17.09.2018 - 01:00 | Son Güncellenme:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İdlib’de sürecin böyle devam etmesi halinde bunun katlanılması ağır sonuçları olabileceğini belirterek “Buna fırsat vermeden, hem Rusya hem koalisyon güçleri ile bir çözüm bulmamız lazım” dedi. Erdoğan “İdlib’de durum iki üç gündür sakin. Yapılan girişimlerin bir neticesini aldık gibi görünüyor. Fakat hala biz tatmin olmuş değiliz” ifadelerini kullandı. “Lafta herkes Suriye’nin toprak bütünlüğünden söz ediyor. Ama uygulamaya baktığınız zaman, herkes parselasyonu yapmış. Bir ülkenin 22 üssü var, bir diğerinin 5 üssü var. Türkiye olarak bizim ise öyle bir derdimiz yok” diyen Erdoğan, şunları söyledi: “Parselasyon, şu, bu derdinde değiliz biz. Nihai düşüncemiz: Bir, anayasanın hazırlığı; ikincisi ise seçimlerin içeride ve dışarıda tüm Suriyelilerin katılımı ile yapılması. Bunun neticesinde orada kimler var ise gelin hep beraber Suriye’yi terk edelim. Bundan daha başka çıkış yolu olamaz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Azerbaycan dönüşü uçakta gazetecilere yaptığı açıklama şunları kaydetti:
PAZARTESİ SOÇİ ZİYARETİ: Kardeşim İlham Aliyev Bey ile baş başa görüşme yaptık. İkili ilişkileri ve bölgesel sorunları ele aldık. Yukarı Karabağ meselesini özellikle gündeme getirdim. Buradaki sürecin acımasız yanı, ABD-Rusya-Fransa’dan müteşekkil Minsk üçlüsünün adeta oyalama taktiği içinde olması. Duyarlı davranmıyorlar. Nitekim, 1992’den bu yana yani 26 yıldan beri süreç adeta sürüncemeye bırakılmış vaziyette. Pazartesi (bugün )Soçi ziyaretim var. Sayın Putin’e bu konuyu da açacağım. Sayın Putin ile ikili konularımızı özellikle Suriye meselesini ele alacağız. İdlib’deki son durumu bir kez daha değerlendireceğiz.
LİDERLER SEVİYESİNDE DEĞERLENDİRME: İstanbul’da malum dörtlü bir görüşme yapıldı; Türkiye Rusya, Fransa ve Almanya’dan temsilciler Suriye konusuyla ilgili bir ön hazırlık görüşmesi gerçekleştirdiler. Bilahare, konuyu liderler seviyesinde değerlendirmemiz gerekecek.
İDLİB’DE AĞIR SONUÇLAR OLABİLİR: İdlib’de bu süreç böyle devam ederse bunun katlanılması ağır sonuçları olabilir. Buna fırsat vermeden, hem Rusya hem koalisyon güçleri ile bir çözüm bulmamız lazım. Koalisyon güçleri içerisinde malum ABD farklı bir yerde duruyor. Almanya ve Fransa ile daha önce görüşmelerimiz oldu. Rusya ile zaten işin içindeyiz. Pazartesi (bugün) yapacağım görüşmede, ardından BM Genel Kurulu’nda, ayrıca Almanya’ya yapacağım ziyarette bu konuları ele alma fırsatımız olacak.
NETİCE ALDIK GİBİ: İdlib’de durum iki üç gündür sakin. Yapılan girişimlerin bir neticesini aldık gibi görünüyor. Fakat hala biz tatmin olmuş değiliz. İşin siyasi ve insani yükünü Türkiye çekiyor. 3.5 milyon mülteci bizim ülkemizde. İdlib’ten yine bir göç harekatı olursa insanların sığınacağı yer yine Türkiye gözüküyor.
PUTİN’İ DAHA OLUMLU GÖRDÜM: (Lavrov insani koridor açılmasından söz etti. Ortak bir operasyon söz konusu mu? Yoksa operasyonun önüne mi geçildi?) Bu konuları pazartesi (bugün), Soçi’de Putin’le ele alma imkanımız olacak... İdlib’de bizim 12 gözlem noktamız var, Rusya’nın 10 gözlem noktası var, İran’ın az sayıda var. Bu gözlem noktaları ile oradaki saf, temiz, masum insanları koruma gayreti içerisindeyiz. Şu anda rejimin acımasızlığını, oralarda nasıl terör estirdiğini herkes görüyor. Ortada bir terör devlet var. Estirilen teröre karşı nasıl tedbir alacağız? Koalisyon güçleri ne yapacak? Sayın Putin ile görüşeceğiz. Sayın Putin’in bundan sonraki yaklaşımı ne olacak? Tahran’daki görüşmede ben Sayın Putin’i daha olumlu gördüm. Temenni ederim ki olumlu yaklaşımlarını devam ettirirler. İdlib’de içeride muhaliflerin arasında bulunan terör gruplarına karşı hep birlikte adımları atalım. Ama bahane üreterek orayı bombalamak gibi bir adımın içinde de olmayalım.
GÜÇLENDİRMEYE DEVAM EDECEĞİZ: (Terör gruplarına ortak operasyondan söz edilmişti, teklifiniz olacak mı?) Bunları Tahran’da konuştuk; silahların bırakılması, ateşkes, herkes için geçerli olan bir şey. İdlib’deki gözlem noktalarımızı güçlendirdiğimiz doğrudur. Güçlendirmeye de devam edeceğiz. Zira biz gözlem noktalarını güçlendirmeyecek olursak, başkaları daha farklı yerlerde orada inisiyatif alıyorlar ve aldıkları bu inisiyatiflerle de oradaki masum, mağdur insanları zorda bırakıyorlar. Bu meselede en sıkıntılı olan ülke Türkiye’dir. Bizim dışımızda oraya sınırı olan yok çünkü. Buradan çıkacak insanların geleceği yer de Türkiye. O nedenle kusura bakmasınlar, biz de a’dan z’ye kendi tedbirlerimizi almak durumundayız.
ANAYASA VE SEÇİMLER: (İdlib meselesinin birden patlamasının nedeni nedir?) Tablo ortada. Lafta herkes Suriye’nin toprak bütünlüğünden söz ediyor. Ama uygulamaya baktığınız zaman, herkes parselasyonu yapmış. Bir ülkenin 22 üssü var, bir diğerinin 5 üssü var. Üsler kurulmuş. Türkiye olarak bizim ise öyle bir derdimiz yok. Parselasyon, şu, bu derdinde değiliz biz. Nihai düşüncemiz: Bir, anayasanın hazırlığı; ikincisi ise seçimlerin içeride ve dışarıda tüm Suriyelilerin katılımı ile yapılması. Bunun neticesinde orada kimler var ise gelin hep beraber Suriye’yi terk edelim. Bundan daha başka çıkış yolu olamaz. (ABD terk edecek mi?) Ne diyorum? Hep beraber. Bize diyorlar ki “Bizi buraya rejim çağırdı.” Biz de diyoruz ki “Sizi rejim çağırdıysa bizi de buraya Suriye halkı çağırdı.” Aramızdaki fark bu. Biz rejimi tanımıyoruz, Suriye devletini tanımıyoruz, onlar tanıyor. Biz Suriye halkını tanıyoruz. Onlar bizim kardeşlerimiz. Şu anda kimse orada İdlib’de ellerinde Rus bayrakları ile dolaşmıyor, ABD bayrakları ile dolaşmıyor, Alman ya da Fransız bayrakları ile dolaşmıyor. Türk bayrakları ile dolaşıyor. Bunun bir anlamı var. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı da değil, Suriye vatandaşı. Biz bu mağdur, mazlum insanları yalnız bırakamazdık, kaldı ki bunların birçoğu ile akrabalık ilişkimiz var, ilişkilerimiz bu kadar derin.
‘Katar Emiri uçağı hibe etti’
(Katar Emiri’nin hediye ettiği uçak) Sağırları incitmek istemem. Ama bahsettikleriniz, duymuyorlar ama uyduruyorlar. İşin aslı nasıl peki? Katar bu uçağı satıyordu, hatta rakam bildiğim kadarıyla 500 civarındaydı. O esnada biz de ilgilendik. Katar Emiri, bundan haberdar olunca uçağı Türkiye’ye hibe etti. “Ben Türkiye’den para almam, bunu Türkiye’ye hediye ediyorum, hibe ediyorum” dedi. O uçak benim şahsımın değil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nindir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne verilecek böyle bir uçak, CHP’yi niye rahatsız ediyor? Ya da onların TV kanallarını niye rahatsız eder? Bunları anlamak mümkün değil. Ben bunlara hukuki davalar açtım. Bunlar mahkeme mahkeme sürünecekler. Sözünü ettikleri uçak şu anda boyanıyor. İnşallah her şey bitikten sonra bir seyahati de onunla yaparız. Ama Türkiye Cumhuriyeti’nin uçağına bineceksiniz, benim uçağıma değil.
‘Biz Suriye halkının davetine icabet ettik’
(ABD’nin YPG’yi yerleştirme planı) Bizim tavrımız son derece net. Tavrımız ne ise böyle devam edecek. Niye geri adım atalım? Biz, iki ileri bir geri, böyle bir mantıkla hareket eden bir ülke değiliz. ABD’ye teklifimizi ta başta yaptık. Dedik ki “Rakka’da siz terör örgütleri ile birlikte adım atıyorsunuz. Eğer Rakka’dan terör örgütlerini, DEAŞ’ı boşaltacaksanız, gelin bunu beraber yapalım. Bak biz iki tugay görevlendiriyoruz. ÖSO’yu da yanımıza alıyoruz, siz bize sadece lojistik destek verin, hava desteği verin, biz burayı temizleyelim.” Bunu, bizzat Trump’a söyledim. Daha sonra heyetler arası görüşmede söyledim. Dediler ki “Biz YPG-PYD ile yapacağız.” Biz de “O sizin takdiriniz. Siz yolunuza biz yolumuza!” Akabinde adımımızı attık. Afrin ondan sonra başladı. Cerablus ile El Bab, ondan sonra başladı. Biz DEAŞ’tan orayı temizledik. Afrin’i malum o terör örgütlerinden temizledik. Bunun için kimseden izin almadık. Biz sadece Suriye halkının davetine icabet ettik. Şimdi de İdlib’de Rusya ile olumlu şekilde bunun ilk adımını Sayın Putin ile biz Hamburg’daki G-20 zirvesinde konuştuk. Şu ana kadar neyi konuştuysak harita üzerinde aynı istikamette yolumuza devam ettik. Biz oradan herhangi bir sapma yapmadık. Sözümüz ne ise o sözümüzde durduk.
ORTAK MÜCADELE: (Heyet Tahrir Şam (HTŞ) ile mücadelede Rusya ve İran’a bir strateji öneriyor musunuz?) Biz bunları Tahran zirvesinde konuştuk. Hangi terör örgütü olursa olsun bunlara karşı ortak mücadele yapalım. Bu ortak mücadelede bizim görevlendirdiğimiz arkadaşlarımız var. Her üç tarafın dışişleri bakanları, savunma bakanları, istihbarat teşkilatları çalışmaları birlikte yapıyorlar, yapacaklar. Nerede tıkanırsanız biz devreye gireceğiz. Soçi ziyareti de bunlardan bir tanesidir. Davet gelmiştir, biz de davete icabetle gidiyoruz, orada bazı şeyleri konuşacağız, değerlendireceğiz.
‘Zarrab’ın yanındaki avukatı’
(Reza Zarrab’ın New York’ta meşhur bir lokantada yemek yerken görüntülenmesini, ardından davayı yakından takip eden Amerikalı hukukçuların serbest kalmasının hukuken mümkün olmadığını söylemelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?) Demek ki o hukukçular bu işi iyi bilmiyor, çünkü görüntülendiği yanındaki bayan onun avukatı zaten. (Serbest olmasının mümkün olmaması) Tabii ki mümkün değil, mümkün olur mu? Bir taraftan öyle diyorlar, şu diyorlar, kelepçeli diyorlar ama demek ki orada bu kelepçelerin dışında başka kelepçeler de var.
‘Almanya da bizim gibi ciddiye alıyor’
(Almanya ziyaretinden beklentiler) Şansölye (Angela Merkel) ile iki kez bir araya geleceğiz: İlk gün bir öğle yemeği yiyeceğiz; ikinci gün sabah kahvaltısı var ve ucu açık. Almanya ile olan münasebetlerimizi, siyasi, askeri, ekonomik, ticari, her açıdan ele alacağız. Terörle mücadele konusu da ele alacağımız konulardan bir tanesi olacak. Ön hazırlıkları Almanya bir özel temsilcisini görevlendirdi, benim özel temsilcim İbrahim Kalın Bey’i Almanya’ya gönderdim. Orada görüşmeleri yaptılar. Almanya bizler gibi bu işi çok ciddiye almış vaziyette. Biz de çok ciddiye alıyoruz. Uzun bir aradan sonra Almanya ile böyle bir görüşme bundan sonraki süreci inşallah çok daha olumlu etkileyecektir. Ben ümitliyim. Gerek Almanya Cumhurbaşkanı, gerek Şansölye ile yaptığımız telefon görüşmelerinde de bu havayı gördüm. Hazine ve Maliye Bakanımız Berat Albayrak’ın da bir ön görüşmesi olacak. Bu çalışmalarla birlikte süreç içerisinde özellikle Almanya’daki FETÖ ve PKK faaliyetlerini de değerlendirme imkanımız olacak. Daha önce Schröder döneminde yaptığımız gibi bu ziyaretimizde de orada büyük Alman şirketleriyle bir araya geleceğiz. Türkiye’nin yatırımı olanlar veya Türkiye’de yeniden yatırım yapabilecek olanlarla görüşmelerimiz olacak. Diyanet İşleri Başkanlığımız Köln’de güzel bir camii inşa etti. Bu camiinin açılışını da inşallah bu seyahatte yapacağız.
‘Biz her zaman ittifaka hazırız’
(MHP ile yerel seçimde işbirliği) Daha yaptığımız hiçbir şey yok. Biz sadece gönlümüzden geçeni söylüyoruz. Biz her zaman bu tür ittifaka hazırız. Bu, belli yerlerde mi olur, bütünü ile mi olur, daha belli değil. Yerel seçimde özellikle adayların muhatabı ya da adayların durumu çok önemli. Şimdi böyle bir seçimde tabii ki cumhur ittifakından yana olduğumuzu hep söyledim, hâlâ da söylüyorum. Ama bunu yaparken geçirdiğimiz seçimleri de göz önüne almalıyız. Geçirdiğimiz tüm bu seçimleri masaya yatırmak, adımları ona göre atmak lazım.
‘KKTC’deki asker sayımız artacak’
(TSK’nın KKTC’de kalıcı ve kapsamlı bir deniz üssü kurmak istediği iddiası) Bizim KKTC’de üs diye bir sorunumuz yok. Niye? Bizim topraklarımızdan oraya ulaşmak, Doğu Akdeniz’e varmak dakikalarla konuşulacak bir şey. Ama Yunanistan’ın oraya öyle bir yakınlığı yok. Dolayısıyla bizim orada üs kurma ihtiyacımız yok. O işin sadece psikolojik boyutu var. Bu açıdan ihtiyaç duyacak olursak üs de kurabiliriz. Oradaki varlığımız önemli. Araç gereç konusunda da güçlü olmak durumundayız. Yok efendim neymiş, asker sayımızı azaltmalıymışız! Kusura bakmasınlar, biz orada asker sayımızı azaltmayacağız, artıracağız. Laf dinlemiyorlar. Dinleselerdi, Kofi Annan’la biz bu işi çözerdik. Annan Planı’nda biz her şeyi kabul ettik ama onlar sattı. Referandumda verdikleri söz neydi, ne yaptılar? Biz evet dedik, onlar hayır dedi. Onları tuttular AB’ye aldılar bizi dışarıda bıraktılar. Bundan sonra bizim için orada kendi ilan ettiğimiz reçete ne ise biz bu reçeteyi uygulamaya koyarız.
‘Atatürk’ün mal varlığı hazineye girer’
SİYASİ PARTİLER BANKA KURAMAZ: (CHP’nin bir TV kanalını satın aldığı iddiası) Bir TV kanalı açmış açmamış çok önemli değil. Partili birinin televizyonu da olabilir. Bunlar önemli değil. Ama daha önemli bir suç var. Siyasi partiler banka kurabilir mi? Hayır, kuramaz. Ama şu anda CHP, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü suistimal ederek, onun Cebi Hümayun’undan dediğim, İş Bankası hisselerinin yüzde 28’inin sahibi durumunda. Oradan para alamıyor ama yönetim kurulunda dört üyesi var. Bu dört üye ne iş yapar? Buna bir bakılması lazım. Ben diyorum, bir defa Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu tür bir varlığı herhangi bir siyasi partinin etiketi altına giremez. Girse girse hazineye girer. Öyle mi? Basın mensupları olarak siz de inceleyin bence bu konuyu. Vakıfbank’ta da Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün ciddi bir hissesi var. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün bu hissesini genel müdürlüğe aktarmak için gerekli talimatı verdik. Bir an önce oraya aktarılsın. Oradan gelecek gelir vakıf yatırımlarında kullanılsın. Zaten haram. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün haramla ne alakası olur? Olmaması lazım. Ya bunu vakıf katılıma veya genel müdürlüğe bunu vermesi lazım ki, Vakıflar Genel Müdürlüğü bütün eserlerinde bu harcamaları yapsın. Bu talimat verildi. Vakıflar Genel Müdürlüğü de bu imkanı en ideal şekilde kullanma fırsatını yakalamış olacak.