12.12.2013 - 16:21 | Son Güncellenme:
Namık DURUKAN Ankara
Genel Başkan Kemal Burkay ve dört parti yöneticisinden oluşan HAK-PAR heyeti, geçen hafta içinde TBMM Başkanı Çiçek'i makamında ziyaret etti. Burkay ve arkadaşları, Çiçek’e, 14 ili kapsayan “”Özgürlük ve Barış Yürüyüşü” ne ilişkin bilgi verip, izlenimlerini aktaran HAK-PAR heyeti, çözüm süreci, Kürt ve Alevi sorunlarının çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesine yönelik öneri ve talepleri de içeren 6 sayfalık "Kürdistan mektubu" sundu.
"Kürtler bir çok devlet kurdu"
Kürt ve Kürdistan tarihine yönelik bilgilerin yer aldığı mektupta, Kürt sorununun çözümünün ancak federal bir bölge oluşturulması ile mümkün olacağı dile getirildi. Mektuptan bazı bölümler şöyle:
Sayın Başkan, açıktır ki, Kürt halkı Ortadoğu’nun kendine has bir geçmişe, dile-kültüre sahip kadim halklarından biridir. Geçmişte kendi coğrafyası üstünde, yani Kürdistan’da ve çevrede birçok devletler de kurmuştur. Antik dönemde Kürdistan coğrafyasında ortaya çıkmış ve dil-kültür olarak Kürtlerin ataları olan Hurriler, Urartular, Kasiler, Medler bir yana, İslami dönemde de Kürtlerin kurduğu bir dizi devlet var.
"Lozan antlaşmasıyla Kürtler bölündü"
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı devleti tarihe karışırken Anadolu ve Kürdistan da yeni bir dış işgale uğradı ve buna karşı asıl olarak Türk ve Kürt unsuruna dayanan bir direniş başladı. Kurtuluş Savaşı’nın lideri Mustafa Kemal, kurulacak yeni devletin sınırlarını, “Misak-ı Milli” çerçevesinde Türklerin ve Kürtlerin çoğunluğunu kapsayacak topraklar olarak niteledi. Yine, Mustafa Kemal’in başında bulunduğu Heyet-i Temsiliye ile İstanbul Hükümeti arasında yapılan 22 Ekim 1919 tarihli Amasya Protokolü ile Kürtlerin meşru haklarının tanınacağı benimsenip kendilerine iletilmesi kararlaştırıldı.
"Vaat edilen özerklik"
Ne var ki savaşın bitiminde Lozan Antlaşması’yla Kürdistan bir kez daha bölündü, Güney Parçası yeni kurulan Irak ve Suriye toprakları içinde kalırken, Kuzey parçası da Türkiye sınırları içinde kaldı ve Kürtlere vaat edilen özerklik gerçekleşmedi.
Son olarak 1980’li yıllardan bu yana 30 yıl süren bir çatışma dönemi yaşadık ve bu da 50 bin cana, Kürdistan’ın alt-üst olmasına, büyük kaynakların israfına yol açtı ve Türkiye’de demokratik yaşamın yerleşmesine engel oldu.
"Verilen haklar yetersiz"
Bu arada Kürt sorununun serbestçe tartışılması, Kürtçe yayınların serbest bırakılması, TRT’nin bir kanalının Kürtçe yayın yapması, bölgede bazı üniversitelerde Kürt dili bölümlerinin açılması gibi olumlu gelişmeler de yaşandı. Ne var ki bu olumlu değişim sınırlıdır ve sorunu çözebilmiş değildir. Çözüm için sorunun boyutlarına uygun kapsamlı ve cesur projeler gereklidir.
"Kürtler için federal yönetim"
Bize göre bu eşitlik temelinde bir çözümdür. Kürt halkının tüm temel hakları tanınmalıdır. Bunun biçimi federasyondur. Kürt halkı nüfusun çoğunluğunu oluşturduğu coğrafyada, yani Kürdistan’da federal bir yönetim biçimiyle kendi kendini yönetebilmelidir. Dünyanın başka yerlerinde de benzer sorunlar federal biçimde çözülmüştür. Dünyamızda Amerika, Rusya, Çin, Hindistan, Almanya gibi büyük devletler dahil, uygar ve demokratik ülkelerin çoğu federal biçimlerle yönetilmektedir. Sınırları içinde Kürdistan’ın bir parçasını barındıran komşumuz Irak da federaldir ve Irak Kürdistanı federe biçimde yönetilmektedir. Bu diğer parçalar için de olumlu bir örnektir.
"Kürtçe resmi dil olmalı"
Kürtçe de Türkçenin yanı sıra resmi dil olmalıdır. Pek çok ülkede (örneğin İsviçre’de, Belçika’da, İspanya’da, Kanada’da, Rusya’da, Hindistan’da, Güney Afrika’da, Irak’ta) birden fazla resmi dil bulunmaktadır. Anadilde eğitim hakkı ilkokuldan üniversiteye kadar tanınmalıdır.