18.10.2019 - 14:44 | Son Güncellenme:
AA
Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Ofisi'nde yabancı basın mensuplarıyla bir araya gelen Erdoğan, konuşmasının ardından soruları yanıtladı.
Erdoğan, "120 saatlik bir ara verildiğini söylediniz. Bu sabah itibarıyla Suriye tarafından çatışma haberleri geldi, siz herhangi bir ihlal haberi aldınız mı? Bu çatışmaları nasıl yorumluyorsunuz?" sorusunu, "Bu sabah itibarıyla Milli Savunma Bakanımla da görüştüm. Şu anda her şey planlandığı gibi gidiyor. Herhangi bir sıkıntı söz konusu değil dediler. Şimdilik böyle bir şey söz konusu değil. Zaten olsa bunlar bana anında iletilir." diye yanıtladı.
"ABD'nin YPG'yi çekilmeye ikna edeceğini söylediniz 120 saat içerisinde. Acaba 440 kilometre boyunca mı, yoksa belli alanlarda mı geri çekilecekler? Kobane'den de (Ayn-El Arab) Kamışlı'dan da mı çıkacaklar? Buralarda ne olacak? YPG'yi buradan çıkmaya ikna edemezlerse, kalmak isterlerse ne olacak?" sorusu üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bizim görüşmemiz çok mevzi, lokal bir yer için değil. Bu görüşmemiz Ayn-El Arab'dan Irak sınıra kadar olan bölüm. Yani 440 kilometre, derinlik olarak da 32 kilometrelik bir bölge. Halbuki burada bildiğiniz gibi, aynı zamanda, örneğin Kamışlı'da, Rusya ve bunun yanında da rejimin askerleri de var. Biz onların da bu terör örgütlerinden rahatsız olduklarını biliyoruz. Buralar müşterek çalışmayla -ki salı günü Sayın Putin ile yapacağımız görüşmede de ayrıca bunları konuşacağız- çok kısa bir zamanda da bu terör örgütlerinden buralar temizlenecektir. İnancımız budur. Onun için de şu an itibariyle, bizim askerimiz ve Suriye Milli Ordusu ne yapmıyor, araziyi terk etmiyor."
"SÜREÇ DEVAM EDİYOR"
"SDF Komutanı Mazlum, Kürt televizyonculara demiş ki: 'SDF ateşkesi kabul eder.' Sadece Tel Abyad ve Resulayn arasındaki bir alandan bahsediyorsak 120 kilometre. Halbuki siz 440 kilometreden bahsediyorsunuz? Bu görüşlerinde ısrarcı olurlarsa ne olacak? 120 saat sonra çatışma yeniden mi başlayacak? Onlar sadece bu alanda geçerli olacağına inanıyorlarsa ve böyle davranırlarsa?" sorusuna Erdoğan, "Bizim görüşmelerimiz 32 kilometre derinlik ve 440 kilometre uzunluğu kapsıyor. Güvenli bölge dediğimiz budur. Güvenli bölge dediğimiz, ifade ettiğiniz şekilde Ayn-El Arab ile Tel Abyad arası değildir. Şu anda Tel Abyad ile Resulayn arası temizlenmiş durumda. Bu bitmiş değil. Süreç devam ediyor şu anda. Bundan sonra da kararlı şekilde devam edecek." diye yanıt verdi.
"BÖLGEYİ HUZUR BÖLGESİ HALİNE GETİRMENİN HESABI İÇERİSİNDEYİZ"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu:
"Ayn-El Arab bir Kürt toprağı değil burası Araplara aitti, ismiyle müsemma. Fakat daha sonra teröristler Arapları, Arap nüfusu çıkardılar. Hatırlayın Obama döneminde de burada Kürtler bizim topraklarımıza geldiler ki bu rakam da 350 bin civarında. Şu anda bizde yerleşik konumdalar. Ayn-El Arab ile Tel Abyad arasında, burada sıkıntılı bir durum söz konusu. Tel Abyad ile Resulayn arası ise şu anda bu bölge kontrolümüzde. Fakat Resulayn ile aynı şekilde Irak sınırı, burada da yine mücadele devam ediyor. Kamışlı'da Rus askerleri var. Aynı zamanda rejimin askerleri değişik yerlerde var. Salı günü yapacağımız görüşmeler neticesinde Sayın Putin ile de bunları neticeye kavuşturacağımıza inanıyorum. Ve böylece ABD, Rusya, rejim ve bunun dışında belki koalisyon güçlerinin de dahliyle burada neticeye varır ve böylece bölgeyi huzur bölgesi haline getirmenin hesabı içerisindeyiz. Zira ayın sonunda Cenevre'ye çok daha hazırlıklı gidelim istiyoruz."
"Siz ABD'nin bütün gücünü çekmesini ister misin Suriye'den? Kobane (Ay-El Arab) dahil diğer tüm bölgelerden çekildiler mi? Sizin kuvvetleriniz için zorluk yarattı mı bu?" sorusuna Erdoğan, şu karşılığı verdi:
"Şu anda tabii daha henüz terör örgütleri çıkmış değil. 120 saati bunun için belirledik. Fakat çıktıktan sonra bizim yine burada ABD'nin güçleriyle birlikte yapacağımız çok şeyler olduğuna inanıyorum. Başta zaten metinde de olduğu gibi... İkinci maddede Türkiye ve ABD, Kuzey Doğu Suriye başta olmak üzere sahadaki gelişmelerin ortak çıkarlar temelinde daha yakın eşgüdüm gerektirdiğini kabul ettiler. Bu bizim müşterek çalışmamızın bir ifadesidir. Türkiye ve Amerika 'Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için' anlayışıyla NATO toprakları ve haklarını tüm tehditlere karşı koruma taahhütlerini muhafaza eder. Bir diğer adım daha var; bunlar bizim müşterek düşündüklerimiz, yapacaklarımız. Her iki ülke insan hayatı, insan hakları ve dini ve etnik toplumların korunmasına yönelik taahhütleri de yineler. Türkiye ve ABD, Suriye'nin kuzeydoğusu'nda DEAŞ'la mücadele faaliyetlerinin devamında kararlıdır. Önceden DEAŞ kontrolünde olan alanlarda yaşayıp yerinden edilen şahıslarla alıkoyma merkezleri hususlarında uygun şekilde gerçekleştirilecek eş güdümü de içerir. Bir başka birlikteliğimiz Türkiye ve ABD terörle mücadele harekatlarının yalnızca terör unsurları ile bu unsurlara ait barınak, sığınak, mevzi, silah, araç ve gereci hedef alması gerektiği üzerine mutabık kalır. Her iki ülke Suriye'nin siyasi birliği ile toprak bütünlüğüne ve Suriye İtilafının BM Güvenlik Konseyi'nin 2254 kararına uygun şekilde sonlandırmayı hedefleyen, BM öncülüğündeki siyasi sürece bağımlılıklarını yineler. Burada önemli bir madde daha var 10. madde. Güvenli bölge evvelemirde TSK kontrolünde olacak. Her iki taraf güvenli bölgenin uygulanmasında eş güdümü artıracaktır. Eş güdümle bu çalışmayı devam ettireceğiz."
Recep Tayyip Erdoğan, 120 saat içinde söz konusu bölgenin terör örgütlerinden temizlenmesinden bahsedildiğine işaret ederek, "Zaten dün akşamdan itibaren de tamamıyla bu terör örgütlerinin lider kadrolarıyla anında hemen iletişimi kurdular. Temenni ediyorum ki 120 saat içerisinde bu işi tamamlamış olalım." dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Biz, şu anda bu anlaşmayı rejimle yapmadık. Biz, bu anlaşmayı ABD ile yaptık. ABD bize ne söz verdi? '120 saat burada size karşı herhangi bir şey olmayacak. Sizden de örgüte karşı herhangi bir şey yapılmamasını özellikle rica ediyoruz.' denildi. Biz de şu anda bu prensibimize uyuyoruz. Rejim eğer böyle bir yanlış yaparsa, rejim bizden cevabını alır." dedi.
Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Ofisi'nde yabancı medya temsilcileriyle bir araya gelerek, sorularını yanıtladı.
Bir gazetecinin "SDG'nin komutanı verdiği röportajda, 'ABD Başkanı Trump, Suriye hükümetine yaklaşmamız konusunu anlayışla karşıladığını, desteklediğini iletti.' dedi. Bu konuyu görüştünüz mü ABD'den gelen heyetle? Bu konudaki yorumunuz nedir?" sorularına Erdoğan, şu karşılığı verdi:
"Siz herhalde hala Tayyip Erdoğan'ı tanımadınız. Tanımış olsanız, bu soruyu bana sormazsınız. Ben bir terörist başının ne söylediğiyle ilgilenmem. Ben, millet ne söyler ona bakarım. Suriye'de de Suriye halkı ne söyler, ona bakarım. O adam bir terörist başı. Dolayısıyla 'Terörist başı Sayın Trump'la şöyle görüşmüş, böyle görüşmüş...' Bu anlaşma bir terör örgütüyle değil. Kiminle bu anlaşma? Amerika ile. Bizim farkımız burası. Hep ne dediler? Terör örgütüyle alakalı olarak birbirine karıştırdılar. 'Siz Kürtlere şöyle yapıyorsunuz? Siz Kürtlere böyle yapıyorsunuz?' Hayır, biz terör örgütüyle mücadele veriyoruz. Kelimeleri biz çok seçeriz. Biz 'Terör örgütüyle savaşıyoruz.' da demedik, 'Mücadele veriyoruz.' dedik. Niye? Savaş kavramı o kadar ucuz kavram değil. Savaş kavramı devletler arasında söz konusudur. Terör örgütüyle mücadele verirsiniz. Bu noktada da ben bir terör örgütünün kaçkınını kalkıp da karşıma alıp onunla konuşmam, muhatap da almam. Devlet olursa konuşuruz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "NATO müttefiklerinizden operasyonu kınayanlar da var. Suriye rejimiyle görüşmeler yapan müttefiklerinizin gelişmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine, Türkiye'nin bir NATO ortağı olarak temel ilkeler üzerinde konuştuğunu belirterek, "Eğer NATO üyesi ülkeler temel ilkelerden sapıyorsa, bu Türkiye'nin de temel ilkelerden sapması anlamına gelmez. NATO'nun 5. maddesi vardır. Herhangi bir NATO üyesi saldırıya uğrarsa, tüm NATO ülkeleri üye ortaklarının yanında yer alır. 'Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz.' anlayışı aslında NATO'nun bir prensibidir. Bazı NATO ülkeleri bu yanlışı yapıyor. Onlar bu yanlışı yapıyor diye Türkiye de bu yanlışı yapmak durumunda değildir." diye konuştu.
Erdoğan, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in dürüst hareket etmesini takdirle karşıladığını ifade ederek, "Maalesef terör örgütlerinin karşısında yer alan ülkeleri de şiddetle kınıyorum. Biz o zaman uluslararası terörle mücadele konusundaki toplantıları niye yapıyoruz? Birbirimizi aldatmanın anlamı var mı? Böyle terörle mücadele edilmez. Terörle mücadelede haysiyetli duruş, dik duruş gerekir. 'Terörle mücadele' diyeceksin, silahları göndereceksin. Şu anda koalisyon güçlerinin hepsinin terör örgütünün elinde silahları var. Bunları biz nereye koyacağız? Almanya'nın da İngiltere'nin de Fransa'nın da var. Hem terörle mücadele hem teröristlere silah desteği... Böyle bir şey olamaz." değerlendirmesinde bulundu.
Aralık ayında NATO Zirvesi'nde tüm üyelere düşüncelerini ifade edeceğini aktaran Erdoğan, "Anlatırım, ama tek üye olarak nereye kadar benim tesirim olur ayrı. İnandığım doğruyu sonuna kadar inatla savunurum." dedi.
"REJİMİN BÖYLE BİR YANLIŞIN İÇERİSİNE GİRECEĞİNİ TAHMİN ETMİYORUM"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Esad rejimiyle müzakere"ye ilişkin bir soruya, "O ayrı bir konu. Bu tür şeyleri, bazılarını lütfen bize bırakın onları da biz yürütelim." karşılığını verdi.
"Rejim güçleriyle çatışma bekliyor musunuz?" şeklindeki bir soru üzerine Erdoğan, "Biz, şu anda bu anlaşmayı rejimle yapmadık. Biz, bu anlaşmayı ABD ile yaptık. ABD bize ne söz verdi? '120 saat burada size karşı herhangi bir şey olmayacak. Sizden de örgüte karşı herhangi bir şey yapılmamasını özellikle rica ediyoruz.' denildi. Biz de şu anda bu prensibimize uyuyoruz. Rejim eğer böyle bir yanlış yaparsa, rejim bizden cevabını alır. Salı günü niçin Soçi'ye gidiyorum? Soçi'de de bunları konuşacağız. Rejimin böyle bir yanlışın içerisine gireceğini tahmin etmiyorum. Eğer böyle bir yanlışın içerisine girerse, onlar da cevabını alır bunu bilmeleri lazım. Zaten de biliyorlar." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Demokratik Güçleri ile Suriye Milli Ordusu'nun farklı olduğuna değinerek, şunları söyledi:
"Suriye Milli Ordusu'nun hassasiyetleri var. İsmi üzerinde, milliliğini hassasiyetle koruyor. Ama Suriye Demokratik Güçleri, PYD ve YPG'nin üzerine giydirilmiş bir deli gömleğidir, sadece bir aldatmacadır. Orada her şey var. Burada dikkatli olmamız gerekiyor. Dolayısıyla pek öyle milliliği olan bir şey değil. Oraya getirilmiş olan 'Suriye Demokratik' ifadesi sadece işi kamufle etmedir. Kamufle etmeye de biz gelmeyiz, çünkü hepsini çok iyi tanıyoruz. YPG, DEAŞ'ın kaldığı bazı açık hava cezaevi türü yerleri yakarak, yıkarak oralardan DEAŞ'lıları serbest bıraktı. Ama DEAŞ'lıların buralardan serbest bırakılmasının şu anda hala Batı medyasında yeri yok. Kimler var bunların içinde? 150 kadar maalesef Türk var. Bunun dışında da 500 civarında değişik ülkelerden Fransa, Hollanda, Almanya, buralardan terör örgütünün içinde olanlar var. Bu ülkeler bu terör örgütünün içinde olan DEAŞ'lıları ülkelerine kabul edecekler mi? Dün İçişleri Bakanıma da söyledim, 'Bu ülkelerde muhataplarınla görüş, bu DEAŞ'lıları biz kendilerine verelim, buyursun alsınlar. Nasıl yargılarlarsa yargılasınlar.' Bu 150 Türk DEAŞ'lıyı biz yargılayacağız. Onlar da onları yargılasın."
Bir soru üzerine Erdoğan, "Arap olup da bunlardan kopanlar var. Biz Arapların hepsini aynı şeyin içine koymayız. Örneğin bir Arap Ligi'ni ben nasıl olur da hepsini bu noktada günah keçisi olarak ilan ederim. Buradaki bütün sıkıntı Arap Ligi'ne mensup ülkelerin halkında değil, sıkıntı o ülkeleri yönetenlerin kendilerinde. Bunu birbirinden ayırt etmemiz lazım. Daha dün 6 yıl önce Suriye'yi Arap Ligi'nden çıkaranlar, şimdi Suriye'yi Arap Ligi'ne almayı teklif ediyorlar. Bunu neyle izah edeceğiz? Ne oldu? Dün öyle bugün böyle. Şu anda biz 3 milyon 650 bir Arap'ı, ülkemizde misafir ediyoruz. Sorun: Bunlar barındırıyorlar, yediriyorlar, giydiriyorlar, okutuyorlar ne kadar parasal destek verdiniz? Hiçbir şey yok. Söyledikleri ne? 'Lübnan'a yardım ettik, şuraya yardım ettik, buraya yardım ettik.' Türkiye'ye gelince yok." diye konuştu.
"Mülteciler tarihine geri dönüşün hikayesi olarak girecek"
Erdoğan, güvenli bölgenin finansmanı konusunda uluslararası donörler toplantısı yapılmasını belirterek, "Uluslararası donörler toplantısında plan ve projeleri ele alıp, tüm uluslararası camiaya anlatalım istiyoruz. Biz de plan, proje hazır. Bunları BM Genel Kurulunda görüştüğüm 20'ye yakın lidere takdim ettim." dedi.
Soçi'de salı günü yapılacak toplantının önem arz ettiğini vurgulayan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Toplantıyla da bizler güvenli bölgede ne yapacağımızı konuşacağız. Bizim bu güvenli bölgede yerleşik kalma gibi bir derdimiz yok. Burayı sadece bölücü terör örgütlerinden temizleyip, istiyoruz ki bizdeki bütün mültecilerden hiç olmazsa 1 milyon kişiyi, kendi topraklarına evlerine yerleştirelim. Bu projede bunlar var. Hatta buna Rakka, Deyrizor, o bölgeler de ilave edilirse, bu alan 2 milyon insanı da kapsar. Bu neyi getirecek? Bu insanlar koptukları, kaçtıkları topraklarına yeniden kavuşacak. Bu inanıyorum ki mülteciler tarihine de bütün bu acılardan sonra topraklarına bir geri dönüşün hikayesi olarak girecek."
"Rejiminin bulunduğu yerlere de Suriyeli mülteciler yerleştirilecek mi?" sorusu üzerine Erdoğan, "Biz burada yapacağımız anlaşmalar neticesinde, hele hele Kamışlı bölgesi civarı Rusya'nın da bulunduğu bir bölge. Bu mutabakatta yapacağımız görüşmelerde uluslararası donörler toplantısına, onların da katkısı neticesinde işimiz daha da kolaylaşacaktır." diye konuştu.
Suriyeli vatandaşların Türkiye'ye rejimden kaçıp geldiklerini söyleyen bir gazeteciye Erdoğan, "Rejimden kaçmadılar, rejimden korktular. Çünkü o varil bombaları bu insanların üzerine yağdı. Bu bombaların yağması neticesinde hala herhalde ölümü bekleyecek halleri yoktu. Kendimizi onların yerine koyalım. Böyle bir durum olsa acaba biz ne yapardık? Suriye 3 milyon 650 bin insanı mı öldürecek? O dünyaya savaş açmaktır. Harp ilan etmektir. İlk önce karşılarında bizi bulurlar. Bizler bu insanlara kapımızı açtık, sahiplendik. Bundan sonraki süreçte biz ABD ile Rusya ile diğer koalisyon güçleriyle görüşmelerimizi yapacağız, adımlarımızı da ona göre atacağız." karşılığını verdi.
"Terör örgütleri bu sınırların dışına çıktığından itibaren harekatı durduracağımızı ilan ettik"
Erdoğan, "5. günün sonunda Türkiye çıkıldığına ikna olursa, harekat sona erer diyebilir miyiz?" sorusu üzerine şunları söyledi:
"Bunu ben baştan beri arkadaşlara söylüyorum zaten. Şu anda hallolduğu andan itibaren, terör örgütleri bu sınırların dışına çıktığından itibaren harekatı durduracağımızı dün akşam ki görüşmede de ilan ettik. Basın açıklaması yapan Dışişleri Bakanım da ilan etti. Dolayasıyla bizim bütün probleminiz 120 saattir. Bu iş hallolmuş olursa biz işimizi bitiririz, ama bizim oradan çekilmemiz değil, harekatı durdurmamız anlamında. Güvenliği temin edeceğiz. Güvenlik temin edilmeden çekilmek söz konusu olamaz. Biz bunu ABD ile Rusya ile rejimle tüm bunların hepsi görüşülecek. Soçi mutabakatı olan İran'la görüşmek suretiyle bu adımlarımızı atmış olacağız. Ay sonundaki Cenevre o da önem arz ediyor."
Oradaki halkın ve Türkiye'deki 3 milyon 650 bin Suriyeli'nin kararlarının önemini vurgulayan Erdoğan, "Bizim görüşmeleri sürdürdüğümüz müttefiklerimizin kanaatleri çok çok önemli. Biz orada kalmak niyetinde değiliz. Böyle bir şey söz konusu değildir. Cerablus'ta bir çalışma yapıyoruz. Cerablus halkına sorun 'Burada ne kadar Türk var?' Biz Cerablus'a 10 binlerce insanla girmedik. Biz sadece Cerablus'un şu anda alt yapısı, yönetimi bunlarla ilgileniyoruz. El Bab'a, Afrin'e sorun. Ne kadar Türk var burada? Biz, alt yapı, okul, hastane bunlarla uğraşıyoruz Yaptığımız iş bu. Hizmet bizden efendilik onlardan." ifadelerini kullandı.
"Güvenli bölgenin lojistiğini temin etmek durumundayız"
Erdoğan, "Siz ve ABD güvenli bölgenin nasıl olacağı konusunda aynı anlayışa sahip misiniz? Farklı ölçeklerde güvenli belgeden bahsedildi. O alandan YPG'yi temizleyebilecekler mi?" sorusunu ise şöyle cevapladı:
"444 kilometreyi hep andık, hep söyledik. Sayın Trump'ın ifadesiyle 20 mil 32 kilometre yapıyor. Bu alan güvenli bölgedir. Bu güvenli bölgede müşterek çalışmayı teklif ediyoruz, arzu ediyoruz. Ortaklarımız bu konuda ne derler? Başta bunları konuştuk. 20 mili ifade eden Trump'ın kendisi olmuştur. Daha sonra en batından en doğuya bunu teklif eden de biz olduk. Olumsuz bir cevap gelmiş değil. Eğer burayı biz halleder temizlersek, o zaman bu 1 milyon insan güvenli bölgeye yerleştirilebilir. Güvenli bölgenin lojistiğini başta ABD olmak üzere temin etmek durumundayız. Hatta hatta Fırat'ın batısında da Rusya'nın başı çekmesi gerekir ki bölgenin tamamında huzuru sağlayalım. İdlib'te huzur var mı? hala yok. Orada da sıkıntılar var. Soçi mutabakatıyla da İdlib'in sıkıntısını gidermeye çalışıyoruz. Bu konudaki görüşmelerimizi 13 Kasım ziyaretimizde ikili görüşmelerde bunları enine boyuna ele alma imkanımız olacak. Şu andaki ABD'li muhataplarıyla görüşmelerini bu noktada kararlılıkla devam ettirecekler. Temenni ediyorum ki dün akşam ki başarılı çalışmayı aynen devam ettiririz. Tabii Sayın Trump'ın bu olumlu yaklaşımına çerçevesindekilerin de olumlu cevap vermesi işimizi kolaylaştıracaktır."
"Güvenli bölgedeki devriye Türk ordusu tarafından mı sağlanacak?" sorusuna Erdoğan, "Güvenli bölgede özellikle ABD ile beraber. Ama birinci derecede biz bunu üstlenmeye hazırız." karşılığını verdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye Milli Ordusu'na yönelik iddiaları da şöyle değerlendirdi:
"Bırakın geleneksel ordu tipini her ülkenin kendi milli ordusu içerisinde buna benzer birçok suistimalleri yapanlar var. ABD'de polis icabında bir ABD'li vatandaşı döverek, kurşun sıkarak öldürüyor. sonra da serbest bırakılıyor. Bunların hepsinin bizde belgeleri var. Bunları konuşmuyoruz. Ama Suriye'de şimdi milli ordunun bu tür yanlışı yapanlar var. Arkadaşlar benim dinim asla buna müsaade etmez. Böyle bir eylemi yapanın da DEAŞ'lıdan farkı yoktur. Böyle bir şeyi asla kabul edemeyiz. Konunun üzerinde ordumuz da çalışıyor, istihbarat bilgilerini de araştırmak suretiyle kimdir üzerine ayrıca arkadaşlarımız gideceklerdir."
ABD'nin yaptırımlarına ilişkin soru üzerine Erdoğan, "Size verdiğim notlarda 12. maddeye bakmanızda fayda var." diyerek, basın mensuplarına ilgili maddeyi hatırlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yani Lindsey herhalde bir daha başını iki elinin arasına alacaktır. Lindsey, daha önce kalkıp YPG/PYD'yi terör örgütü olarak kabul eden bir insandı. Şimdi tam aksini savunmaya başladı. Onun için biz de onu dürüstlüğe davet ediyoruz." diyerek, şunları kaydetti:
"Şu anda Sayın Trump muhatabımdır. Sayın Trump'la da bu konuyla ilgili olarak gerekli görüşmelerimizi telefonda yaptığımız gibi, ikili de yapmak suretiyle Türkiye-Amerika ilişkilerinde yeni bir safhanın hızla gelişmesi temennimizdir. İnanıyorum ki bu da dostluğumuzun bir gereği olarak bu olaylar vesilesiyle hayata geçecektir. Bunu ben bir milat olarak görüyorum. Yeni bir başlangıç olarak görüyorum. Sayın Trump'ın da dün akşam ki güzel temennilerine ben de aynı şekilde mukabelede bulunuyorum. Japonların güzel bir sözü vardır, 'Düşmanınla bile iplikle de olsa bağını koparma.' diyor. 'Gün olur ki lazım olur.' Biz ise müttefikiz. Bu kadar önemli bağlarımız var. Dolayısıyla bu bağları sağlam tutmaya mecburuz. Şu andaki gelişmelerde de bunu görüyorum. Dün akşam ki toplantılarımız zaten gayet verimli, güzel geçti. Bundan sonraki şu 120 saati başarılı bir şekilde gerçekleştirip adımlarımızı atacağız."
Adana Mutabakatı'na ilişkin soruya Erdoğan, mutabakatın kendileri için çok önemli olduğunu belirterek, "98'den bu yana ayakta olan bir mutabakat. Dolayısıyla bu mutabakatımız terör örgütlerine karşıdır. O da PKK. Diğerleri onun nesidir? Yan kuruluşlarıdır ve buna da adımı atıldığı zamandan bu zamana pek ihtiyacımız olmadı ama işte şimdi ihtiyacımız oldu." diye konuştu.
Erdoğan, Esed rejimi terör örgütünü yok edemiyorsa, Adana Mutabakatı'nın kendilerine bu hakkı verdiğini anlatarak, "Bu konuda da Sayın Putin'in çok ciddi hassasiyetleri vardır." dedi.
"195 yakalanan DEAŞ'lı var"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Dünkü anlaşmayı siz Türkiye için bir zafer, en azından bir kazanç olarak görüyor musunuz?" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Dünkü görüşmeler neticesinde gelinen noktayı, zafer veya mağlubiyet gibi değerlendirmeyi doğru bulmuyorum. Bunu özellikle bana göre, 'devletler arasında bir zafer' şeklinde değerlendirmek çok çok yanlış olur. Bunu ben teröre karşı bir zafer olarak görüyorum. Çünkü önceleri şu bekleniyordu, 'Terör örgütü ile Türkiye masaya oturur mu?' Hayır. Masaya oturmadık. Kiminle oturduk? Amerika ile. Kime karşı? Teröre karşı. Onun için bunu teröre karşı bir zafer olarak değerlendirebiliriz."
Bu süreçte Amerikalı askerlerin rolünün ne olacağının sorulması üzerine Erdoğan, bu konuda Amerikalı, Türk generallerin ve bu konuyla ilgili sivil ekiplerin sürekli bir araya geldiğini, bu süreçte de bir araya gelmek suretiyle nerede, neyin, nasıl yapılacağının yol haritasını beraber belirleyeceklerini dile getiren Erdoğan, adımların da ona göre atılacağını söyledi.
Erdoğan, DEAŞ'lıların hapishanelerden kaçması ya da serbest bırakılması yönündeki haberler hatırlatılarak, "DEAŞ ne kadar kuvvetli bir tehdit olarak devam ediyor sizce?" şeklindeki soruyu şöyle cevapladı:
"Bu konuda rivayet çok. Çünkü biliyorsunuz DEAŞ'lıların yerleştirildiği cezaevlerinin sayısı da çok. Ama bunlara cezaevi demek için de bin şahit lazım. Bazıları gerçekten cezaevi gibi, bazıları ise adeta açık hava cezaevi gibi, bazıları çadır kent gibi, böyle bir garip bir şey. Ama bunları PYD kaldıkları yerlerden serbest bırakmak suretiyle, yani maalesef DEAŞ üyesi veya aileleri olarak bunlar serbest bırakıldı ve bu sayının 750'ye yakın olduğu söyleniyor. Böyle bir durum söz konusu. Bunların içerisinde 195 de şu anda yakalanan var. Biz bunların içerisindeki Türkleri bir defa İçişleri Bakanlığımız ayıklamak suretiyle kendi cezaevlerimize alıp, orada yargılama süreçleri yapılacak. Bunun dışındakileri de kendi ülkeleriyle görüşmeleri yapıp ülkelerine gönderme çalışmaları olacak. Ondan sonra da kendi ülkeleri bu konudaki kararlarını versinler."
"Trump'ın baskı altında olduğunu anlıyorum"
Bölgede güvenlik sorununun yanında azınlıklara yönelik yapılacak çalışmalarla ilgili ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ile görüşüp görüşmediğinin sorulması üzerine Erdoğan, Türkiye'deki ve dışarıdaki dini azınlıkların liderlerinden mektup istediklerini, onların da yanıt verdiğini söyledi.
Bu mektupların Trump'a hitap ettiğini dile getiren Erdoğan, yapılan anlaşmadaki dördüncü maddenin "Her iki ülke, insan hayatı, insan hakları ile dini ve etnik toplulukların korunmasına yönelik taahhütlerini yineler." maddesinin yer aldığını anımsattı.
Rusya'nın İdlib için 31 Ağustos'ta ilan edilen ateşkese uyduğunu belirten Erdoğan, şu anda hava saldırı gibi durumların olmadığını, bunun hassasiyetle bu şekilde gittiğini söyledi.
"Amerika ile ilişkilerinizde risk görüyor musunuz?" sorusuna Erdoğan, "Beyaz Saray'ın dışından herhangi bir risk olur mu olmaz mı onlar ayrı konu. Ben şu anda sadece Sayın Trump'la aramdaki ilişkiye bakıyorum. O ilişkiyi de şu anda iyi bir konumda görüyorum. Bir de Sayın Trump'ın baskı altında olduğunu anlıyorum. Bu baskılardan da kendisi nasıl kurtarabiliriz, buna da önem veriyorum." yanıtını verdi.
"12 gözlem noktamız var"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, gözlem noktalarının hatırlatılması üzerine, "Bunlar özellikle rejimin şu anda kendisi için belirlemiş olduğu gözlem noktalarıdır. Bizim ayrıca İdlib bölgesinin orada 12 gözlem noktamız var." dedi.
Suriye rejiminin Münbiç'te olduğunu anımsatan Erdoğan, "Ayn el-Arap'ta var ve oradan Irak sınırına doğru mesela Kamışlı'da var ve orada yine 3 tane ayrı nokta var." ifadesini kullandı.
Erdoğan, Suriye Milli Ordusu'na ilişkin bir soru üzerine, "Rejim nasıl kendi topraklarına şu anda hakim olmanın gayreti içerisindeyse Suriye Milli Ordusu da topraklarından çıkarılmak, edilmek istenen adeta direnişçiler noktasındalar. Bunlar da topraklarına, evlerine sahip olmanın gayreti içerisindeler." şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Soçi'deki toplantıda Suriye rejiminden bir temsilci olmayacağını belirtti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, basın mensuplarının harita üzerindeki noktalara ilişkin soruları üzerine, "Bu noktalar silahlı kuvvetlerimizin, güvenli bölge olarak ilan edilmesi halinde buralar bizim kurmayı planladığımız askeri noktadaki gözlem noktalarımız diyelim. Bunun bir benzeri de aynı şekilde İdlib tarafında var." dedi.
Basın mensuplarının "12 yeni gözlem noktası olarak görüyoruz." sözlerine Erdoğan, "Evet" yanıtını verdi.
"Suriye'de de rejim bu terör örgütleriyle zaten mücadelesini verecek"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir gazetecinin, "Türkiye sınır boyunca güvenli bölgeyi kurarsa ve YPG de buradan çekilirse onların haritasını kabul edecek misiniz yoksa YPG'yi tamamen ortadan kaldırmayı mı hedefleyeceksiniz?" sorusuna, "YPG olayı güvenli bölge içinde bizim kesinlikle olmamasını düşündüğümüz bir durumdur. Bu konuda da Amerika ile mutabıkız." cevabını verdi.
Erdoğan, "Biz sadece bu güvenli bölgeyi güvenlik altına almayı hedefliyoruz. O da ülkemizdeki 3 milyon 650 bin Suriyeliyi kendi evlerine, topraklarına döndürmek suretiyle. Bizim böyle sürekli, hayat boyu bu terör örgütleriyle uğraşacak halimiz yok. Zaten ülkemizdeki terör örgütleri bize yetiyor ama Suriye'de de rejim bu terör örgütleriyle zaten mücadelesini verecek." ifadesini kullandı.
Bir basın mensubunun, "Neden böyle bir harekat gerekliydi?" sorusunu ise Erdoğan, şu şekilde yanıtladı:
"Özellikle Kilis başta olmak üzere Şanlıurfa, Gaziantep, buralardaki sınır ilçelerimiz hep bu terör örgütlerinin maalesef tacizlerine maruz kalmıştır. Ve bunlar o bölgedeki sınır ilçelerimizin dışında buradan içeriden farklı sızmalarla içerideki terör örgütüyle de bunların iltisaklı olanları, bağlantılı olanları vardır. Onlarla da ayrıca münasebetlerle silah kaçırma, getirip götürme gibi birçok çalışmaları olmuştur. Bunlara biz sessiz kalmış olsaydık, müdahale etmemiş olsaydık bunlar daha da ileri doğru gidebilirdi. Onun için bunun artık engellenmesi gerekiyordu. Ve bir de tabii defaatle bu uyarılar kendilerine yapılmıştır. Bu uyarılara rağmen bunlar bu süreci kararlılıkla devam ettirme gayreti içerisinde olmuşlardır. Sonunda artık biz uluslararası camiadan da beklediğimiz olumlu cevabı alamayınca kendi göbeğimizi kendimiz kestik."
Erdoğan'a, Suriye Milli Ordusu'na mensup bazı kişilerin yakaladıkları teröristlere işkence yaptıklarının sosyal medya paylaşımlarıyla ileri sürüldüğü soruldu.
Konuya ilişkin bilgilendirme kitapçığının katılımcı basın mensuplarına dağıtıldığına dikkati çeken Erdoğan, şunları söyledi:
"Sizin önünüzde dağıtılmış olan broşürler var. Bu broşürleri eğer inceleme zahmetinde bulunursanız orada gerekli bilgilendirmeler zaten ayrıca yazıyor. Burada ciddi bir dezenformasyon var. Bu dezenformasyon da ne yazık ki sistematik olarak yazılı ve görsel medyada yürütülüyor. Bunun için de ayrıca bunları (broşür) sizlere dağıtma gereğini duydum."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Türk Silahlı Kuvvetleri kimyasal silah kullanıyor mu?" sorusuna, "Türk Silahlı Kuvvetlerimizin envanterinde kesinlikle kimyasal silah yoktur ve kullanılamaz, kullanılmamaktadır. Yani bunların hepsi tamamıyla Türk Silahlı Kuvvetlerine iftiradır. Bunu ayrıca ifade etmek isterim. Bu iftirayı atan ülkeler bugün kendi envanterlerine baksınlar." yanıtını verdi.
"3 BİNİN ÜZERİNDE DEAŞ'LIYI ETKİSİZ HALE GETİRDİK"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye'deki DEAŞ unsurlarıyla en etkili ve sonuç alıcı mücadeleyi Türkiye'nin yürüttüğünü belirterek, "2016 yılı Ağustos ayındaki Fırat Kalkanı Harekatımızla 3 binin üzerinde DEAŞ'lıyı biz El Bab'da etkisiz hale getirdik. Ülkemizin bu müdahalesinden sonra DEAŞ Suriye'de tutunamadı ve hızla çözüldü." dedi.
Dolmabahçe Çalışma Ofisi'nde yabancı medya temsilcileriyle bir araya gelen Erdoğan, Türkiye'nin Suriye meselesindeki duruşunu ve dün yaşanan gelişmelere kadar ki süreci paylaşmak istediğini söyledi.
Suriye'de 2011'de ilk hadiseler başlamadan önce bu ülkeyle çok müspet ilişkilerin olduğunu dile getiren Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile ailece görüşecek derecede yakınlığa sahip olduklarını kaydetti.
Erdoğan, o dönemde Esed'e ülkesinde demokrasinin, insan haklarının, hukukun, adaletin geliştirilmesi konusunda pek çok tavsiyede bulunduklarını vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Özellikle de hiçbir hakka sahip olmayan Kürt nüfus konusunda adımlar atmasının önemli olduğunu söyledik. Ancak Esed bu tavsiyelerimize uygun işler yapmak yerine halkının üzerindeki baskıyı artırma yoluna gitmiştir. Suriye halkı Esed'e karşı direnirken Irak'ta ortaya çıkan DEAŞ belası bu ülkeye de sıçramıştır. Bir yandan rejimin, bir yandan DEAŞ'ın zulmü altında inleyen halkın tepesine bir de PKK/PYD/YPG, ne derseniz deyin, terör örgütü girmiştir. Sonuçta Suriye nüfusunun yarısından fazlasını oluşturan 12 milyon kişi evinden olurken bunun yarısını teşkil eden 6 milyon kişi de ülke dışına gitmiştir. Bu 6 milyon kişinin Arabıyla, Kürdüyle, Türkmeniyle ve diğer gruplarıyla 4 milyonu da ülkemize gelmiştir. Bunlardan 3 milyon 650 bini Suriye genelinden, 350 bini ise Ayn el Arap'tan yani Kobani'den Türkiye'ye gelmiş ve bunlar tamamıyla Kürt nüfustur ve halen de bunlar ülkemizde misafir edilmektedir. Ağırlıklı olarak Sayın Obama döneminde gelen nüfustur bunlar."
Erdoğan, bu süreçte Suriye'yi mesken tutan terör örgütleri DEAŞ, PKK ve YPG'nin saldırılarını Türkiye'ye de yöneltmeye başladığını dile getirerek, "Suriye'deki DEAŞ unsurlarıyla en etkili ve sonuç alıcı mücadeleyi Türkiye yürütmüştür. 2016 yılı Ağustos ayındaki Fırat Kalkanı Harekatımızla 3 binin üzerinde DEAŞ'lıyı biz El Bab'da etkisiz hale getirdik. Ülkemizin bu müdahalesinden sonra DEAŞ Suriye'de tutunamadı ve hızla çözüldü. Esasen Fırat'ın doğusundaki hat boyunca Rakka ve Deyrizor'a kadar olan bölgeyi de DEAŞ'tan temizlemeye talip olduk." diye konuştu.
Bu konuda Amerikan yönetimine yaptıkları tekliflerin maalesef kabul görmediğini dile getiren Erdoğan, Amerika'nın Türkiye yerine PKK/YPG terör örgütüyle bu işi yürütmeyi tercih ettiğini kaydetti.
"AMERİKA BEKLENEN ADIMLARI ATMADI"
Erdoğan, neticede DEAŞ'ın Suriye'den tamamen temizlendiğini ancak bu defa da PKK/YPG terör örgütünün sınırlar boyunca Türkiye'ye karşı bir tehdit haline dönüştüğünü anlattı.
Müttefiklere özellikle de Amerika'ya yapılan tüm ikazlara rağmen bu konuda bekledikleri adımların atılmadığını belirten Erdoğan, şöyle konuştu:
"Bize de kendi göbeğimizi kendimiz kesmekten başka çare kalmadı. Önce Zeytin Dalı Harekatı'yla Fırat'ın batısındaki Afrin ve çevresini PKK/ YPG terör örgütünden temizledik. Ardından Rusya ve İran'la birlikte yürüttüğümüz Astana süreci ve Soçi mutabakatıyla İdlib'te yaşanması muhtemel büyük bir insani dramın önüne geçtik. Sonra da Fırat'ın doğusundaki toprakları terör örgütünden temizlemek üzere hazırlıklara başladık. Diplomasi yolunu sonuna kadar kullanmaya devam ettik. Buna rağmen ne Amerika'nın ne de Avrupa ülkelerinin PKK/YPG terör örgütün desteğinin önüne geçemedik. Sonuçta bir kez daha kendi başımızın çaresine bakmaya mecbur kaldık. Türkiye Barış Pınarı Harekatı'na işte böyle bir sürecin sonunda gelmiştir."
Erdoğan, Barış Pınarı Harekatı'nın iki temel amacı olduğunu dile getirerek, "Birincisi, PKK/YPG terör örgütünü sınırlarımızdan uzaklaştırmaktır. İkincisi de ülkemizde yaşayan 3,6 milyon Suriyeli'nin bir kısmını oluşturacağımız güvenli bölgede iskan etmektir." dedi.
Dolmabahçe Ofisi'nde yabancı medya temsilcileriyle bir araya gelen Erdoğan, daha önce güvenli hale getirilen toplam 4 bin kilometre karelik alana 365 bin mültecinin geri dönüşünü sağladıklarını hatırlattı.
Erdoğan, "Münbiç'ten Irak sınırına kadar olan 444 kilometre uzunluğunda, 30-35 kilometre derinliğindeki güvenli bölgeye de 1 ila 2 milyon arasında Suriyeli sığınmacının geri dönüşünü planlıyoruz." dedi.
Güvenli bölgede yapılacaklara ilişkin bilgi veren Erdoğan, "Suriye kaynaklı göç akınından şikayetçi olan Avrupa Birliği ve diğer ülkelerin mali desteğiyle bu bölgede her biri beşer bin nüfuslu 140 köy ve otuzar bin nüfuslu 10 ilçe inşa etmek için planlarımızı yaptık. Tabii bu planın ilk şartı bölgenin teröristlerden temizlenerek güvenli hale getirilmesiydi. Çünkü rejimin denetimindeki yerler gibi, PKK/PYD'nin işgal ettiği yerlere de Suriyeli Kürtler başta olmak üzere, kimse dönmek istemiyordu. Hala ülkemizde 3,6 milyon Suriyeliden 350 bini PKK/YPG'nin işgali altındaki yerlerden gelen Kürtlerden oluşuyor." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, güvenli bölge projelerini 2016'da Türkiye'de yapılan G-20 toplantısında liderlere teklif ettiğini anımsatarak, hepsinin de projeyi prensipte olumlu bulmasına rağmen kimsenin bu konuda somut adım atmaya yanaşmadığını hatırlattı.
Erdoğan, şöyle devam etti:
"O zaman tabii Amerika'nın başında da Sayın Obama vardı. Onunla da konuştuk. Zeytindalı Harekatı'ndan sonra bu konuyu yeniden gündeme getirdik. Amerikalılarla birtakım çalışmalar da yürüttük. Ancak maalesef istediğimiz ilerlemeyi bir türlü sağlayamadık. Bunun üzerine 9 Ekim saat 16.00'da Barış Pınarı Harekatını başlattık. Yani bununla neyi ifade etmek istiyorum? Yani Barış Pınarı Harekatı bir anlık oluşum değildir. Bir günlük, iki günlük bir oluşum asla değildir. Bunun hazırlığı şöyle geriye doğru gittiğimizde 3, 4, 5 yılı bulmaktadır. Çünkü gelişmeler anlık olmadı. Bu gelişmelerin ne yazık ki bizi tacizi, tehdidi uzun yıllara sarih."
"ETKİSİZ HALE GETİRDİĞİMİZ TERÖRİST SAYISI DA 750'Yİ BULDU"
Harekattan önce 6 Ekim Pazar akşamı ABD Başkanı Trump ile yaptığı telefon görüşmesinde kendisine harekata başlayacaklarını söylediğini aktaran Erdoğan, bu görüşmenin ardından Beyaz Saray'dan yapılan resmi açıklamada Amerika'nın Suriye'nin kuzeyindeki askerlerini çekeceğinin ilan edildiğini aktardı.
Böylece Türkiye'nin operasyonu önünde herhangi bir engel kalmamış olduğuna işaret eden Erdoğan, şöyle konuştu:
"Barış Pınarı Harekatı'na başlayıp kısa sürede birkaç noktadan 30 kilometre derinliğe ulaşınca bir anda Amerika ve Avrupa başta olma üzere, birtakım ülkelerin tavrı değişti. Hatırlayın, hatta Amerika'nın 20 mil meselesi bir hafta içerisinde yapılmış bir açıklama değildi. Sanıyorum ilk 1-2 gün Türkiye'nin böyle bir başarı göstermeyeceğini düşündükleri için nispeten düşük tepki ortaya koymuşlardı. Türkiye'nin harekatı başarıyla tamamlayacağı anlaşılınca tepkiler akıl ve mantık sınırlarını zorlayan bir düzeye yükseldi. Biz buna rağmen harekatımıza kararlılıkla devam ettik. Bugüne kadar 1.360 kilometre alan ile aralarında Tel Abyad ve Rasulayn şehir merkezlerinin de bulunduğu 65 yerleşim birimini kontrol altına aldık. Harekat boyunca 4 askerimiz ile 74 Suriye Milli Ordusu mensubu şehit düştü. Etkisiz hale getirdiğimiz terörist sayısı da 750'yi buldu. Terör örgütü tarafından sınıra yakın yerleşim yerlerimize yapılan 1.081 havan ve füze saldırısında 20 sivil vatandaşımızı ayrıca şehit verdik. 181 de yaralımız var. Harekatın 9 günlük sürecinde sivil kayıplarımız için bizi arayan ve üzüntülerini dile getiren hiç kimse olmadı. Buna karşılık teröristleri korumak amacıyla harekatı durdurmamızı isteyen pek çok Batılı liderle konuştuk. Bu ikiyüzlülüğü tarihe kara bir not olarak düştüğümüzün bilinmesini istiyorum."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye Cumhuriyeti bir NATO devletidir ama bu terör örgütleri ne zaman NATO'ya üye oldular doğrusu ben bunu bilmiyorum." ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin en başından beri Suriye'nin toprak bütünlüğüne ve siyasi birliğine olan saygısını her fırsatta ifade eden bir ülke olduğuna işaret eden Erdoğan, Cenevre sürecinin başarısı için en çok Türkiye'nin çalıştığını, fedakarlıkta bulunduğunu kaydetti.
Erdoğan, 30 Ekim'de Cenevre'de toplanacak Anayasa Komitesinin, Suriye'deki siyasi çözüm sürecinin bir miladı olmasını temenni ederek, "Barış Pınarı Harekatı'nı da mecbur kaldığımız için yaptık. Şayet PKK/YPG terör örgütü konusunda ikazlarımıza kulak verilmiş olsaydı, şimdi böyle bir sorunla uğraşmayacaktık. Türkiye'ye karşı ısrarla, inatla ve küstahça PKK/YPG terör örgütünü destekleyenler bu harekatın ve yaşanan kayıpların asıl sorumlusudur. Bu harekat sebebiyle DEAŞ'ın yeniden canlanacağı, yüz binlerce kişilik göç yaşandığı, sivil katliamların yapıldığı gibi iddialar tamamen terör örgütünün ve yandaşlarının yalanlarından ibarettir." değerlendirmesini yaptı.
Dolmabahçe Çalışma Ofisi'nde yabancı medya temsilcileriyle bir araya gelen Erdoğan, Türkiye'nin her bakımdan dünyada örneğine az rastlanacak titizlikte bir harekat yürüttüğünü belirtti.
Erdoğan, geçen çarşamba Ankara'da gerçekleştirdikleri AK Parti Meclis Grubu Toplantısı'nda Amerika'ya ve kendilerine harekatı durdurma çağrısı yapanlara bir teklifte bulunduğunu anımsattı.
"Şayet bu sorunu bir an önce çözmek istiyorsanız hemen bu gece terör örgütünün silahlarını ve malzemelerini bırakıp tuzaklarını imha ederek belirlediğimiz güvenli bölge sınırlarının dışına çıkmasını sağlayın." dediğini aktaran Erdoğan, ABD Başkanı Donald Trump'ın da Suriye'deki durumu görüşmek ve bir çözüm bulmak üzere Başkan Yardımcısı, Dışişleri Bakanı, Ulusal Güvenlik Danışmanı ve Suriye Özel Temsilcisi'nden oluşan bir heyet göndermeyi teklif ettiğini, kendilerinin de "Buyursunlar, gelsinler." dediğini anlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"Başkan Yardımcısı Pence riyasetindeki heyet, bize grup toplantımızda ifade ettiğimiz teklifin bir değil de 5 gecelik halini sundu. Biz de kendi arkadaşlarımızla birlikte bu teklifi tüm detaylarıyla müzakere ettik ve sonuçta muhataplarımızla 120 saatlik bir mutabakatı sağladık. Kamuoyuna 13 madde halinde açıkladığımız bu mutabakata göre, Amerika 120 saat yani 5 gün içinde teröristlerin ilan ettiğimiz güvenli bölge sınırlarının dışına çıkmasını sağlayacak. Bunun için Barış Pınarı Harekatı'na dün akşamdan başlamak üzere 120 saat süreyle ara verdik. 120 saatlik sürenin bitimine kadar teröristlerin ellerindeki silahlar toplanacak, kurdukları tahkimatlar ve mevziler de imha edilecek, kendileri de 30 kilometrelik alanın dışına çıkartılacak. Bu arada Türk Silahlı Kuvvetleri bölgeden ayrılamayacak. Çünkü oradaki güvenliğin esası bunu gerektirmektedir. Bu işlemler tamamlandıktan sonra, güvenli bölgenin Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kontrolüne bırakılmasıyla Barış Pınarı Harekatı da sona erecektir. Amerika'yla mutabakatımıza göre, bu sürecin tamamlanmasıyla birlikte ülkemize yönelik tüm yaptırımlar da ortadan kaldırılacaktır."
"SÖZ YERİNE GETİRİLMEZSE HAREKATIMIZ KARARLI BİR ŞEKİLDE DEVAM EDECEK"
Bu görüşmenin olduğu gün ABD Başkanı Trump'ın siyasi ve diplomatik nezaketle bağdaşmayan bir mektubunun medyada yer aldığını söyleyen Erdoğan, "Elbette bizler bunu unutmadık. Unutmamız doğru değil ama bizim karşılıklı olan sevgi, saygımız da bunları sürekli gündemde tutmaya müsaade etmiyor. Bu konuyu bugünkü meselemiz ve önceliğimiz olarak da görmüyoruz. Vakti, saati geldiğinde bu konuyla ilgili olarak gerekenin yapılacağının da bilinmesini istiyoruz." diye konuştu.
Erdoğan, "Amerika 120 saatlik sürenin sona erdiği salı akşamına kadar bize verdiği sözleri tutabilirse güvenli bölge konusu çözülmüş olacaktır ama bu söz bilaistisna yerine getirilmemiş olursa 120'nci saatin sona erdiği dakika, Barış Pınarı Harekatımız kaldığı yerden çok daha kararlı bir şekilde devam edecektir." ifadelerini kullandı.
"BURALARDA KALMAK DİYE DERDİMİZ YOK"
Salı günü Soçi'de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le görüşeceğine işaret eden Erdoğan, "Bu meselenin Rusya'yı ve rejimi ilgilendiren taraflarını görüşeceğiz. Dün bunu Sayın Pence ile görüştüm. Bilindiği gibi Münbiç, Ayn el-Arab ve Kamışlı tarafında güvenli bölgemiz Rusya ve rejim güçlerinin faaliyetleriyle çakışıyor. Ayrıca, İdlib'de de zaman zaman sıkıntılar yaşanıyor. Amacımız Rusya ile bu konularda makul ve herkes tarafından kabul edilebilir bir uzlaşmaya varmaktır. Bir tek şartımız, rejimin bulunduğu yerlerde PKK/YPG'nin tamamen temizlenmesidir. Maalesef Tel Rıfat'ta bu yapılmamıştır." diye konuştu.
Terör örgütü PKK/YPG'nin Münbiç'te rejim görüntüsü altında varlığını devam ettirme çabalarının olduğunu bildiklerini anlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Aynı durumun Ayn el-Arab ve Kamışlı'da da yaşanması muhtemeldir. Buna rıza gösteremeyiz. Esasen PKK/YPG'nin tamamen temizlendiği yerlerin rejim tarafından kontrol edilmesi, bizim için rahatsızlık sebebi değildir, bunun altını çiziyorum. Sonuçta derdimiz bizim bu terör örgütlerinin güvenli bölgeden çıkartılmasıdır. Eğer bir Münbiç'te halen terör örgütleri varsa, 'Burası terör örgütünden temizlendi ve burası buranın gerçek sahipleri yüzde 85, yüzde 90 gibi Arap aşiretlere verildi.' diyemeyiz. Biz bunu Sayın Putin ile görüştük. Eğer terör örgütleri Münbiç'ten çıkartılırsa, terör örgütleri aynı şekilde Ayn el-Arab'tan yani diğer adıyla Kobani'den çıkartılırsa bizim için hiçbir mesele yok. Yeter ki terör örgütlerinden buralar temizlensin ve bizim buralarda da kalmak diye derdimiz yine yok. Tüm derdimiz, bizi tehdit eden, taciz eden bu terör örgütlerini buralardan çıkarmaktır."
"Yeni anayasa çalışmaları tamamlanıp Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği sağlandığında her yer bu ülkenin meşru hükümetinin yönetimine geçecektir. Yeter ki PYD, bunun yanında PKK/YPG ve DEAŞ gibi terör örgütlerine müsamaha gösterilmesin." diyen Erdoğan, terör örgütleri tamamen kazınıp atılmadan Suriye'nin arzu ettiği huzura, güvenliğe ve esenliğe kavuşamayacağını kaydetti.
Erdoğan, Türkiye'nin bölgede huzur ve güvenliğin sağlanması için çaba harcadığını sözlerine ekledi.
Toplantıya, İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik ve Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Gülnur Aybet de katıldı.