09.05.2022 - 20:38 | Son Güncellenme:
İHA
Türkiye'nin bin yıllık tarihi boyunca çeşitli coğrafyalardan insanlara ev sahipliği yaptığını söyleyen Erdoğan şunları kaydetti: "Özellikle son 150 yılda Kafkasya’dan Balkanlar’a dört bir yanda başı dara düşen hayatı ve geleceği tehdit altına giren tüm kardeşlerimiz, yönünü Anadolu'ya çevirmiştir. Bu topraklarda yaşayanlar da canını ve onurunu kurtarmak için gelen hiç kimseyi el görmemiş, dışlamamış, ötekileştirmemiş, hele hele husumet asla beslememiştir. Hep birlikte vatanımızı ezanımızı, bayrağımızı, istiklalimizi ve istikbalimizi korumak, ülkemizi geliştirmek, devletimizi güçlendirmek, milletimizi kalkındırmak için çalıştık, çabaladık. Her durumda vatanımız uğrunda canımızı vermekten kaçınmadık, kol kola şehadete yürüdük. Koyun koyuna aynı mezarda yattık.
Sık sık dile getirdiğimiz gibi bizim devletimizin sınırları başkadır. Milletimizin gönül sınırları bambaşkadır. Devletimizin sınırları Doğu’dan Batıya, Edirne'den Kars’a kuzeyden Güneye, Sinop'tan Hatay’a uzanır. Milletimizin gönül sınırları ise merhale merhale Avrupa’dan Asya'nın en uçlarına Sibirya'dan Afrika derinliklerine okyanusu aşıp bir uçtan diğerine, Amerika’ya kadar uzanan genişliğe sahiptir. Bilhassa tarih ve medeniyet birlikteliğimizin olduğu coğrafyalardaki kardeşlerimizle gerçekten çok hasbi, çok yakın bağlarımızın olduğunu kimse inkar edemez. Resmi sınırlarımız kimi ile bir asrı aşkın süredir, kimiyle daha fazladır farklı da olsa hiçbir zaman bu kardeşlerimizle aramızdaki gönül bağını koparmadık. 1. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele’nin ardından yeni devletimiz Türkiye Cumhuriyetini kurduğumuzda gönül coğrafyamızın her yerinden milyonlarca insan Anadolu’ya geldi. Farklı kökenlere sahip kardeşlerimiz Anadolu’nun çeşitli yerlerinde kendilerine yeni bir hayat kurdular. Öyle ki, Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki nüfusumuzun neredeyse yarısı sınırlarımız dışından gelen insanlardan oluşuyordu. Cumhuriyet dönemi boyunca da Balkanlar’dan Kafkaslara kadar her yerde başı dara düşen kardeşlerimize kapılarımız açık oldu. Çeşitli tarihlerde eski Yugoslavya topraklarından Bulgaristan’dan Romanya’dan Doğu Türkistan’dan İran’dan Afganistan'da , Kosova’dan milyonlarca aile ülkemize sığındı."
“SURİYE'NİN KUZEYİNDE BRİKET EVLERİ YAPIYORUZ, İNŞALLAH BUNLARIN İNŞASI DEVAM EDİYOR”
Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarına tepki gösteren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bay Kemal ne diyor? Biz bunların hepsini tekrar Suriye’ye süreceğiz. Geldikleri yere göndereceğiz. Bunları yapamayacaksın. Bunları yapmaya hiç birinizin de gücü yetmez. Zira biz, ensar kültürüyle yetişmişiz. Biz muhacir kültürünün ne olduğunu çok iyi biliriz. Bu toraklarda verilen mücadelenin ne olduğunu gayet iyi biliriz. 3 milyon 700 bin Suriyeli bizim kardeşimizdir. Biz bu kardeşlerimize sahip çıktık, çıkıyoruz. Sahip çıkacağız Bay Kemal. Senin ortakların varsın PKK terör örgütünün mensupları olsun, sen onlarla beraber Ankara’dan İstanbul’a yine yürümeye devam et. Biz bu kardeşlerimizle ensar kültürü, muhacir kültürü içerisinde yolumuza devam edeceğiz. Asla taviz de vermeyeceğiz. Çünkü biz şuna inanıyoruz. Ancak inananlar kardeştir. Kardeşliğimizi koruyacağız. Körfez Savaşı başladığında Irak’tan ülkemize gelen 1 milyon kişinin tamamına yakını savaşın ardından evlerine geri döndü. Suriye’deki iç karışıklıkların ardından yaklaşık 4 milyon kişi ülkemize geldi. Suriye'nin kuzeyinde briket evleri yapıyoruz. İnşallah bunların inşası devam ediyor. Mümkün olduğunca fazla yapmaya da gayret edeceğiz. Çatışmaların halen devam ettiği, terör örgütlerinin saldırılarını sürdürdüğü, siyasi birliğin ve toprak bütünlüğünün henüz sağlanamadığı Suriye'nin istikrara kavuşması için her türlü gayreti gösteriyoruz. Bugüne kadar ülkemize gelen Suriyelilerden 500 bini sınırlarımıza bitişik bölgelerde güvenli hale getirdiğimiz bölgelere dönüş yaptı. Uluslararası yardım kuruluşlarının desteği ile 4 milyon kişinin de İdlib başta olmak üzere bulundukları yerde kalmalarını sağlıyoruz. Buna rağmen İdlib’teki gerilimin ve diğer bölgelerdeki güvensiz ortamın sürmesi ülkemizdeki Suriyeli sayısının belirgin şekilde azalmasının önüne geçti. Antalya’da 2015 yılında yapılan G20 zirvesine katılan liderlere Suriyeli sığınmacılar için bu ülkenin topraklarında süratle 1 milyon kişinin iskanını sağlayacak şehirler inşa edilmesi teklifinde bulunmuştuk. Maalesef, özellikle de Batı ülkeleri sığınmacıları kendi sınırlarından uzak tutmak için yaptıkları harcamanın çok azıyla hayata geçirilebilecek bu projeye gereken desteği vermediler" dedi.
“AMACIMIZ HALEN ÜLKEMİZDE YAŞAYAN 1 MİLYON SURİYELİNİN TÜM İNSANİ ŞARTLARA SAHİP BU ŞEHİRLERE GERİ DÖNÜŞÜNÜ TEMİN ETMEKTİR”
"Türkiye bu yükün büyük bir bölümünü hem kendi sınırları içinde hem de Suriye topraklarında üstlenmek durumunda kaldı" diyen Erdoğan, "Geçtiğimiz yıl, sivil toplum kuruluşlarının desteği ile Suriye topraklarında gerçekten çok zor şartlarda yaşayan insanlar için 100 bin briket ev yapma projesini başlattık. Bu proje kapsamında 57 bin briket evi tamamladık. 20 bini ile ilgili çalışmalar sürüyor. Kalan 23 bin evi de en kısa sürede yapacağız. Bu sayıyı daha da artırmamız mümkün olabilir. 2015 yılındaki asıl projemizi hayata geçirecek yeni bir adım daha atıyoruz. Uluslararası yardım kuruluşlarının finansmanı ile Suriye topraklarında 13 ayrı yerde okuluyla, hastanesiyle, sanayisi ile, tarımıyla gereken tüm altyapıya sahip 200 bin konut inşa edilmesini inşallah sağlıyoruz. Amacımız halen ülkemizde yaşayan 1 milyon Suriyelinin tüm insani şartlara sahip bu şehirlere geri dönüşünü temin etmektir. Kurumlarımızın yaptığı çalışmalar bu geri dönüş için 1 milyondan fazla sığınmacının gönüllü olduğunu göstermektedir. Böylece tüm dünyanın adeta sırtını döndüğü, görmezden geldiği, vicdanını kapattığı bir trajedinin çözümünde önemli bir merhaleyi daha Türkiye öncülüğünde tamamlamayı hedefliyoruz. Çalışmamalar ilerledikçe sürecin ayrıntılarıyla bilgiyi kamuoyuyla paylaşacağız. Rabbim kimseyi vatansız, yurtsuz, evsiz bırakmasın. Canıyla, malıyla, onuruyla sınamasın. Kimse ülkesini, evini, işini, ailesini, bağlarını, sebepsiz yere terk edip bir bilinmeze doğru yola çıkmaz. Böyle bir mecburiyetle karşı karşıya kalanlara biz kucağımızı açtık. Bizim insani, vicdani ve tarihi görevimizdir. Bu ahlaki vazifeyi hakkıyla yerine getirmiş olarak dünyanın karşısına huzuru kalple çıkıyoruz. Bilindiği gibi Suriye’deki çatışmalar rejimin sivillere yönelik vahşi saldırıları yanında Batı ülkelerinin muhalifleri, teşviki ve desteklemesiyle başladı. Bu destek sürdürülmüş olsaydı, ülke kısa bir süre içinde yeniden güvenli ve istikrarlı hale gelebilirdi. Ancak bir süre sonra Batı ülkeleri desteklerini Suriye halkı yerine bu ülkede üstlenmiş terör örgütlerine yönlendirdi. Tırlarca terör örgütüne silah, mühimmat, araç gereç gönderdiler. Bunları hep birlikte yaşadık, Suriye topraklarını kana ve ateşe boyayan bu strateji değişikliğinin ardından bölge, proje ürünü envaı çeşit terör örgütünün cirit attığı Türkiye için de ciddi tehditler içeren bir bataklık haline dönüştü. Fırat Kalkanı ile, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatları ile süren operasyon bütün bu operasyonlarımızın en başta gelen sebebi budur” dedi.
“TÜM YABANCILARIN OTURMA VE ÇALIŞMA DÜZENLERİNİ BELİRLİ KURALLARA BAĞLADIK KURALLARA UYMAYANLARI DA DERHAL GELDİKLERİ YERLERE GÖNDERİYORUZ”
“Suriye’de rejimin zulmüne karşı çıkmanın yanı sıra PKK’sından DEAŞ’ına kadar terör örgütleriyle en etkin mücadeleyi Türkiye yürütmüştür, yürütmektedir” diyen Erdoğan, şunları kaydetti: “Harekatlarımız sayesinde hem sınırlarımızı saldırılara karşı korunaklı hale getirdik hem de Suriye içinde insanların huzurla yaşayabilecekleri güvenli alanlar oluşturduk. Ülkemiz içindeki Suriyeli sığınmacılar ile, diğer statülerde yaşayan yabancıları da yakından takip ediyoruz. Hangi ülkeden gelirse gelsin, tüm yabancıların oturma ve çalışma düzenlerini belirli kurallara bağladık. Kurallara uymayanları da derhal geldikleri yerlere gönderiyoruz. Bu şekilde sınır dışı edilen Suriyeli sayısı 20 bini bulmuştur. Diğer ülke vatandaşlarından sınır dışı edilenlerin sayısı da 21 bin kişiyi geçmiştir. Afganistan başta olmak üzere istikrarsızlığın ve çatışmaların yaşandığı her yerde benzer tablolar ortaya çıkmaktadır. Yıllardır geri kalmışlığın, açlığın, sefaletin pençesinde bize yönelik bir insan akışı mevcuttur. Nitekim çeşitli yollarla sınırlarımıza giren ve ülkelerine geri gönderdiğimiz düzensiz göçmen sayısı 2016 yılından bugüne kadar 320 bini aşmıştır. Türkiye topraklarına yönelen düzensiz göçmenlerin önemli bir bölümünün hedefi buradan Avrupa’ya geçmektir. Ukrayna krizi öncesi, son 7 yılda AB ülkelerine ulaşan çoğu Suriye ve Irak kökenli sığınmacı sayısı 1 milyon olarak ifade ediliyordu. Özellikle savaşın başlamasıyla Ukrayna’dan komşu ülkelere ve oradan da bir kısmı Avrupa topraklarına geçen kişi sayısı 4 milyonu aştı. Ülkemize gelen Ukraynalı sayısı da 100 bine yaklaştı. Görüldüğü gibi sığınmacı sorunu sadece bize mahsus, bizim ülkemize mahsus değildir. Tüm dünyanın meselesidir. Bu akına en çok muhatap olan devlet olmamıza rağmen krizi insani duyarlılıklara halel getirmeden yönetmeyi başarabilen ender ülkelerin başında geliyoruz. Sığınmacı düşmanlığı üzerinden kendilerine siyasi pozisyon sağlamaya çalışanların önce bu gerçekleri görmeleri gerekiyor. Daha önemlisi bu politikanın en ön saflarında yer alanların dedelerinin de canlarını ve onurlarını kurtarmak için Anadolu topraklarına sığınanlar arasında yer aldığını asla unutmamaları şarttır. Dün onların dedelerini nasıl bağrımıza basmışsak, bugün de çaresizlik içinde bize sığınanlara aynı şekilde davranıyoruz. Bu aziz millete tek parti CHP’ sinin yaşattığı Boraltan Köprüsü faciasını bir daha biz tekrarlatmayacağız Mazlumları katillere teslim etmedik, etmeyeceğiz. Suriyelilere ve ya diğer ülkelerden gelen yabancılara, kendi vatandaşlarımızda farklı hiçbir imkan sağlanmamakta, ekstra hiçbir kaynak tahsis edilmemektedir. Fitnecilerin yalan, yanlış, çarpıtma üzerine kurulu, nefret kampanyaları hiçbir zaman vatandaşımızın kalbini bulandırmasın, kafasını karıştırmasın. Gönüllü dönüşler için gereken imkanları sağladıkça ülkemizdeki Suriyeli sayısının makul düzeylere gerileyeceğinden kimsenin şüphesi olmasın. Aynı yaklaşım diğer yerlerden ülkemize gelen yabancılar için de geçerlidir. Bu ülkeye katkı sağlayan , bu milletin inancına, diline, kültürüne, saygı duyarak topraklarımızda hayatını sürdüren hiç kimse ile sorunumuz, sıkıntımız yoktur. Olmayacaktır. Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri boyunca bin yıldır bu topraklarda birlikte yaşama kültürü hakimdir. Bu kadim kültür ülkemizde asla batıdaki gibi ırkçılık ve yabancı düşmanlığı hastalığının kök salmasına izin vermez. Türkiye'yi böyle bir çarpıklık üzerinden karıştırmak isteyenlerin kimin değirmenine su taşıdığı izaha gerek olmayacak kadar açıktır. Biz 2023 hedeflerimizden 2053 vizyonumuzdan asla şaşmadan yolumuza devam edeceğiz. Küresel ekonomideki, dalgalanmaların durulmasına paralel şekilde yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı konularını da ülkemizin gündeminden çıkartmaya devam edeceğiz."