Trabzonspor, Medikal Park Stadyumu’nda 28 bin seyirci ortalaması ile son 9 senenin en yüksek rakamına ulaşmış… Bu sayı Trabzonsporluların takımlarını ne kadar çok sevdiklerinin ve ne kadar bağlı olduklarının en büyük göstergesi olsa gerek…
***
Trabzonsporlu takımını yalnız bırakmaz… Küskünlük, kızgınlık olsa bile; en fazla bir-iki gün sürer…
“ İnsan sevdiğine küsemez, küsmemeli… ” der, bordo-mavililer…
Öğrenci harçlığından kısarak takımının peşinden gider…
Deplasmanlara gitmek isteyen çocuğuna hiçbir baba, anne kolay kolay “ gitme” demez… Baba ya da anne evladına engel olmaya çalışsa, çocuğunun “ Trabzonspor beni çağırıyor” diyeceğini tahmin eder…
Besmele ile açıldıktan sonra gün boyu Trabzonspor konuşulan dükkânların, işyerlerinin olduğu, gazetelerin son sayfadan okunmaya başlandığı şehirde yaşayan insanlar takımlarını yalnız bırakır mı?
Kulağına ezan okutulduktan birkaç ay sonra Trabzonspor marşıyla tanıştırılan bebelerin,
Çocuklarına, torunlarına bordo-mavi renk kazak ve yelek ören ninelerin,
Ameliyattan çıktığı gün kendine ilk geldiğinde yanındakilere ilk önce Trabzonspor maçını soranların çok olduğu bir camia Trabzonspor’u elbette yalnız bırakmaz…
Dünyanın her yerinde Trabzonsporlulara rastlarsınız… “ Bize her yer Trabzon” demeleri de bu yüzdendir…
Gurbette karşılaşan Trabzonsporluların mutluluğu yüzünden okunur, 40 yıllık dostmuş gibi birbirine doya doya sarılırlar, yeni tanışmış olsalar bile. Hele o renktaş farklı bir ilden ise; iltifatın kralına tabi tutulur, el üstünde tutulur…
Bazı Trabzonsporluların maçlara gitme hikâyesi de çok farklıdır… Hazır konu açılmışken yıllar evvel yaşanan bu hikâyeyi sizlerle paylaşmak istedik… Buyurun hep birlikte okuyalım…
***
Mutfakta bulaşık yıkayan anne, salonda gazete okuyan evin reisi babaya seslendi:
- Çocukların giymeye bir şeyleri kalmadı, hiç değilse ayakkabı alalım efendi.
-İdare etsinler, yaz geldi.
-Ama baba!
-Para yok oğlum. Bak havalar ısınmaya başladı. Biraz daha zaman geçsin ona göre alırız.
Bulunduğu yerden ok gibi fırlayan küçük Trabzonsporlu, babasının yanağına iki yandan öpücükler kondurur:
-Canın sağ olsun babacığım…
Aradan bir ay geçti.
-Hatun..!
-Efendim bey…
-Yarın arkadaşlarla Ankara’ya Trabzonspor maçına gitmeyi düşünüyoruz.
-Nee? Delirme! Çocuklara bir şey almaya sıra gelince paramız yok dersin. İstanbul’dan kalkıp, ta Ankaralara maça mı gideceksin?
-He ya… Trabzonspor dört haftadır kazanamıyor. Belki uğurlu gelirim. Böyle günler yanında olmak lazım takımın.
-Delilik seninki. Paran yok yemeye, bilmem neyle gidersin!..
Okşanmak isteyen kedi sessizliğinde babasının yanına yaklaşan çocuk:
-Nereye baba?
-Ankara’ya maça gitmek istiyorum ama… Sizin ayakkabı paranız yol masraflarına gidecek.
Çocuk ellerini babasının boynuna dolar:
-Helal be baba! Git… Git… Trabzonspor’a uğurlu gelirsin belki. Ben yalınayak gezmeye razıyım. Yeter ki Trabzonspor kazansın…
***
Kim olduğunu öğrenemediğimiz bir Trabzonsporlu, ailenin evine maçtan bir gün sonra kocaman bir koli gönderir. Kolide iki çift ayakkabı ve iki adet Trabzonspor forması vardı. Koliyi büyük bir heyecanla açan Trabzonsporlu aile, formaların birine iliştirilen kâğıdı okuduklarında şaşırırlar:
-Merhaba küçük Trabzonsporlu! Kardeşinle sana gönderdiğim hediyeyi lütfen kabul et. Koca yazı çorapla geçirmene gönlüm razı gelmedi. Beni merak ettiğini biliyorum “Ben Trabzonspor’um!” Yeniden görüşmek üzere, (şimdilik) hoşça kal kuzum…
***
Demem odur ki; Trabzonspor, kökü Trabzon’da, dalları dünyayı saran koca bir çınar ve de çok büyük bir ailedir… Her geçen gün daha da büyüyor… Avni Aker’de ortalama 10 bin civarında idi, bugün bu ortalama 28 bin…
Bordo-mavili takımın şampiyonluğa oynadığını düşünün bir de!