dememiz o, yetenekli oyuncuları aradığımız-araştırdığımız kadar, yetenekli altyapı hocalarına da ihtiyaç var.
O anlamda altyapılarda yeterli eğitimi alamayan, eksikleri olan çocukların birçoğu yolun yarısında, yanlış yönlendirmeyle de kaybolup gidiyorlar. Devam edenler, ayakta kalabilenler,
( üst yapılardaki teknik adamlardan bir yere kadar) eksiklerini kendilerine rol model seçtikleri kaliteli yabancı oyuncular sayesinde tamamlayabiliyorlar!
Örnek; Trabzonspor’da Sosa, her genç oyuncun rol modeli mesela!