17.04.2018 - 23:21 | Son Güncellenme:
Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi;
AB Komisyonu tarafından hazırlanan 2018 Türkiye Ülke Raporu ve Genişleme Stratejisi Belgesi bugün (17 Nisan 2018) yayımlanmıştır.
Ne yazık ki AB Komisyonu, içinden geçmekte olduğumuz dönemin zorluklarını anlamak istemediğini bu raporda da göstermiştir. Defalarca tüm belgelerle anlatmamıza rağmen Komisyon objektif ve dengeli olamamıştır.
Türkiye başta PKK, DEAŞ ve FETÖ olmak üzere aynı anda birçok terör örgütüyle mücadele etmektedir. Raporda devletimize, parlamentomuza ve milletimize alçakça saldıran FETÖ tehdidine değinilmemesini vahim bir eksiklik olarak görmekteyiz.
Rapor’da, özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Türkiye’nin bu tehditler karşısında süratli ve orantılı tedbirleri almaya yönelik meşru hakkının yinelenmesine rağmen, belgenin birçok yerinde, malum çevrelerden alınan asılsız iddialar ve ithamlara da yer verildiği görülmektedir. Ülkemiz, herşeyden önce kendi vatandaşlarının demokratik hak ve özgürlüklerini korumak için aldığı OHAL tedbirleriyle ilgili olarak, Avrupa Birliği dahil olmak üzere ilgili tüm uluslararası ortaklarıyla şeffaflığa dayalı işbirliğini sürdürmekte, bu tedbirlerin mahiyetini, hangi güvenlik tehdidiyle ilgili olduğunu ve bunların yasal çerçevesini muhataplarına açıkça iletmektedir. Hal böyleyken, Rapor’da ülkemize yöneltilen birtakım genel nitelikli iddia, itham ve yorumların kabul edilmesi mümkün değildir.
Terör örgütlerine yönelik almış olduğumuz önlemler, esasen kendi ulusal güvenliğimizin yanısıra, AB ülkelerinin de güvenliğine yadsınamaz katkılar sağlamaktadır. Bu vesileyle, PKK/PYD/YPG’nin AB ülkelerinin kendi kamu düzenleri ve güvenliği için ciddi bir tehdit olduğunu bir kez daha hatırlatmakta yarar görüyoruz.
Öte yandan, AB’nin “Birlik dayanışması” kisvesi altında, egemenlik konularındaki ihtilaflarda kendisini yetkili bir hakemlik veya mahkeme olarak görerek hüküm vermeye kalkışması, fevkalade yanlış ve kabul edilemezdir.
Kardak kayalıkları, karasuları ve bunun üzerindeki hava sahası münhasıran Türkiye’nin egemenliğinde bulunmaktadır.
AB’nin üçüncü ülkelerle yaşadıkları anlaşmazlıklarda üye ülkelere “açık çek” olarak verdiği bu destek, mevcut ihtilafların iyi komşuluk ilişkileri ve uluslararası hukuk çerçevesinde çözümüne katkıda bulunmadığı gibi, AB’yi kendi değerleriyle ters düşürmüştür.
Rapor’da Kıbrıs meselesine yönelik olarak yer alan ifadeler, AB’nin Kıbrıs konusunda bilinen yanlış temelli görüşlerinin tekrarından öteye geçmemektedir. Bu ifadeler, müzakere sürecinin başarısızlığının temel sebebini oluşturan Kıbrıs Rum tutumunu yansıtmakta olup, Rum tarafının çözümsüzlük çabalarında AB üyeliğini istismarının yeni bir örneğini teşkil etmektedir. AB’nin sözkonusu tek yanlı ve çarpık anlayış üzerinde ısrarcı kalması, Doğu Akdeniz’e ilişkin stratejik değerlendirmeden yoksun olduğunu ve bölgeye ilişkin uzun vadeli bir vizyonu oluşturabilecek kapasiteye sahip olmadığını da ortaya koymaktadır.
Genişleme Stratejisi Belgesinde atıf yapılan Zeytin Dalı Harekatı, ülkemize yönelik terör tehdidini bertaraf etmek amacıyla meşru müdafaa hakkı temelinde yürütülen bir terörle mücadele harekatıdır. Bu harekat, terörle mücadelenin sivillere zarar vermeden nasıl yürütülebileceği konusunda emsal teşkil etmiştir. Terörizmle mücadelenin başarısı için AB dahil tüm uluslararası toplumun tutarlı bir tutum takınması ve terör örgütleri arasında ayrım yapılmasından imtina etmesi lazımdır.
AB’nin, Genişleme Strateji Belgesinde “Batı Balkanlar” ile Türkiye arasında resmi bir ayırım yapmış olmasını yadırgıyoruz. Aday ülkeler arasında bu tarz suni ayırımlar yaratılması adaylık sürecimizde maruz kaldığımız ayrımcılığın bir örneğidir.
Raporda da atıfta bulunulduğu üzere, AB’yle önemli alanlarda işbirliği ve diyalog mekanizmalarımız çalışmaya devam edecektir. Ancak bir kez daha vurgulamak isteriz ki, bu mekanizmalar AB’ye katılım sürecimizin yerine geçemez.
AB Komisyonu’nun Türkiye ile AB arasındaki vize serbestisi diyaloğu ve Gümrük Birliği’nin güncellenmesi konularındaki objektif ve yapıcı tutumunu not ediyoruz ve AB’nin diğer ilgili organlarını bu konuları sonuçlandırmaya yönelik olarak çalışmaya davet ediyoruz. Türkiye bu konularda üzerine düşeni yerine getirmiştir.
Türkiye’nin katılım sürecini suni ve siyasi blokajlarla engelleyen AB’nin Türkiye’nin AB’den uzaklaştığını iddia etmesi tutarsızlıktır.
Ezcümle, rapor Türkiye gerçeklerini anlamaktan ve bundan dolayı da amacına hizmet etmekten uzak düşmüş; bunun yanısıra malum üye ülkelerin haksız çıkarlarını, hukukun üstünlüğü gibi evrensel bir kavramdan önde tutarak AB’nin kendi değerlerini de hiçe saymıştır.
AB’nin yaklaşımındaki tüm olumsuzluklara rağmen, AB’ye üyelik, stratejik önceliğimiz olarak kalmaya devam etmektedir. Bu anlayışla, mutat olduğu üzere, Türkiye Ülke Raporu ve Genişleme Stratejisi başta AB Bakanlığımız olmak üzere ilgili kurumlarımızla eşgüdüm halinde değerlendirilecek, sözkonusu belgelerdeki yapıcı eleştiriler dikkate alınacak ve görüşlerimiz Komisyon’a iletilecektir.