15.04.2021 - 17:01 | Son Güncellenme:
AA
Alınan bilgiye göre, AYM Genel Kurulunca 31 Mart'ta eksiklik tespit edildiği gerekçesiyle iade edilmesine karar verilen iddianame, bugün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildi. İddianameyle birlikte, iadeye ilişkin kararın gerekçesi de başsavcılığa iletildi.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Anayasa Mahkemesinin belirlediği eksikleri tamamladıktan sonra iddianameyi tekrar Yüksek Mahkemeye gönderebilecek.
İddianamenin Yüksek Mahkeme'ye ulaşmasının ardından yeniden raportör görevlendirilecek ve AYM Genel Kurulu belirlenecek bir günde ilk incelemeyi yapacak.
Kararın gerekçesi yazıldı
İddianamenin iadesine ilişkin kararda, iddianamede eylemlerine yer verilerek, haklarında yasaklılık kararı verilmesi istenilen kişiler ile eylemlerine yer verilmekle birlikte haklarında yasaklılık kararı verilmesi istenilmeyen kişilerin kimliklerinin, kendilerine isnat edilen bazı eylemlerin, bu eylemlerin tarihlerinin, bu eylem tarihlerinde partideki görevlerinin açıkça belirtilmediği kaydedildi.
Kararda, iddianamede, "devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne" aykırı eylemlerde bulundukları ileri sürülen kişilerin eylemlerinin belirlenmesi bakımından eksiklikler bulunduğu ifade edilerek, "Haklarında siyasi yasak istenen kişilerin Anayasa'nın 69. maddesi kapsamında olduğu ileri sürülen eylemlerine iddianamede açıkça yer verilmeksizin, haklarında devam eden soruşturma ve kovuşturmalara atıfta bulunulması, söz konusu eylemlerin Anayasa Mahkemesince değerlendirilmesini imkansız kılmaktadır." tespitinde bulunuldu.
Yüksek Mahkemenin kararında, siyasi parti kapatılmasına ve kapatma davalarına ilişkin mevzuat hükümleri hatırlatılarak, buna göre iddianamede, şüphelinin kimliği, suçun işlendiği yer, tarih, zaman dilimi, şüphelinin tutuklu olup olmadığı, tutuklanmış ise gözaltına alma ve tutuklama tarihleri ile bunların sürelerinin belirtilmesi gibi konuların yer alması gerektiği vurgulandı.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca kapatma davası istemli hazırlanan iddianamede de partinin odak haline geldiği ileri sürülen eylemlerin neler olduğunun, bu eylemlerin partinin hangi organı ya da üyesince gerçekleştirildiğinin, eylemin yer, tarih ve zaman diliminin iddianamede açık bir şekilde belirtilerek ortaya konulması gerektiği kaydedildi.
Kararda, bu durumun aynı zamanda, haklarında yasaklılık kararı verilmesi istenen kişilerin tespiti ve eylemlerinin değerlendirilmesi bakımından da zorunlu olduğu ifade edildi.
Odak iddiasının temeline ilişkin değerlendirmeler
Kararda, iddianamenin incelenmesinden, partinin "Devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne" aykırı eylemlerin odağı haline geldiği iddiasının temelinin, partinin merkez teşkilatında görev alan üyeler, milletvekilleri ve belediye başkanları ile taşra teşkilatında yönetici olarak görev yapan üyelerin eylemlerinden oluştuğu belirtildi.
Kararda, söz konusu eylemlerin bir kısmına iddianamede yer verilirken büyük bir kısmına iddianamede açıkça yer verilmeksizin, sadece bu eylemleri konu alan soruşturma ve kovuşturmalara atıfta bulunulduğuna işaret edildi. Böylece cumhuriyet başsavcılıklarınca yürütülen soruşturmalara ve mahkemelerce görülmekte olan kamu davalarına ilişkin dosya numaralarına yer verilerek ilgililer hakkında hangi suçtan dolayı soruşturma veya kovuşturma yapıldığının belirtilmesi yoluna gidildiği aktarıldı. Karara şöyle devam edildi:
"Soruşturma ve kovuşturmalara ilişkin bu bilgilere listeler halinde iddianamede yer verilmesi, söz konusu soruşturma ve kovuşturmalara konu eylemlerin neler olduğunun belirlenmesini mümkün kılmadığı gibi bu eylemlerin mahkemece değerlendirilmesine de imkan tanımamaktadır. İddianamede, bu kişilerin Anayasa'nın 69. maddesi kapsamında olduğu ileri sürülen eylemlerinin somut olarak ne olduğu belirtilmeksizin ve eylemlerine ilişkin açıklama yapılmaksızın 800 üzerinde kamu davasına ve 5 binin üzerinde soruşturmaya konu suçtan bahsedilmiştir."
Belirtilen yöntemin, neredeyse iddianamede yer verilen tüm kişiler yönünden ve bu kişilerin eylemlerinin çoğunluğu yönünden kullanıldığına dikkat çekilen kararda, bu yöntemin uygulanmasının örnekleri olarak Selahattin Demirtaş, Pervin Buldan ve Ertuğrul Kürkçü'ye isnat edilen eylemler gösterildi.
Selahattin Demirtaş'ın, hakkında devam eden 3 ceza davasına konu eylemlerine ve kesinleşen bir mahkumiyet kararına konu eylemine iddianamede yer verildiği hatırlatılan kararda, iddianamede ayrıca bu kişi hakkında devam eden 14 davaya ve 221 soruşturmaya yalnızca mahkemelerin ve cumhuriyet başsavcılıklarının dosya esas numaralarına atıfta bulunulmak suretiyle liste halinde yer verildiği belirtildi.
Kararda, liste halinde yer verilen söz konusu soruşturma ve kovuşturmalara konu eylemlerin neler olduğu, nerede ve ne zaman gerçekleştirildiği yolunda herhangi bir bilgiye ve açıklamaya iddianamede yer verilmediği vurgulandı.
İddianamede yer alan 200'ün üzerindeki kişinin eylemlerinin tamamen bu yöntemle belirtildiği, eylemlere ilişkin başka bir bilgiye ve açıklamaya yer verilmediği ifade edilen kararda, iddianamenin 375-481 sayfaları arasında eylemlerine yer verilen 196 kişi yönünden de yalnızca soruşturma ve kovuşturma konusu suçların liste şeklinde ifade edildiği aktarıldı.
Kararda, şu tespitler yapıldı:
"Kullanılan bu yöntemin bir başka sonucu da söz konusu eylemler ile Partinin bu eylemlerin odağı haline gelmesi arasındaki ilişkinin ortaya konulamamasıdır. Bu durum ise Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 174. maddesinin '4' numaralı fıkrasında belirtilen, 'yüklenen suçu oluşturan olayların mevcut delillerle ilişkilendirilerek iddianamede açıklanma' zorunluluğunun yerine getirilmemesine ve bu anlamda iddianamede yer alması gereken bir unsurun eksikliğine yol açmaktadır."
Yüksek Mahkemenin kararında, iddianamede, ilgililere isnat edilen eylemlerin gerçekleşme tarihinde bu kişilerin parti bünyesindeki görevlerine açık bir şekilde yer verilmediği kaydedildi.
Kararda, yargılamanın sağlıklı yapılabilmesi için eylem tarihleri ya da dönemleri ile bu tarihlerde ilgililerin partideki görevlerinin İddianamede açık bir şekilde belirtilmesi gerektiğine işaret edildi.
Eylemlerine iddianamede yer verilen kişilerin partideki görevlerinin yanı sıra kimliklerinin de iddianamede açık bir şekilde belirtilmesi gerektiği vurgulanan kararda, eylemlerine yer verilen ve haklarında yasaklılık kararı verilmesi istenilen kişilerin açık kimlik bilgilerinin bulunmadığı aktarıldı.
Yüksek Mahkemenin kararında, iddianamenin "Sonuç ve Talep" başlığı altında yer verilen taleplerden, "Davalı partinin ödenecek hazine yardımlarından tamamen yoksun bırakılmasına ... ve Hazine yardımı ödenmiş ise aynı miktarın Hazineye iadesine" karar verilmesinin istendiği hatırlatıldı.
Başsavcılığın bu talebinin, tedbir niteliğinde bir talep mi yoksa esasa yönelik bir talep mi olduğunun anlaşılamadığı da ifade edilen kararda, "Bu talebe ilişkin herhangi bir gerekçeye iddianame içeriğinde yer verilmemesi, bu belirsizliğin sebebini oluşturmaktadır." denildi.
Kararda, iddianamede yer verilen, "...varsa Hazine yardımının banka hesabında blokesine" ve "Davalı partinin üye kayıtlarının durdurulmasına" karar verilmesi taleplerinin de tedbir niteliğinde talepler olduğunun anlaşıldığı ancak bu talepler yönünden de herhangi bir gerekçeye yer verilmediği belirtildi.
Değerlendirme ve sonuç
İddianamenin iadesine ilişkin kararın değerlendirme ve sonuç bölümünde, şu tespitlere yer verildi:
"Eylemlerine yer verilen kişilerin açık kimliklerine iddianamede yer verilmediği ve bu kişilere isnat edilen bazı eylemler yönünden bu eylemlerin, eylem tarihlerinin ve bu tarihlerde kişilerin partideki görevlerinin iddianamede açıkça belirtilmediği anlaşılmaktadır. Bu hususların iddia makamınca ortaya konulması zorunlu olup, bu konulardaki tespitin Anayasa Mahkemesine bırakılması mümkün değildir. Zira siyasi parti kapatma davalarında Anayasa Mahkemesinin görevi ilgililerin eylemlerini tespit etmek değil, ilgililere isnat olunan eylemlerin Anayasa’nın 69. maddesi kapsamında değerlendirmesini yapmaktır."
AYM'nin değerlendirmesini, HDP'nin "Devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı eylemlerin odağı olup olmadığı" çerçevesinde yapılacağının aktarıldığı kararda, belirtilen eksikliklerin bu değerlendirmenin yapılabilmesine imkan tanımadığı bildirildi.
Partinin eylemlerinin sağlıklı bir değerlendirme yapılabilmesinin, iddianamedeki eksikliğin giderilmesiyle mümkün olabileceği vurgulanan kararda, "Esasen, iddianamede belirtilen eylemler ile partinin bu eylemlerin odağı haline gelmesi arasındaki ilişkinin öncelikle iddia makamı tarafından ortaya konulması gerektiği izahtan varestedir." denildi.
Partililerin eylemleri sebebiyle HDP'nin terör eylemlerinin odağı haline geldiğinin kabulü için Anayasa'da aranan koşulların varlığını ortaya koyan delillerle ilişkilendirilmesinin gerekliliğine dikkati çeken kararda, partililerin eylemlerine iddianamede yer verilmesinin yeterli olmadığı, eylemler ile partinin bu eylemlerin "odağı haline gelmesi" arasındaki ilişkinin ortaya konulmasının gerekli olduğu kaydedildi.
Kararda, söz konusu ilişki kurulmadan partililer hakkındaki dava ve soruşturmalara atıfta bulunulmasının, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 170'inci maddesinde yer alan "İddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır." hükmüne aykırılık oluşturduğuna işaret edildi.
Kararın sonuç bölümünde, "Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı olduğu ileri sürülen, ancak soruşturma ve kovuşturma konusu olması dışında bir gerekçeye yer verilmeyen eylemler ile Partinin bu eylemlerin odağı haline gelmesi arasındaki ilişkinin kurulmadığı anlaşıldığından, Ceza Muhakemesi Kanununa aykırı olarak düzenlenen iddianamenin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına iadesi gerekir." denildi.