01.02.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:
ANKARA Milliyet
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, deprem vergileri ile ilgili sorulara, “O sordukları deprem vergileri 2003-2019 arasındaki toplamı cari fiyatlarla 66 milyar lira, 2019 fiyatlarıyla 147 milyar liradır. Bugüne kadar depremlerin ardından yapılan ve depreme hazırlık için yürütülen çalışmalarda harcanan kaynak ise, bu rakamların 5 katıdır” diye cevap verdi. Erdoğan, ABD ve İsrail’in açıkladığı tek taraflı ‘Ortadoğu Planı”na ilişkin, “Türkiye olarak, Filistin’i tümüyle yok eden ve Kudüs’ü tamamen gasp eden bu planı asla tanımıyor, kabul etmiyoruz” dedi. Erdoğan, İdlib’deki duruma ilişkin olarak da “Türkiye olarak, Suriye’nin, istikrarını ve güvenliğini istiyoruz. Bunun için de askeri güç kullanmak dâhil, ne gerekiyorsa yapmaktan çekinmeyeceğiz” ifadelerini kullandı.
AK Parti Genel Merkezi’nde partisinin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’na katılan Erdoğan, konuşmasında özetle şunları söyledi:
MİLLİ BÜTÇEDEN DE HARCADIK: (Elazığ depremi) Halen hastanelerimizde 7’si yoğun bakımda 48 kardeşimizin tedavisi sürüyor. Türkiye, tarihinin en hızlı ve etkili afete müdahale faaliyetini bu depremde yürütmüştür. CHP’nin Başkanı’nın yakın siyasi tarihten zerre kadar haberi yoktur, tarih cahilidir. Düzce, Kocaeli, Sakarya depreminde, Bolu’da neler olmuş bilmez. İktidar olduk deprem bölgelerindeki çalışmaları biz tamamladık. Biz Van depreminde eski parayla 20 katrilyon harcadık. Utanmadan soruyor: ‘Deprem için topladığınız paraları nereye harcadınız?’ Deprem için toplanan paralar yerine gittiği gibi, biz milli bütçeden çok ciddi harcamalar yaparak oraları ayağa kaldırdık. Nereye harcadınız diyor? Git yerinde gör. Bay Kemal, sen kiminle cirit attığının farkında değilsin. CHP’li belediyeler oraya gitmiş de, onların yaptıklarıyla sorunlar halledilmiş. Belediyelerin gittiyse hayırlı olsun. Benim zaten halkım onların çok çok fazlasını yaptı.
YATIRIMLAR DEVAM EDİYOR: Türkiye, 1999 depreminin ardından ortaya çıkan hasarları gidermek için 103 milyar liralık yatırım yapmıştır. Van, Kütahya, Bingöl, Afyon-Dinar depremlerinin ardından da vatandaşlarımıza, 38 bine yakın kalıcı konutu yapıp teslim ettik. Depreme dayanıksız binaların dönüşümü için kira yardımı, hibe, kamulaştırma, harç muafiyeti, bina inşaatı gibi işler için 61 milyar liraya yakın bir kaynak kullandık. Riskli alan olarak belirlenen yerlerde 60 milyar liralık bir kaynakla yatırımlarımız devam ediyor. O sordukları deprem vergileri 2003-2019 arasındaki toplamı cari fiyatlarla 66 milyar lira, 2019 fiyatlarıyla 147 milyar liradır. Bugüne kadar depremlerin ardından yapılan ve depreme hazırlık için yürütülen çalışmalarda harcanan kaynak ise, bu rakamların 5 katıdır. Elazığ ve Malatya’nın kırsalında tek katlı binalar yapacağız. Arkasından da merkezdeki binaların yapımına başlayacağız, zemin artı üç şeklinde. Çevre Bakanlığı’nın elinde 400 kadar konut var. Kabul eden vatandaşlarımızı bu konutlara kendi gönül rızasıyla taşımayı planlıyoruz.
‘İslam ülkelerinin tavrına bakınca halimize acıyorum’
Filistin topraklarında korsan şekilde kurdurulan İsrail, kan döke döke bugünkü sınırlarına ulaştı. İsrail’in gözü doymuyor. Bu planla işgal edilen Filistin topraklarının ilhakı amaçlanıyor. Filistin’i tümüyle yok eden ve Kudüs’ü tamamen gasp eden bu planı asla tanımıyoruz. Mescid-i Aksa’nın mahremiyetine uzanan elleri kırmak imanımızın gereğidir. Bugün Mescid-i Aksa’nın mahremiyetini korumazsak, yarın kem gözlerin Kabe’ye çevrilmesini engelleyemeyiz. İslam dünyasındaki ülkelerin şu atılan adımla ilgili tavırlarına baktığımızda halimize acıyorum. Başta Suudi Arabistan. Sesin çıkmıyor, sesin. Umman, Bahreyn aynı şekilde. Abu Dabi yönetimi bir de oraya katılıp alkış tutuyor. Yazıklar olsun. Başlarında kipa olanlar da alkış tutuyor onlar da.
REZİL BİN PLAN: Binlerce yıldır olduğu gibi bugün de dünya barışının anahtarı Kudüs’tür. Kudüs’ü tümüyle İsrail’in kanlı pençelerine terk etmek, tüm insanlığa yapılmış en büyük kötülük olacaktır. Zaten kendi kadim vatanlarında parya durumuna düşürülmüş olan Filistinli kardeşlerimizi, böyle rezil bir planı kabule zorlamanın da izahı yoktur. İsrail’i cesaretlendiren herkes, çıkacak vahim sonuçların sorumluluğuna ortaktır. Bu açıklamayı yapıyor Sayın Trump; yanında seçim kaybetmiş bir Netanyahu var. Basın mensupları içeri alınıyor. Türk medyası alınmıyor. Hani sizde basın özgürlüğü vardı? Aynı şeyi Türkiye’de biz Amerikan medyasına yapsak kıyameti koparırsınız.
HIRİSTİYANLAR DA SAHİP ÇIKMALI: Mahmud Abbas ve İsmail Haniye’yle konuları değerlendireceğiz. Hıristiyan dünyasının da buraya sahip çıkması lazım. İşin başını çeken Sayın Trump Hıristiyan değil mi? Bu olaylar karşısında Hıristiyan dünyasının herhalde eli bağlı kalmayacaktır. Dün beni ziyarete gelen hahambaşı ve heyetine de ‘Atmanız gereken adımlar var, sizlerden bunu bekliyorum’ dedim.
HAYDUT DEVLET: Bizim Musevilere karşı en küçük bir düşmanlığımız yoktur. 1967 sınırları temelinde; egemen, bağımsız ve bitişik bir Filistin’in komşusu olan İsrail’le de sorunumuz yoktur. Bizim karşı olduğumuz, İsrail yönetiminin sergilediği haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik, zulüm ve kıyımdır. Böyle bir haydut devlet, böyle bir terör devleti bizim gözümüzde hiçbir zaman muteber olamaz.
‘Yol ayrımına doğru gidiyoruz’
İdlib’deki vahşeti engellemek için Rusya ile imzaladığımız mutabakat, Esed rejimi ve Rusya tarafından, kanla ve acıyla adım adım delinmektedir. Ülkemizin, yeni bir göç dalgasına tahammülü yoktur. ‘Sizin orada ne işiniz var?’ diyorlar. Adana Mutabakatı’nı git öğren, oku niye ordayız anlarsın. İdlib’deki durumun süratle normale döndürülmemesi halinde, yeniden aynı yola başvurmaktan başka çaremiz kalmayacaktır. Bize verilen sözlerin yerine getirilmediği Barış Pınarı Harekâtı bölgesinde de aynı yol ayrımına doğru gidiyoruz. Hiç kimsenin Türkiye’yi, bölücü örgütün kıskacına sokmaya da, rejimin zulmüne rıza göstermeye zorlamaya hakkı yoktur. Gerekirse teröristlerin bulunduğu her yere bilfiil giderek, oyunu bozacağız. Türkiye olarak, Suriye’nin, istikrarını ve güvenliğini istiyoruz. Bunun için de, askeri güç kullanmak dâhil, ne gerekiyorsa yapmaktan çekinmeyeceğiz.
MEYDANI DARBECİLERE BIRAKMAYACAĞIZ: Türkiye, Libya’da ülkenin meşru hükümetinin yanındadır. Hafter gibi affedersiniz ücretli bir lejyonerle değil biz ilişkimizi BM Güvenlik Konseyi’nin tanıdığı Serrac ile yürütüyoruz. Ama maalesef birçok ülke, Hafter gibi ücretli, Abu Dabi yönetiminin memuru konumundaki bir lejyonerle yürütüyorlar. Darbeci general her seferinde masayı devirerek, gerçek yüzünü göstermiş, Moskova’dan kaçmış, Berlin’de otel odasında saklanmıştır... Libya konusunda hiç kimsenin Türkiye’ye söz söyleme hakkı yoktur. 15 Temmuz’da darbecilere karşı şanlı bir direniş sergileyen Türkiye, Libya’da da meydanı darbecilere bırakmayacaktır. İstikrar ve güven iklimi tesis edilene kadar Libya’da kalmaya devam edeceğiz.